Dr. Gündüz Tezmen

AIDS olmuşsam nasıl anlarım?

16 Ağustos 2002
BEN bekár bir erkeğim. Cinsel yaşamımda bazı şüpheli olabilecek ilişkiler oluyor. Acaba bu ilişkilerde AIDS kapmış olabilir miyim? AIDS'e yakalanmışsam nasıl anlarım?

K.K/ANTALYA

AIDS dünya üzerinde çok ciddi bir salgın olma özelliğini koruyor. Aralarında kuzey komşularımız da olan bazı ülkelerde, AIDS virüsü (HIV) kapan yeni vaka sayısı geçen yıl yüzde 100 gibi korkunç bir artış da gösteriyor. Bu ülkelerden gelenler arasında kaçak fuhuş da çok yaygın olduğu için, AIDS hastalığının ülkemizde de patlama yapmasından korkuluyor.

Hastalığın yayılmasındaki en önemli etken, virüs taşıyıcı olanların uzun yıllar boyuca hiçbir belirti vermeden kalabilmesi. Dışarıdan görülen bir belirti olmadığı için çoğu zaman virüs taşıyıcıları bile kendini sağlıklı sanabiliyor, oysa hastalık etkeni virüsü başkasına bulaştırma ihtimali çok yüksek.

HIV vücuda girdikten bir ila üç hafta kadar sonra soğuk algınlığı ya da grip hastalığındakine benzer belirtiler gösterebiliyor. Bunlar arasında yüksek ateş, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları, halsizlik, iştahsızlık, lenf düğümlerinde şişme, kilo kaybı, bulantı, kusma, ishal, ağızda ya da vücutta yaralar gibi belirtiler bulunabiliyor. Virüs alan kişilerin yüzde 50-70'inde bu belirtilerin bir kısmı ortaya çıkabiliyor. Ne var ki bu belirtiler aralarında soğuk algınlığının da bulunduğu birçok hastalıkta görülebildiği için, sadece belirtilere bakarak teşhis koymak kolay değil. Kesin teşhis için test yapılması gerekiyor. En yaygın olarak kullanılan testler, Elisa ve Western Blot testleridir.

Virüs vücuda girdikten sonra, yukarıda açıklanan belirtileri gösterse de göstermese de, uzun süre sessiz olarak kalabiliyor. Bu aşamada kişiler sağlıklı olarak görünüyorlar ancak test yapıldığı zaman vücutlarında hastalık etkeni virüsü taşıdıkları belirleniyor. ‘‘HIV pozitif’’ olarak belirtilen bu kişiler hastalığın yayılmasında en büyük etken. Bu kişiler kendileri henüz hasta olmasalar bile hastalığı başkalarına bulaştırabiliyor. Hasta kişilerin kanlarının sağlıklı kişilere nakledilmesi, bu kişilerde manikür yapma, döğme, küpe vb. şeyleri takmak için delme işleminde kullanılan aletlerin steril olmaması, bu kişilerle korunmasız cinsel ilişkide bulunulması gibi olaylarla hastalık giderek yayılıyor.

En küçük şüphede bile test yaptırmak en doğru hareket. Hastalığın kesin tedavisi henüz olmasa bile, virüs taşıyıcısı olanlara uygulanacak bazı tedavilerle virüsün yayılma hızını azaltıp hastalığın ortaya çıkışını, yani kişinin ‘‘HIV pozitif’’ durumdan, ‘‘AIDS hastası’’ durumuna geçiş süresini uzatmak, kişiyi uzun yıllar boyunca korumak mümkün olabiliyor. Böylece, tıp dünyasının üzerinde yoğun olarak çalıştığı ve her geçen gün bazı gelişmeler kat ettiği AIDS hastalığının kesin tedavisi bulununcaya kadar sağlıklı kalmak mümkün olabilir.

En küçük bir şüphede bile test yaptırın ve olabildiği kadar fazla önlem alın.
Yazının Devamını Oku

Alerji tetkiki yaptırmalısınız

15 Ağustos 2002
YAKLAŞIK 4 yıldır sürekli burun tıkanıklığı yaşıyorum. Doktora gittim ancak sonuç alamadım. Ayrıca son olarak baharda geçirdiğim rahatsızlık sonrası (bronşit ) sürekli boğazıma takılan ve gıcık yapan balgam var. Bu balgam sesimi kısıyor ve öksürüp balgamı atınca rahat konuşabiliyorum. Burnum ve boğazımdaki bu sorunlarla ilgili olarak ne yapmamı tavsiye edersiniz.

Erol ÖNER

Boğazınıza takılıp sesinizi kısan balgamın bronşitten kaldığını sanmıyorum. Burnunuzun tıkanmasına yol açan etkenin alerjik nezle olduğu kanısındayım. Geniz arkasından gelen akıntı boğazınıza akarak bu sorunlara yol açıyor.

Kulak boğaz ve burun hastalıkları uzmanı bir doktora başvurun. Muayene sonrası alerji görüşünde olursa gerekli tetkikleri ve tedavileri yapacaktır.

Behçet hastalığından şüpheleniyorum

BİR süre önce yayınlanan yazınızı gazeteden okudum. Kendimde bu Behçet hastalığının var olduğundan şüpheleniyorum. Ankara'da veya başka bir yerde gidebileceğim tıp veya sağlık kuruluşu varsa lütfen yerini söyler misiniz? Bu hastalık daha fazla ilerlemeden önlemimizi almamızda yarar olduğunu düşünüyor ve yardımınızı bekliyorum.

Ankara'dan K.DURAK

Behçet hastalığı birçok sistemi ilgilendirmektedir. Bu nedenle birçok uzmanlık dalı bu hastalıkla ilgileniyor. Son zamanlarda özellikle üniversite hastaneleri Behçet Polikliniği adı altında özel birimler oluşturarak çalışmaya başladılar.

Ankara'da olduğunuza göre üniversite hastanelerinden birine başvurabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Annemin nesi var?

14 Ağustos 2002
BEN size, 52 yaşındaki annemin rahatsızlığı ile ilgili sorunumuz için danışmak istiyorum. Annem yaklaşık 2.5 ay kadar önce zatürree geçirdi, 1 hafta kadar hastanede tedavi gördükten sonra evde tedavisine devam edildi.

Fakat 1 hafta kadar önce yapılan kan tahlilinde kan iltihap saptaması yapıldı, bu neden kaynaklanabilir. (Bu arada bir de zatürreeden 1 ay kadar sonra orta kulak iltihaplanması da geçirdi, antibiyotik tedavisi ile iyileştirilmeye çalışıldı.)

Son bir haftada ise sol ense kökünden sol koluna kadar uzanan bir uyuşma yaşıyor. Noroloji doktoruna gittik, beyin tomogrofisi (BT) çektirdik, sonuçların alınmasını bekliyoruz, noroloji uzmanı bir de kalp için ekokardiyografi çektirmemizi istedi,

Benim size sorum bu sorun neden kaynaklanıyor olabilir?

Demet.

Kanda iltihap denildiği zaman, akyuvarların (lökosit) sayısının yükselmesi de, kanın çökme hızı olan sedimantasyonun artması da anlaşılmaktadır. Lökosit sayısının artması öncelikle mikrobik bir hadiseyi düşündürürken, sedimantasyon hızının artması, iltihaplı hastalıkların yanı sıra, aralarında romatizmal ya da tümöral hastalıkların da bulunduğu bir dizi soruna bağlı olabilir. Siz bunu belirtmediğiniz için daha kesin bir şey söylemek olanağı olmuyor. Ancak akciğerleriyle ilgili yeni bir kontrolün yararlı olacağını söyleyebilirim.

Öte yandan enseden başlayıp sol kola uzanan uyuşmalar, doktorunuzun da söylediği gibi kalp kaynaklı olabilirse de, boyun omurlarındaki disk fıtıklaşması olayı öncelikle düşündürmektedir. Eğer doktorunuz sadece beyin tomografisi çektirdiyse, boyunla ilgili MR ya da BT gibi tetkikleri yaptırmanızda yarar var.
Yazının Devamını Oku

Kalp ameliyatı gerekli mi?

13 Ağustos 2002
BEN bir kalp enfarktüsü geçirdim, 5 adet stent koydular kalp damarlarıma, gene de ara sıra yanma ve basınç, ağrı geliyor göğsüme. Aldığım ilaçlar: Corvasal (Molsidomine), Amlor (amlodipine), Atenolol, Aspegic, Discotrine (trinitrine), Tahor (colesterol). Bu durumda ne gibi tavsiyede bulunursunuz, ameliyattan korktuğum için hastaneye gitmiyorum. Sizin için ameliyat gerekli midir? Ve riskli mi benim için?

H.Tırtıl /FRANSA

E-posta ile gönderdiğiniz mektubunuzdaki bilgiler yetersiz. En azından, yaşınız, stent konulan anjiyoplasti (balon) işlemlerinin ne kadar önce yapıldığı, ara sıra gelen ağrıların eforla ilişkisi, eğer efor sonrası geliyorsa, ne kadarlık bir efordan sonra geldiği ve ne kadar sürdüğü gibi bilgilere ihtiyaç var.

Ancak neresinden bakılırsa bakılsın, 5 adet stent konulmasını gerektirecek bir durum varsa, koroner damarlarındaki sorunların yaygın olduğu anlamı çıkar. Ayrıca 5 anjiyoplastiye rağmen ağrılarınız devam ediyorsa ve bunların kalpten kaynaklandığı elektrokardiyografi gibi yöntemlerle belirlenmişse, bunların sorunu çözmeye yetmediği anlaşılıyor. Sizin durumunuzun değerlendirilebilmesi için ekokardiyografi yöntemiyle kalp kasınızın durumunun belirlenmesi, ayrıca talyum sintigrafisi yöntemiyle de kalbin beslenme durumunun incelenmesi gerekiyor. Bu tetkiklerin hem istihat ve hem de efor koşullarında yapılması daha yararlı bilgiler alınmasını sağlayacaktır. Ameliyat gerekliliği ve risk dereceleri bu tetkiklerden sonra netliğe kavuşur. Ancak ameliyat gerekli ise, bunun risklerinden korkarak ameliyattan kaçınmak size daha büyük risk getirecektir.
Yazının Devamını Oku

İdrar yolunuz tümüyle incelenmeli

12 Ağustos 2002
40 yaşındayım. Birkaç ay önce, herhangi bir şikáyetim yokken, genel kontrol amacıyla gittiğim ev doktorum, yaptırdığı tetkiklerden sonra, idrarımda kan olduğunu söyledi. Bunun üzerine tetkikler yoğunlaştırıldı. Prostat ya da böbrek taşı bulunamadı. Doktorlar, böbreğimden parça alarak tetkik etmek istiyorlar. Türkiye'de gittiğim doktor, film çektirdikten sonra iltihap olabileceğini söylerek antibiyotik verdi. Bir yararı olmadı, buradaki doktorlar da iltihap teşhisini kabul etmiyorlar.

Ben korku içindeyim, böbreğimin çürüyeceğinden korkuyorum. Bana yol gösterin.

A.KARACA/ALMANYA
Kadınlarda ádet kanaması döneminde, vajinadan gelen kanın karışması dışında, idrar tahlilinde kan bulunması, her zaman için normal dışı bir durumun bulunduğunu düşündürür. Bu çoğu zaman için tehlikesiz olmakla birlikte, zaman zaman da bazı önemli hastalıkların habercisi olabilir. Bu nedenle, ayrıntılı tetkikler yaparak, kanamanın kaynağını bulmak gereklidir.

Yapılan tahliller, çekilen ultrasonografi ve röntgenlerden sonra bir bozukluk bulunmadığına göre, boşaltım sisteminin herhangi bir yerinde taş, ya da prostat hastalığı olmadığı anlaşılıyor. Türkiye'de çekilen röntgenlerinizin raporlarında, böbrek içinde, daha önceden geçirilmiş iltihaplara bağlı değişiklikler olabileceği belirtiliyor. Bu bilgilerin ışığında durumunuzu değerlendirirsek, tıp dilinde sistoskopi olarak adlandırılan tetkikin yapılması gerekli. Bu tetkikte, idrar yolundan sokulan bir aletle dış idrar yolu, prostat bezi ve mesanenin içi gözle görülmek olanağına kavuşuyor. Mesane içinde yer alan küçük oluşumlar, çoğu zaman röntgen tetkikiyle görüntü vermemesine rağmen, bu tetkikte gözle görülmesi mümkün olabiliyor. Eğer bu tetkikte kanamayı izah eden bir olay bulunursa, bunun tedavisi ile sorun çözülmüş olacak. Eğer bu tetkik de normal olarak bulunursa, iğne biyopsisi denilen yöntemle, böbreğe kadar sokulan bir iğne ile çok küçük bir doku alınır. Bu parçanın mikroskop altında incelenmesi ile böbrek dokusunun yapısı hakkında bilgi sahibi olunur. Bunun yapılmasının yararı, bir süre önce başlamış ama henüz başka belirti vermeyen bir hastalığın, böbreği etkileyip etkilemediğini araştırmaktır. Böbrek hastalıkları, bazen sinsi bir ilerleyiş gösterir, ancak böbreği tahrip ettikten sonra belirti vermeye başlar. İşte, yıllar sonra böyle kötü bir sürprizle karşılaşmamak için şimdiden tedbirli olmaya çalışıyorlar.
Yazının Devamını Oku

Kızım yememezlik hastası oldu

9 Ağustos 2002
YİRMİ yılı aşkın bir süredir Almanya'da yaşıyoruz. Halen 18 yaşında olan kızım, iki yıl önce bir hastalığa yakalandı. Burada ‘‘Magersucht’’ denilen bir hastalık. Yememezlik hastalığı imiş. Çoğu zaman rejim sonrası başlıyormuş. Bu kadar tedaviye rağmen hálá iyileşmedi. Fazla kilo verdiği zamanlar burnuna hortum takıp öyle besliyorlar. Acaba bu hastalık konusunda Türkiye'de çare bulabilir miyim?

K.K./ALMANYA

Tıp dilinde anoreksiya nervoza olarak adlandırılan bu tablo bir çeşit ruh hastalığıdır. Çoğu zaman kendini şişman bulan genç kız ve kadınlarda ortaya çıkar. Önceleri bilinçli olarak başlayan rejim ve kilo verme isteği, daha sonra hiç yemek yiyememe haline dönüşür. Yemekten o denli nefret eder ki, açlıktan ölüm tehlikeleri bile ortaya çıkar. Bu duruma gelmiş olanlarda, kızınızda da uygulandığı gibi, burundan mideye uzatılan bir hortum ile ya da damardan özel içerikli serumlarla beslenmek gerekir. Hayatta tutmak amacıyla yapılan bu uygulamanın yanı sıra yoğun psikoterapi uygulamalarıyla da esas sorunun giderilmesine çalışılmalıdır. Psikoterapinin yarar sağlayabilmesi için, önce psikanaliz, yani hastanın ruhsal yapısını deşme, derinlemesine araştırma seansları uygulanmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde, sorunu sadece kilo verme isteğinin hastalık haline gelmesi şeklinde algılayıp tedavi etmeye çalışılır ki, oldukça yanlış bir uygulamadır. Bu gibi hastalarda ruhsal yapıyı etkileyen başka etkenler de bulunabilir. O nedenle ruhsal yapısının bütün olarak ele alınması ve tedavisi gerekir. Bu tür tedaviler Türkiye'de de yapılıyor. Kızınızı kilo durumunun nisbeten iyi olduğu bir dönemde Türkiye'ye getirmeniz, hem ortam değişikliği olarak, hem de farklı bir ekip tarafından tedavi olanaklarının araştırılması açısından denenmesi gereken bir çare olabilir.
Yazının Devamını Oku

Kızım yememezlik hastası oldu

9 Ağustos 2002
YİRMİ yılı aşkın bir süredir Almanya'da yaşıyoruz. Halen 18 yaşında olan kızım, iki yıl önce bir hastalığa yakalandı. Burada ‘‘Magersucht’’ denilen bir hastalık. Yememezlik hastalığı imiş. Çoğu zaman rejim sonrası başlıyormuş. Bu kadar tedaviye rağmen hálá iyileşmedi. Fazla kilo verdiği zamanlar burnuna hortum takıp öyle besliyorlar. Acaba bu hastalık konusunda Türkiye'de çare bulabilir miyim?K.K./ALMANYATıp dilinde anoreksiya nervoza olarak adlandırılan bu tablo bir çeşit ruh hastalığıdır. Çoğu zaman kendini şişman bulan genç kız ve kadınlarda ortaya çıkar. Önceleri bilinçli olarak başlayan rejim ve kilo verme isteği, daha sonra hiç yemek yiyememe haline dönüşür. Yemekten o denli nefret eder ki, açlıktan ölüm tehlikeleri bile ortaya çıkar. Bu duruma gelmiş olanlarda, kızınızda da uygulandığı gibi, burundan mideye uzatılan bir hortum ile ya da damardan özel içerikli serumlarla beslenmek gerekir. Hayatta tutmak amacıyla yapılan bu uygulamanın yanı sıra yoğun psikoterapi uygulamalarıyla da esas sorunun giderilmesine çalışılmalıdır. Psikoterapinin yarar sağlayabilmesi için, önce psikanaliz, yani hastanın ruhsal yapısını deşme, derinlemesine araştırma seansları uygulanmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde, sorunu sadece kilo verme isteğinin hastalık haline gelmesi şeklinde algılayıp tedavi etmeye çalışılır ki, oldukça yanlış bir uygulamadır. Bu gibi hastalarda ruhsal yapıyı etkileyen başka etkenler de bulunabilir. O nedenle ruhsal yapısının bütün olarak ele alınması ve tedavisi gerekir. Bu tür tedaviler Türkiye'de de yapılıyor. Kızınızı kilo durumunun nisbeten iyi olduğu bir dönemde Türkiye'ye getirmeniz, hem ortam değişikliği olarak, hem de farklı bir ekip tarafından tedavi olanaklarının araştırılması açısından denenmesi gereken bir çare olabilir.
Yazının Devamını Oku

Bana süt dokunuyor

8 Ağustos 2002
OSTEOPOROZ konulu yazınızı okudum. Semtimizdeki doktora gittim, osteoporozdan korunmanın yolunun süt içmek, yoğurt ve peynir yemek olduğunu söyledi.Süt bana gaz, karın ağrısı ve hatta ishal yapıyor. Doktorum, ömür boyunca kalsiyum hapı kullanmamı tavsiye etti. Bu denli uzun süre kalsiyum kullanmam bana bir zarar vermez mi? Başka önerileriniz var mı?

Aliye GÖKER/İSTANBUL

Ortalama yaşam süresinin giderek artması ve teknolojik olanakların süratle günlük yaşama girmesi, özellikle kadınlarda osteoporoz sıklığını artırmaktadır.

Önceki yazılarımı okumamış olanlar için öncelikle osteoporozun ne olduğunu kısaca özetlemek istiyorum. Tek cümleyle, kemik zayıflaması olarak tanımlayabiliriz. Kemik, kireç içeriğini kaybederek süngersi bir yapı kazanır. Bu yapı nedeniyle direnci azalır ve kolay kırılır bir hale gelir. Özellikle omurlarda çökme kırıkları olduğu için, osteoporozlu hastalar giderek kamburlaşmaya başlar. Sıklıkla, menopoz dönemini geçmiş kadınlarda görülür. Ciddi osteoporozu olan yaşlı hastalarda büyük kemiklerin kırılması hayati tehlikeler taşır.

Sizin sorularınıza gelirsek, kemiğin gerek gelişmesi ve gerekse osteoporozdan korunması için en önemli etken kalsiyumdur. Kalsiyum açısından en zengin kaynak da süttür. Ancak bazı kişilere süt dokunur. Sütün yapısındaki laktoz adlı şeker, sindirim sisteminde laktaz adlı bir enzim tarafından parçalanır. Bazı kişilerde laktaz eksikliği olabilir. İşte bu kişiler süt içtikleri takdirde sindirim sorunlarıyla karşılaşır. Son yıllarda piyasaya çıkan laktaz katkılı sütler bu sorunu ortadan kaldırmakta ve laktaz eksikliği olanlar da rahatlıkla süt içebilmektedir. Ayrıca laktoz tahammülsüzlüğü olanların bir kısmı yoğurt ve peynir yediklerinde sıkıntı çekmezler. Bunlar da sütten daha fazla miktarda kalsiyum içerirler. Kalsiyum ilaç şeklinde de, dozu ayarlanmak şartıyla ömür boyu kullanılabilir, ancak D vitamini almak, güneş banyosu yapmak ve bedensel hareketleri artırmak şartıyla. Aksi akdirde kalsiyum yeterince emilmediği gibi, kana karışmış olanı da kemiklere yerleşmeyip idrarla atılır.

Osteoporozun önlenmesinde kalsiyum gerekli olmakla beraber, oluşmuş hastalığı tedavi etmek için yeterli olmayabilir. Hastanın durumuna göre, aralarında kadınlık hormonu olan östrojenin de bulunduğu birçok ilaç kullanılabilir. Bunun için osteoporozla uğraşan hekime başvurmanızda yarar olacaktır.
Yazının Devamını Oku