Paylaş
Kültürümüzde aileye verilen değerin yanı sıra bu bağımlılığı oluşturan en önemli nedenlerinden biri de, anne ve babalarımızın bizi yetiştirebilmek için katlanmak zorunda kaldıkları fedakârlıklardır. Ailelerin, özellikle annelerin onlar için nelere katlandığına tanık olarak büyüyen çocuklarımız, doğal olarak kendilerini ödemekle bitmeyen duygusal bir borcun içinde hissederler.
Maalesef hâlâ zengin, insanların refah içinde yaşadığı bir ülke değiliz. Aileler çocuklarını büyütebilmek için gerçekten de hem maddi hem de manevi fedakârlıklar yapmak zorunda kalıyorlar. Özellikle kadınlarımızın, “Çocukları uğruna saçını süpürge eden anne, en iyi annedir” inanışı bu durumu biraz daha körüklüyor. Bu uğurda hem anneler gerçekten kendi hayatlarını istedikleri gibi yaşayamıyor hem de çocuklarımız bunları gördükçe kendilerini daha suçlu, ailelerine daha borçlu hissediyorlar.
GELİNLER VE KAYNANALAR
Gelin-kaynana ilişkisi, sadece bizim ülkemizde değil bütün dünyada üzerinde çok konuşulan bir konu. Kaynana deyince hep aklımıza gelinin her şeyine karışan, onu oğlundan kıskanan, kötü yürekli kadınlar; gelin deyince de kaynanasından nefret eden, kocasının tek sahibi olmak isteyen genç kadınlar geliyor. Oysa artık bu konu yavaş yavaş tüm dünyada değişmeye başladı. Özellikle Batı ülkelerinde bazen gelinle kaynana birbirini hiç tanımıyor, tanısa da böyle bir rekabete hiç girmiyorlar çünkü anne-kız ya da anne-oğul ilişkisi evlilikten çok önce incelmiş ya da kopmuş oluyor. Birbirlerine bağımlı olmaktansa, birbirlerine belirli sınırlar içinde bağlı oldukları bir ilişki geliştiriyorlar.
Bizim ülkemizde de artık ne kaynanalar eski kaynana ne de gelinler eski gelin. Zaten gençler evlenince farklı evlerde yaşıyor ve çekirdek aileler oluşuyor. Halen geniş aile olarak hep birlikte yaşayanlar da var. Çoğu bu ilişkileri medeni ölçüler içinde, sorunsuz yürütebiliyor. Ancak bunu yürütemeyenler de var. Özellikle aileye bağımlılık derecesinde düşkün erkeklerin eşleri, bu durumdan çok mağdur olabiliyor.
İşte size bir örnek, mektup Sefanur’dan geliyor...
EŞİM BİR BAĞIMLI HEM DE AİLESİNE
Merhaba Gülseren hocam...
Uzun zamandır size yazmayı düşünüyordum, tüm cesaretimi toplayıp bugün hayat hikâyemi paylaşmaya karar verdim...
Memur bir babanın ortanca çocuğuyum... Geniş bir ailemiz vardı, dedemler ve amcamlarla birlikte otururduk. Babam çok sinirli, kuşkucu bir insandı. Annemi çok kıskanır, kadını sürekli sorguya çeker ve bu yüzden annemi suçsuz yere sık sık döverdi. Evdekiler de buna hiç ses çıkarmaz, babama yapma diyen olmazdı. Annem ise babama ve babaanneme söyleyemediklerinin hırsını bizden çıkarırdı. Öyle ki çocuklarına söylediklerini insan düşmanına söyleyemez, devamlı beddua ederdi. Her kafadan türlü türlü seslerin çıktığı o evde nasıl büyüdük, hiç bilmiyorum. Çok başarılı bir öğrenci olduğum halde liseden sonra o evden kurtulmak için ailemin uygun gördüğüyle biriyle hemen evlendim. Nerden bilebilirdim ki gittiğim evin ana baba evinden daha kötü olacağını...
GELİN DEĞİL HİZMETÇİ
Eşim olacak kişi anasının ağzına bakan, başkalarının yönettiği bir insan, kayınvalidemse çok acımasızdı. O eve gelin diye değil de sanki karın tokluğuna çalışan bir hizmetçi olarak gelmişim gibi muamele eder, köle gibi çalıştırırdı beni. Evde iş hiç bitmezdi. Sabah erkenden kalkar, gece olunca en geç ben yatardım çünkü ancak hepsi yatınca işim biterdi.
Eşim ailesine çok bağlıydı. Eğer onlar o gün mutluysa eşim de mutluydu, onların bir sorunu varsa yüzü hiç gülmez, herkesten çok o üzülür ve çözüm arardı. Kaynanam nedense beni hiç sevmedi. Hiçbir hizmetlerini aksatmıyorum, bari birazcık sevsene be kadın... Tam tersine eşimi benim hakkımda sürekli doldurur, o da beni hiç dinlemeden, kim haklı kim haksız demeden döverdi. Bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama eşim beni dövdükçe sanki kaynanamın yüreğine su serpilir, o günler her zamankinden daha neşeli olurdu.
ANNEM BABAM DA BİLİRDİ
O evde kendimi hep yabancı gibi hissettim. Beni içlerine almadılar, sadece çalıştırdılar. Eşim de ilgilenmezdi benimle. Annem babam benim o evde ne çektiğimi bilir ama bilmezden gelir, halimi hatırımı kimse sormazdı. Odama sadece rahat rahat ağlayabilmek için girer, sonra yüzümü gözümü siler öyle çıkardım oradan.
Bir keresinde balkondan atlamayı denedim, eşimin kardeşi engel oldu... Sonra hobilerim sayesinde biraz mutlu olmaya başladım. Sabah erkenden kalkıyor, evin işini bitirip yemeği de hazırladıktan sonra el işi yapıyordum. Yaptıklarımı konu komşu çok beğenince biriktirdiğim cüzi bir parayla evimin yakınında bir işyeri kiraladım. Tabii ki eşim ve kaynanam ilk başta buna çok karşı çıktı ama birileri akıl vermiş olacak ki sonra sesleri kesildi. Minik bir atölyem oldu böylece. Çevredeki hanımlar çok ilgi gösterince epey para kazandım. İşimi daha merkezi bir yere taşımaya karar vermiştim ki tam da o sırada eşim işinden kovuldu ve gelip atölyenin başına oturdu. Benim para kazanmamı hazmedemedi ve ne yaptı etti, işi batırdı.
ÇOCUKLARIM ABLA DİYOR
Şimdi çocuklarımla ne yapacağımı şaşırdım. Sanki işi bu hale ben getirmişim gibi kaynanam da eşim de küstü bana. Son zamanlarda ayrılma fikri iyice kafamda netleşti çünkü böyle giderse benim ve çocuklarımın hayatı hiç değişmeyecek. Çocuklarım da çok destekliyor bu kararımı, zaten bugüne kadar evde onların annesi bile olamadım. Kaynanama anne dedirttiler, çocuklar bana abla diyor.
Mektubuma son vermeden gençlere bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Evlenecekleri kişiyi iyice tanımadan karar vermesinler. Ben bunları gördüğüm halde, bile bile lades dedim.
Aileye bağlılık ayrı, bağımlılık ayrı... Böyle bağımlı tiplerden uzak dursunlar... Düşünün, ben ve çocuklarım uzun yıllar oldu bir kahvaltı sofrasında birlikte oturup kahvaltı etmeyeli...
Gülseren hocam, biraz uzun yazdım ama bu yazdıklarım sadece özet, ilk defa hayatımı kaleme alma cesareti gösterdiğim için de kendimi kutluyorum... Yazdıklarımı okumak bile bana çok iyi geldi.
Sevgiler... Saygılar diliyorum.
Sefanur
MUTLULUĞUN ANAHTARI
Sevgili okuyucularım...
İster kadın olalım ister erkek, evlendiğimiz zaman eşimizin önceliği olmak isteriz. Her iki tarafın da hem ihtiyacı hem de en doğal hakkıdır bu durum. Ailelerimizi ihmal etmeyelim, onların ihtiyaç duyduğu zamanlarda, önemli günlerde, kutlamalarda, iyi günde, kötü günde yanlarında olalım ama bu dengeyi iyi ayarlayalım.
Ancak gençlerimizin çoğu bu konuda pek de başarılı sayılmazlar. Özellikle ailelerine bağımlılık derecesinde düşkünlük gösteren gençlerimizin eşleri bu durumda çok mağdur oluyorlar. Eskiden bunları daha çok erkekler yapardı, şimdilerde kızlar ailelerine daha çok düşkünlük gösteriyor.
HAYATINI YAŞAYAMAZ
Aileye bağımlı olmak ne demek, isterseniz önce bunu biraz açıklayalım. Bağımlılık aileyi sevmek, onlarla her konuda ilgilenmek, ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmak gibi kavramlardan daha fazlasıdır. Bağımlılık insanın önceliği kendine, eşine ve çocuklarına değil, kendi ailesine vermesi, kendini buna mecbur hissetmesi, yapmadığında ortaya çıkan sıkıntıyla başa çıkamaması, bunun dışında yaptığı şeylerden suçluluk duyması demektir. Bu da yeni kurulacak aileyi ihmal etmek anlamına gelir. Eşi ile kendi ailesi arasında kalan kadın ya da erkeğin işi her zaman zordur. Kendi doğrularını bir türlü hayata geçiremediği gibi, sırtından hiç eksilmeyen yükler nedeniyle kendi hayatını da yaşayamaz.
Gördüğünüz gibi Sefanur biraz geç de olsa kapının ardındaki aydınlığı görmeyi başarıp kendine bir çıkış yolu bulmuş. Alması gereken zorlu kararlar, vereceği bir mücadele yok mu, tabii ki var ama hayatın önümüze çıkardığı engeller, bizi bağladığı zincirler, kanatlarımızı daha da güçlendirmek için aynı zamanda bir fırsattır da. O da yaşadığı sıkıntılı dönemlerde, yaşama küsüp karalar bağlamak yerine kendi yeteneklerini keşfederek özgüvenini tazelemiş ve bu mücadeleye girme cesaretini gösterecek bir kadın haline gelmiş.
HEDEFİNİZİ BELİRLEYİN
Sefanur’a ve çocuklarına, kendileri için oluşturacakları yeni hayatlarında sağlık, huzur ve başarı diliyorum. İnsanın kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde durabilmesi, mutluluğun en önemli anahtarlarından biridir. Eğer kendimizi iyi tanır, anlar, hedeflerimizi belirler, o hedefe göre kararlı adımlarla ilerlersek başaramayacağımız hiçbir iş yoktur gibi gelir bana.
SEVGİYLE KALIN
Sizler de bana drgbudayicioglu@madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz. Haftaya yepyeni bir hikâyede yeniden görüşmek üzere. Hoşça kalın...
Paylaş