Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Mutlu son

Sevgili okurlarım...

Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta, bugüne kadar yazdığım yazılara şöyle bir göz gezdirdim. Çoğunu okurken gözlerim yaşardı, hepsi hüzün kokuyor. Aslında sizleri hiç üzmek istemiyorum ama özellikle ülkemizdeki kadınların yaşadığı gerçekleri yazınca böyle oluyor. Genç kızlarımız, kadınlarımız doğduğu evlerden başlayarak büyük zorluklarla bu günlere gelebiliyorlar. Evlendiklerinde geçmiş yaşantılarının gölgesi hiç bırakmıyor peşlerini.

Bir yandan da her şeye rağmen bizim insanımızın hayata yeniden tutunma potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu biliyorum. Psikolojide biz buna “dayanıklılık” diyoruz. Bizler tarih boyunca pek çok sınavdan geçmiş, büyük mücadeleler vermişiz. Düştüğümüz de olmuş, umutsuzluğa kapıldığımız zamanlar da ama sonunda öyle ya da böyle içine düştüğümüz çıkmazlardan kurtulmanın, yeniden ayağa kalkmanın bir yolunu bulmuşuz.

Haberin Devamı

Bu gün sizlere bir anda dünyası başına yıkılan ama sonrasında canını dişine takarak o enkazın altından kalkmayı, yeniden hayata tutunmayı ve mutlu olmayı başaran bir kadınımızın hikâyesini anlatacağım. Hikâyeyi okurken “Bir kadın isterse, her zorluğundan üstesinden gelebilecek kadar güçlü bir varlık” dedim. Bakalım siz neler diyeceksiniz.

Mutlu son

-

SEVGİLİ Gülseren hocam
...

Ben Alpnur. Ben sizi iyi tanıyorum, sanki bizim aileden biriymişsiniz gibi kendimi size çok yakın hissediyorum. Son yıllarda hayatla göze göz, dişe diş ciddi bir mücadele vermem gerekti ve çok şükür sonunda kazanan ben oldum. Bu gururu da sizinle paylaşmak istedim.

ANİDEN EŞİMİ KAYBETTİM

Ben on senelik bir flört ve bir senelik bir nişanlılık döneminden sonra hayatımın aşkı sandığım biriyle evlendim. Düğün günümü hayatımın en mutlu günü ilan ettim. Sanki ben bir peri kızıydım ve bu hayatta görüp görebileceğim en muhteşem adamla evlenmiştim.

Çok geçmeden de kızımız dünyaya geldi. Sevgi dolu yuvamız onunla daha da neşeli, şen şakrak bir yer haline geldi. Rüya gibiydi Gülseren hocam her şey... Ancak bir gün bu yaşadıklarımın sadece benim tarafımdan görülen bir rüya olduğunu, gerçeklerin çok farklı yaşandığını dehşete düşerek öğrendim.

Haberin Devamı

Eşimi kırk yaşında, aniden kaybedince dünya başıma yıkıldı sandım. Beş yaşında bir kız çocuğuyla tek başıma kalakaldım. Kendimi nasıl toparlayacağımı bilemezken, kızıma kol kanat germeye, ona babasının yokluğunu aratmamaya çalışıyordum. Ne yemek, ne içmek, ne duş almak hiçbir şeyi canım istemiyor, sabah yataktan sadece kızım için kalkıyordum. Bazen de onu anneannesine bırakıyor, kendimi de eve hapsediyordum.

BORÇLARIMIZI ÖĞRENDİM

Ani kayıp yaşayanlar bilir; sapasağlam kocamın bir anda öldüğüne, toprağın altına girdiğine, yani yok olduğuna bir türlü inanamıyor, ara sıra olayın gerçekliği yüzüme çarptıkça delirecek gibi oluyordum.

Sadece acımla kalsam neyse, meğer duyunca bana yeni bir şok yaşatan pek çok da borcumuz olduğunu öğrendim. Eşim bana bunlardan hiç söz etmemişti ve artık o borçları ödemesi gereken kişi de bendim.

Haberin Devamı

Aklıma, halen kirada olan ve krediyle aldığımız için hâlâ kredi borcunu ödediğimiz evimiz geldi.

Niyetim o evi satıp oradan gelecek parayla en azından borçların bir kısmını kapatmaktı. Ancak hayat bana hazırladığı kötü sürprizlerini bitirmemişti ve yeni bir sürpriz daha bekliyordu beni.

“BEN DE OĞUZ’UN EŞİYİM”

Eve gidip kapısını çaldığımda genç bir hanım açtı kapıyı. Benim ev sahibi olduğumu, evi satışa çıkaracağımı söyledim ona. Kadın güldü. “Ben Oğuz’un eşiyim, ikimizin de başı sağ olsun” dedi. Önce ne demek istediğini anlamadım. Meğer eşimin bu kadınla uzun süredir bir ilişkisi varmış. Benden hemen sonra onunla da imam nikâhıyla evlenmiş, bu evi de o otursun diye almış.

Haberin Devamı

Kendimi rüya aleminde hissettiğim, ardından günlerce gözyaşı döktüğüm, aşkımızın ilk günkü gibi devam ettiğini sandığım eşim meğer yıllardır bana ihanet ediyormuş. Hani ölümün kıyısına geldiğinizde “Yaşamım gözümün önünden film şeridi gibi geçti” derler ya, işte benim de gözümün önünden onun “İş toplantılarım, seyahatlerim var” diye eve gelmediği geceler ve günler âdeta bir film şeridi gibi geçti.

İnanın bu öğrendiklerim, ölümden daha zor geldi bana. Onu bir kez değil, iki kez kaybetmiş gibi hissettim. Etrafımdaki birçok kişinin de bu durumdan haberdar olduğunu duymam, bana bir darbe daha vurdu. Ben çok mutlu olduğum için bana söylemek istememişler... Hayatımda duyduğum en saçma bahaneydi.

Haberin Devamı

İNSAN İYİLEŞMEK İSTEYİNCE...

Ailemin hakkını asla ödeyemem. Tüm bu sancılı dönemlerimde kapı gibi arkamda durdular. Kızıma sahip çıktılar, onun etkilenmemesi için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Ben de bu işin içinden kendim çıkamayacağımı anladığım için hemen bir psikoloğa gittim. Maddi durumum bir psikoloğa uzun süre gidecek kadar iyi değildi ama gitmeye ve içine düştüğüm çukurdan çıkmaya kararlıydım.

İnsan gerçekten iyileşmek isteyince bir yolunu buluyormuş hocam...

Terapistimle yaptığım her seans çok değerliydi ama bir seans vardı ki onu hiç unutamıyorum. Ben sürekli eşimden bahsederken, artık eşimi değil beni konuşmak istediğini söyledi. Kimdi Alpnur? Hangi rengi severdi? Hangi müziği dinlemekten hoşlanırdı? Neler yapardı günlük yaşamında?

İnanır mısınız, bu soruların hiçbirine doğru düzgün cevap veremedim. Kalakaldım karşısında. Aklıma gelen şeyler benim değil, vefat eden eşimin sevdiği şeylerdi. Bize ait şeyler aklıma geliyordu da, bana ait olanlar nereye gitmişti? Bu durum tokat gibi çarptı suratıma, afalladım, neye uğradığımı şaşırdım. O iç sıkıntısıyla yola koyuldum, yolda yavaş yavaş eski Alpnur geldi aklıma; en sevdiği renk mordu, Balkan müzikleri dinler, parklarda yürüyüş yapmaktan, oralarda suluboya resimler çizmekten, yeni yerler keşfetmekten hoşlanırdı. Bunları düşüne düşüne eve yürüdüğümü hatırlıyorum.

BEN KENDİMİ UNUTMUŞUM

Eve geldiğimde ise şöyle bir etrafa baktım. Mor renge tutkunken evimde hiç mor renkli bir şey olmadığını, uzun zamandır şöyle güzel bir müzik dinlemediğimi, suluboyayı ise tamamen gençlik çağımda bıraktığımı fark ettim. Bana ait hiçbir şey yoktu bu evde, bu yaşamda. Ben kendimi unutmuştum hocam, bu evlilikte kaybolmuştum. Eşim öyle büyük bir yer kaplamış, kendi zevklerini, isteklerini bana öyle güzel kabul ettirmişti ki... Ama yiğidi öldür hakkını yeme, ben de tüm bunları o rüya alemini bozmamak için hiç düşünmeden kabul etmişim. Belki bunların hiçbiri benim seçimim değilmiş ama kendimden vazgeçmeyi ben seçmişim hocam.

İşte tüm bunların farkına varmam benim için bir dönüm noktası oldu. Hiçbir şey kolay olmadı ama ben Alpnur’u tekrar tekrar keşfetmeye başladım. Her gün en az yarım saat kendimle sohbet ettim, günlükler tuttum, eskiden sevdiğim şeyleri tekrardan yapmak için çaba sarf ettim. Ah ne önemliymiş hocam, insanın kendini tanıması, tanıdığına da sahip çıkması, sevmesi. Ben 4 yıl boyunca bir kitap gibi tekrar tekrar okudum kendimi. Ama bu sefer altını çize çize, önemli yerleri işaretleye işaretleye okudum. Okumakla da kalmadım, öğrendiklerimi de hemen uygulamaya koydum.

ARTIK SINIRLARIM VARDI

Ve 4 yıl sonra hayat bir mucize gibi bu yepyeni Alpnur’un karşısına Serdar’ı çıkardı. Tekrardan severek ama kendimi de bir daha kaybetmemeye söz vererek evlendim. Sınırlarım vardı benim artık ve o sınırlardan gerisi yalnızca ama yalnızca bana aitti. İki yıldır evliyim, artık kendimden taviz vermiyorum ve hiçbir şeyden korkmuyorum. Serdar kızıma mükemmel bir baba oldu, aralarındaki ilişkiye hayranlığım her geçen gün artıyor.

Tüm bunlardan ben şunu öğrendim hocam, hayat her zaman mutluluklar sunmuyor bize illa yanında irili ufaklı acılar da geliyor. Oğuz’u kaybettiğim zaman artık bana yaşamak haram diyordum. Meğer o çok mutlu sandığım günlerin hepsi sahteymiş. Şimdi de çok mutluyum ama önceliği kimseye vermemeyi öğretti bana hayat. Kendimi de seviyorum artık. Yaptığım mücadeleyi beğenmiş olmalı ki, hayat sonunda beni ödüllendirdi.

O acıları yaşamasaydım, belki de bugün bu kadar mutlu olamayacaktım.

Yazmak bana çok iyi geldi, umarım siz de yüzünüzde bir gülümsemeyle okursunuz bu yazdıklarımı. Bu sayfada bize kendimizi ifade etme şansı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Saygılar.

Alpnur

ALPNUR İLHAM OLSUN

Sevgili kadınlar... Alpnur sonunda mutluluğu tekrar yakalamış ama oraya kadar gerçekten büyük bir mücadele vermiş. Şimdi çok mutsuz, aldatılmış bir kadın olarak da yaşamını sürdürebilirdi ama o vazgeçmemiş, direnmiş, sonunda da mücadeleyi kazanan taraf olmuş. Umarım toplumumuzda yaşayan kadınlara da ilham olur Alpnur’un hikâyesi.. 

Sizlerden de hayatın içinde verdiğiniz müca[1]deleleri anlatan mektup ve maillerinizi bekliyorum. Mesajlarınızı drgbudayicioglu@madalyonklinik.com adresine gönderebilirsiniz. Haftaya bir başka hikâyede görüşmek üzere.. 

Hoşça kalın, sevgiyle kalın

Yazarın Tüm Yazıları