Paylaş
SEVGİLİ okurlarım,
Geçenlerde önce ilk eşini, sonra ikinciyi, son olarak da beraber yaşadığı kadını sırayla öldüren bir adamın dehşet veren haberini okuduk. İlk eşini öldürünce cezaevine girmiş ama her seferinde çeşitli gerekçelerle tahliye edilmiş ve her çıkışında da yeni bir kadını daha öldürmüş. Sanırım çoğumuz içinden şöyle dedi: Böyle bir adamı nasıl salıverdiler, hele ikinci eşini de öldürdükten sonra bunu tekrar yapacağı hiç akıllarına gelmedi mi?
HAMİLEYKEN ÖLDÜRDÜ
Ben buna benzer bir örneği “Madalyonun İçi” adlı kitabımda yazmıştım. Kısaca özetlemek gerekirse, Anadolu’nun bir köyünde ailesi, içe dönük, şüpheci, çevreyle sık sık sorunlar yaşayan oğullarını erken yaşta evlendiriyorlar. Derken gelin hamile kalıyor. Bebek yedi aylık olup da gelinin karnı belirginleşince, bir gün o delikanlı, henüz 17 yaşında ve 7 aylık hamile olan eşini “Bu çocuk benden değil” diyerek öldürüyor. Durum hemen polise intikal ediyor ve o delikanlı tutuklanıp cezaevine konuyor ancak bir süre sonra adli tıp raporuyla ruhsal bir hastalığı olduğuna hükmediliyor. Bir süre kapalı koğuşlarda tedavi görüyor ve ardından “cezai ehliyeti yoktur” raporuyla ve yine mahkeme kararıyla salıveriliyor.
Aile, o delikanlıyı hastaneden çıkınca bana getirmişti. Sanırım bu olay bundan en az yirmi yıl önce yaşandı. Ben de hastayla ve ailesiyle uzun uzun konuşmuş ve delikanlının ciddi ve kronik bir ruhsal hastalığı olduğunu anlamıştım.
Böyle bir hastanın ömür boyu ilaç kullanması ve gözetim altında tutulması, belli aralıklarla doktor takibi altında kalması gerekiyordu. Aileye bütün bunları tek tek söyledikten sonra, “Aman ha, ilaçları çok düzenli kullansın ve sizler de onu sakın bir daha evlendirmeyin” diye de sıkı sıkı tembihte bulunmuş, aldığım cevapla da neye uğradığımı şaşırmıştım. Çünkü aile “Eğer evlendirmezsek, sonra kim bakacak bu çocuğa” diyerek oğullarını alıp gitmişti. Bir anne baba çocuğunun “katil” olduğunu ve bunu yeniden yapabileceğini hem de bir doktorun ağzından duyduğu halde durumu hâlâ neden ciddiye almaz, bunun da bir cevabı var aslında...
Bir ruh doktoru olarak, bu delikanlının köyünde tedavisinin gerektiği gibi devam edemeyeceğini, yeniden evlendirilirse o kadını da öldürme ihtimalinin çok yüksek olduğunu tahmin etmiştim. Aileye dilimin döndüğü kadar durumu anlatsam da onların beni dinlemeyeceğini hissetmiştim maalesef. O olaydan sanırım birkaç yıl sonra yine gazetenin bir köşesinde küçük bir haber takılmıştı gözüme. Haberde tıpkı ilki gibi, ikinci eşini de hamileyken öldüren bir katilin resmi vardı. Sizin de tahmin ettiğiniz gibi, öldüren yine o delikanlıydı.
KENDİMİ SUÇLU HİSSETTİM
Haberi okuyunca hem üzülmüş hem de sanki bu ölümde benim de payım varmış gibi, yasalar gereğince yapılması gerekenler yapıldığı halde kendimi suçlu ve çaresiz hissetmiştim. Tıpkı benim gibi eminim diğer meslektaşlarım da bu tür olaylarla zaman zaman karşılaşıyor ve ne yapacaklarını bilemeyip kendilerini en az benim kadar çaresiz hissediyorlar.
O delikanlıya sonra ne oldu bilmiyorum... Ama hastalığı apaçık ortadaydı. Muhtemelen ikinci eşini öldürdüğünde de adli tıp aynı raporu verecek ve bir süre sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi dönecekti köyüne... Artık piyango hangi masum genç kıza çıkacak, orası belli değildi... Belki de çıktı... Bir daha o delikanlıdan haber alamadım.
Ancak lütfen bu yazıyı okurken kendinizi 17 yaşında, üstelik 7 aylık hamileyken suçsuz yere öldürülen o kızın yerine koyun. Kim bilir onun da ne hayalleri vardı ve sonunda ne biçim bir dehşet yaşadı.
İşte gazetede üç kadını birden sırayla öldüren adamın haberini okuyunca aklıma hemen bu delikanlı geldi. Üstelik haberde başka önemli detaylar da yer alıyor. Cinayetleri işleyen bu adamın sık sık sekreter arama ilanları verdiği, işe aldığı genç kızlara tacizde bulunduğu, evine getirdiği yirmiye yakın kadının gördükleri şiddetten dolayı kaçtığı bilgisine de yer veriliyor. Bu adam gerçekten ağır bir ruh hastası mı yoksa bir cani mi bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu ikisi arasındaki farkın üzerinde durulması gereken önemli bir nokta olduğu. Çünkü bu tür hastalar da en az gözü dönmüş caniler kadar tehlikeli olabilirler. Üstelik cezai ehliyetleri olmadığından, çoğu uzun süre hapiste kalmaz, “tedavileri” bittikten sonra hastanelerden taburcu olup kısa sürede aramıza geri dönerler. Ve pimi çekilmiş bomba gibi aramızda dolaşmaya devam ederler...
Oysa bu hastalar sıkı doktor takibinde olur, ilaçlarını ömür boyu aksatmadan alırlarsa, kimseye zarar vermeden kendi kaderlerini yaşayabilirler. Onlar da masum aslında, asla bir cani değiller ve bu cinayetleri hastalıklı ama yine de sonuna kadar inandıkları “hezeyan ya da sanrı” dediğimiz düşünceler nedeniyle işlerler.
AİLELER İÇİN DE ZOR
Ailede böyle bir hastanın varlığı da zor çünkü arada bir bu kişiler en yakınları için bile çok tehlikeli olabiliyorlar. Haberlerde yıllardır ona bakan, tedavi ettirmek için varını yoğunu harcayan, ömrünü ona adayan annesini ya da babasını öldüren kişileri de oldukça sık duyuyoruz.
Sanırım aileler çoğu zaman çocuklarının psikolojik bir rahatsızlık geçirdiğini gizleme ya da olduğundan daha önemsiz gösterme yoluna gidiyorlar. Onları da anlıyorum çünkü böyle çok hastam oldu. Çoğu geleceğe umutla bakmayı, çocuklarının bu hastalıktan kurtulacağına inanmayı tercih ediyorlar. Toplumun onları “hasta” diye damgalamasını önlemeye, onlara iyi bir gelecek hazırlamaya çalışıyorlar.
Bu konuda da çok farklı örneklerle karşılaştım. Çocuklarının hasta olduğunu evleninceye kadar gizli tutup hastalık ortaya çıkınca da bunun nedenini karşı tarafa yükleme, bu konuda sorumluluk almama, hatta çocuğumuz siz ona yeterince iyi davranmadığınız için hasta oldu diyen pek çok aile tanıdım. İşin kötüsü bu gençlerin çoğunun hemen bir de çocuğu olduğunda, durum içinden çıkılmaz hale gelebiliyor.
Oysa aileler öncelikle çocuklarının hastalığı nedir, ne değildir, nasıl ve ne süreyle tedavi gerekir gibi konuları duymaktan kaçmak yerine cesaretle bu konunun üzerine gitmeliler. Hele ki bu çocuk genel adıyla “kronik psikotik bozukluk ya da paranoid bozukluk” tanısı aldıysa hem kendilerini hem çevreyi korumak adına tedaviyi çok ciddiye almalılar. Onu evlendirerek bugün bir olan derdi bin yapmak yerine onlara kendileri sahip çıkmalılar. Bu tür hastalıklar ciddi tedavilerin ardından “remisyon” dediğimiz, sakin bir döneme girer. Çoğu aile bu dönemde çocuklarının düzeldiğine inanır ve tedaviyi keser ya da durumu eskisi kadar ciddiye almaz. Oysa çoğu zaman akut ve alevli dönem tekrar gelmek üzere kapıda bekler.
DOKTOR TAKİBİ ÖNEMLİ
Yine bu aileler çocuklarının güvendikleri bir doktorun takibinde kalmasına özen göstermeli, doktorun tavsiyelerini ciddiye almalı, doktorun görüşlerini almadan onu asla evlendirmemeliler.
Sonuç olarak ister hasta ister cani, bunları daha büyük suçlar işlemeden, masum insanların canını yakmadan durdurabilmenin yollarını aramalıyız. Aslında sadece hasta olanlar değil, canice katliamlar yapan herkes şu ya da bu nedenle topluma iade edilmeden önce belli kurullar tarafından iyice incelenmeli, cezaevinden çıkmaya, yeniden topluma karışmaya uygun olup olmadığı iyice araştırılmalı, konu devletimiz tarafından da çok ciddiye alınmalıdır.
Adalet Bakanlığı bu konuda yeni bir genelge yayınladı. Umarım hunharca işlenen cinayetleri ve özellikle kadın cinayetlerini önlemede etkili olur. Keşke sadece bu tür konularla ilgilenen (toplum psikolojisi ve sosyolojisi) bir bakanlığımız olabilse ve yepyeni yasalarla konuya gereken önem devletimiz tarafından verilebilse...
SEVGİYLE KALIN
Sizler de bana gb@madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz. Hoşça kalın, sevgiyle kalın...
Paylaş