Paylaş
MEKKE’nin fethinden sonra Hz. Peygamber (9 Zilhicce / 7 Mart 632) Kurban Bayramı arifesinde yüz bini aşkın sahabiye* Arafat’ta hitap ederken, kendisini yoktan var eden her türlü övgüye en layık olan Allah’a hamt ettikten sonra şöyle seslendi: “Beni dikkatle dinleyin! Bilmiyorum, belki de bu seneden sonra bir daha aranızda olamam. Ey insanlar! Kanlarınız/canlarınız, mallarınız, ırz ve namusunuz, tıpkı şu gününüzün, şu ayınızın ve şu beldenizin kutsallığı gibi mukaddes ve dokunulmazdır.” Böylece peygamber olmasına rağmen kendisinin de bir fani olduğunu, baki olanın sadece Allah olduğunu ve hiç kimsenin ebedi kalacakmış hissine kapılmaması gerektiğini tüm insanlığa ilan etti.
KENDİNDEN BAŞLA
Veda Hutbesi, Hz. Peygamber’in başarılmış temel hedeflerini ifade eden 23 yıllık çabasının ana noktalarını özetleyen bir konuşma olmasının yanında insanlığa, gerçekleştirilmesi gereken önemli hedefleri de ifade eden evrensel bir bildiridir. Hutbe’nin “Ey iman edenler” yerine “Ey insanlar” olarak başlaması da bunun temel göstergesidir. Veda Hutbesi’nin içeriğini, iç içe geçmiş gittikçe genişleyen daireler biçiminde tasvir edecek olursak, birinci ve merkezdeki dairede insanın kendisinin yer aldığını görürüz. Onu kuşatan dairelerde ise “aile”, “toplum” ve “bütün insanlık” bulunmaktadır. Allah resulünün bu hitabından, toplumdaki bozulmanın önce insandan sonra aileden başlayacağını anlıyoruz. Dolayısıyla düzeltmeye de kendimizden, ailemizden ve yakın çevremizden başlamamız gerektiğini söyleyebiliriz. İnsanlığı kurtarmak için yola çıktığını iddia edenlerin kendisi, çevresi, ailesi ve toplum için ne ürettiğine, nasıl bir fayda sağladığına bakmak gerekir. Ziya Paşa’nın da dediği gibi: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Kendisine faydası olmayanın hiç kimseye faydası olmaz.
KAN DAVASI KALKTI
Hz. Peygamber devamla, emanetlere riayet etmeyi emretmiş, faizinin her çeşidinin, kan davalarının kaldırılmış olduğunu ilan ederek can ve mal güvenliğini sarsan, tehdit eden iki kemikleşmiş hastalığa dikkat çekmiştir. Hz. Peygamber ilk kaldırdığı faizin amcası Abbas’ın aldıkları ve ilk kaldırdığı kan davasının da kuzeni Rebia’nın davası olduğunu belirtmesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Kuralların uygulanmasına bizzat kendi yakınlarından başlaması, kuralların yakın uzak ayrımı olmaksızın herkes için aynı şekilde geçerli olduğunun ve herkesi aynı şekilde bağladığının vurgulu bir anlatımıdır. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: “Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz -hem de ilahi kelamı okuyup durduğunuz halde-? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” (Bakara 44) Hz. Peygamber’in bu davranışı hocalar, öğretmenler, yöneticiler, sanatçılar ve topluma örnek olma durumunda olan herkes için üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.
RABBİNİZ BİRDİR
Müminlerin kardeş olduğu, gönül rızası olmadıkça kimsenin malının kimseye helal olmayacağını belirtip, Allah’ın kitabına tutundukları sürece müminlerin sapmayacakları ifade edildikten sonra hutbe evrensel bir boyuta çekilmiştir: “Ey insanlar Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’densiniz Âdem de topraktan. Allah katında en değerliniz, Allah’tan en çok sakınan, insanlara en faydalı olan, en merhametli, en çalışkan, en faziletli, en sabırlı, en mütebessim, kısaca takvaca en üstün olanınızdır.”
EN BÜYÜK PROBLEM
2018 – 632 = 1386 senedir Hac için toplanılan Arafat’ta bırakalım buna benzerini, dünyanın ve insanlığın temel sorunlarına Müslümanların bakış açısını ifade eden bir evrensel bildirinin yayınlanmamış olması, Hac’ın/Arafat’ın ruhundan Hz. Peygamber’in sünnetinden ne kadar uzaklaştığımızı göstermesi bakımından sizce de düşündürücü değil mi? Allah resulünün Veda Hutbesi’nde gerçekleştirilmiş/gerçekleştirilmesi istenen hedefler olarak ortaya koyduğu konuların bugün hâlâ hepimizin en büyük problemleri olduğunun farkında mıyız?
* Sahabi: Allah resulünü Müslüman olarak görüp, onun sohbetinde bulunup, Müslüman olarak ölenlere denir. Çoğulu Sahabe ve ashap’tır.
KISSADAN HİSSE
ANNEDEN DE ÜSTÜN
- SA’D bin Ebî Vakkas’ın annesi, oğlunun Müslüman olduğunu duyunca çok sinirlenip onu İslam dininden döndürebilmek için çeşitli yollara müracaat etti. Oğlu Sa’d’ın kendisine karşı saygısını ve bağlılığını bildiğinden İslam dininden döndürebilmek için ona, “Allah’ın, sana hısım ve akraba ile ilgilenmeyi, anne babaya daima iyilik etmeyi emrettiğini söyleyen sen değil misin” diye sordu. Hz. Sa’d da “Evet” dedi. Bunun üzerine annesi asıl maksadını bildirmek için şöyle söyledi:
“Yâ Sa’d! Vallahi, sen Muhammed’in getirdiklerini inkâr etmedikçe, ben açlık ve susuzluktan helak oluncaya kadar ağzıma bir şey almayacağım. Sen de bu yüzden anne katili olarak insanlarca ayıplanacaksın.” O güne kadar annesinin her isteğine boyun eğmiş, bir dediğini iki etmemişti. Allah-ü Teâlâ ve resulüne bütün kalbiyle inanmış ve bağlanmış olduğundan bu iman kuvveti üstün geldi. Annesinin isteğini kabul etmedi. Annesinin yiyip içmediğini ve bunda inat ettiğini görünce, şöyle dedi:
“Ey anne, senin yüz canın olsa ve her birini İslamiyet’i bırakmam için versen, ben yine dinimden vazgeçmem. Artık ister ye, ister yeme.” Annesi Hz. Sa’d’ın dinine bağlılığını, imanındaki sebatını görünce şaşırdı, çaresiz kaldı. Yemeye ve içmeye tekrar başladı.
3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT
RAVZA-İ MUTAHHARA
HAZRETİ Peygamber’in eviyle minberi arasının cennet bahçelerinden (ravza) bir bahçe olduğunu bildiren hadisine dayanır. (Buhârî, Taŧavvu, 18) Resul-i Ekrem ayrıca, Mescid-i Nebevî’de kılınan namazın Mescid-i Haram hariç diğer yerlerde kılınan namazdan bin kat daha faziletli olduğunu haber vermiş. (Buhârî) Bu hadisler Resulullah’ın mescidinin faziletine, onun içinde de Ravza-i Mutahhara’nın daha faziletli olduğuna delil sayılmıştır. Günümüzde Ravza-i Mutahhara’nın güneyi mihrabın hemen kıble tarafındaki demir korkuluk ve kitap raflarıyla sınırlanmış olup doğudan batıya 22 m., kuzeyden güneye 15 m. olmak üzere yaklaşık 330 m²’lik bir alanı kapsamaktadır. Batı tarafında III. Murad’ın armağanı olan minberle ortada Kayıtbay döneminden kalan mihrap yer alır. Bu alanda her biri ayrı bir hatırayı yaşatan sütunlar bulunmaktadır.
BİR SORU BİR CEVAP
VERİLMEYEN ZEKÂT
Önceki yıllara ait zekâtını vermeyen bir kimse daha sonra zekât borçlarını nasıl öder?
Zekât vermekle yükümlü olduğu halde önceki yıllarda zekâtını vermemiş olan kimse, elinde malı varsa, zekâtını vermediği geçmiş yılların zekâtını da verir. Mesela iki yıl zekât vermeyen bir kişi, ilk yılın zekâtını verdikten sonra ikinci sene için kalan paranın % 2.5’ini zekât olarak verir. (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 329-333, 391)
KURAN VE RAMAZAN
Şüphesiz Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. 3/ÂLİ İMRÂN-19
Paylaş