Paylaş
Hz Peygamber, Hicret yolculuğunda kısa bir müddet Medine’nin dışında bulunan Kuba köyünde kaldığı sırada, Kuba mescidi adıyla bilenen İslam tarihinin ilk mescidini inşa ettirmişti. Buradan yola çıkıp Medine’ye girdiği zaman, devesinin çöktüğü arsayı satın almıştı. Bu arsa üzerinde, Ensar/Medineliler, Muhacir/Mekke’den hicret edenler ve diğer gönüllü kimselerin de katıldığı kalabalık bir işçi/usta topluluğu tarafından yürütülen çalışmalar sonunda bugünkü Mescid-i Nebi’nin ilk ve orijinal hali yapıldı.
Mescid-i Nebi’ye bitişik olarak, gündüzleri bir eğitim-öğretim yeri, geceleri ise evsiz kimseler ve misafirlerin barınması için “Suffa” denilen üzeri kapalı bir bölüm eklenmişti.
Eğitim-öğretim faaliyetleri, mescidin “Suffa” denilen kısmında yerine getiriliyordu. İslam ümmetinin ilk nüvesini oluşturan Ashab ve seçkin sahabe âlimler, İslam’da ilk üniversite sayılabilecek bu mekânda yetişmişlerdi. Suffa, İslam’ın esaslarını öğrenmek üzere Medine dışından gelenler için aynı zamanda bir yurt vazifesi de görüyordu. Suffa’da Hz. Peygamber’le beraber, yeni gelen öğrencilere okuma yazmayı ve Kuran-ı Kerim’i öğreten diğer öğretmenler de bulunmaktaydı. Medine’den ve uzak yerlerden gelip burada okuyan öğrencilerin sayısının bazen 400’e ulaştığı oluyordu. Burada barınanların ihtiyaçlarının büyük bir bölümü cömert sahabiler tarafından karşılanmaktaydı. Medine’de bir evi ve ailesi olmayan fakir kimseler de Suffa’da yatıp kalkıyor, ihtiyaçlarını buradan temin ediyorlardı.
Bir mescitle birlikte hemen bir eğitim-öğretim kurumunun yapılması Hz. Peygamber’in eğitime verdiği önemi göstermesi açısından son derece önemlidir. Ayrıca Bedir Savaşı esirlerini 10 Müslüman’a okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakması da onun eğitim-öğretime verdiği önemi göstermesi açısından çarpıcı bir diğer örnektir.
Hz. Peygamber’in rahmet olma özelliğini topluma kazandırma çalışmasına bir eğitim yöntemi olarak bakıldığında, onun en çok örnek olma ve yaparak-yaşayarak eğitme yöntemleri ile benzeştiğini söyleyebiliriz.
Hz. Muhammed’in hayatının tamamı mükemmel bir örnektir. Onun bu durumu İslam prensiplerini anlatmak için de bir öğretim metodudur. Böyle bir yaşama tarzının tek bir hedefi olmasından çok, birçok hedefinin varlığından söz etmek daha doğrudur. Bunların birisi de insanları eğitmektir. Çünkü insanlar, kişinin söz ile söylediğini kendi hayatında uygulamasından da çok etkilenmekte ve onun bu durumunu model olarak kabul etmekte zorlanmamaktadır.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) eğitimi, bizzat göstererek ve uygulayarak öğretmekti.
BİR SORU BİR CEVAP
ZEKÂT VE FİTREDE MESLEĞE BAKILMAZ
- Geçimini maaş veya ücretle sağlayanlara zekât verilebilir mi?
İslam’da zekât ve fitrenin kimlere verilip verilemeyeceği, kişilerin meslek gruplarına bakılmaksızın belirlenmiştir. Bu itibarla, belirli bir geliri bulunduğu halde, bu geliriyle asgari temel ihtiyaçlarını karşılayamayan veya temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra elinde 80.18 gram altın veya bu değerde bir mal bulunmayan kişilere zekât verilebilir. Bu kişilerin ücretli memur, esnaf veya işsiz olması fark etmez. Ancak bu kadar malı olmasa bile kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olanlara zekât verilemeyeceği görüşünde olan âlimler bulunduğundan (Râfiî, el-Azîz, VII, 377), zekât verirken daha yoksul olanlara öncelik verilmesi uygun olur.
KISSADAN HİSSE
‘SEN KURBANINI KES VE TIRAŞ OL HALK DA ÖYLE YAPAR!’
- Hz. Peygamber (s.a.v.) Hudeybiye anlaşması yapıldıktan sonra sahabelere, “Artık kalkınız, kurbanlarınızı kesip sonra başlarınızı tıraş ediniz” diye seslendi.
Ne var ki Hz. Resulullah’a sonsuz hürmet ve muhabbetlerine rağmen sahabelerin hiçbirinde bu emir karşısında bir hareket görülmedi. Peygamber Efendimiz, 3 defa tekrarlamak zorunda kaldı: “Kalkınız! Kurbanlarınızı kesip sonra başlarınızı traş ediniz!”
Yine sahabelerden bu konuda bir hareket görülmedi. Emrini üç kere tekrarlamasına rağmen, ashaptan kimsenin kalkmadığını gören Hz. Peygamber dönüp eşi Hz. Ümmü Seleme’nin yanına gitti, “Ey ümmü Seleme! Nedir şu halkın tutumu? Onlara, ‘Kurbanlarınızı kesiniz, başlarınızı tıraş ediniz’ diye tekrar tekrar söylüyorum fakat hiçbiri emrime icabet etmiyor” diyerek sahabelerin bu durumundan şikâyet etti.
Hz. Ümmü Seleme, “Ya Nebiyyallah! Bu işi yapmak istiyor musunuz? O halde şimdi dışarı çıkınız. Sonra, ta kurbanlık develerini kesinceye ve berberini çağırtıp o seni traş edinceye kadar ashaptan hiçbirisine bir kelime bile söylemeyiniz” dedi ve arkasından da ilave etti: “Çünkü sen kurbanını kesecek ve tıraş olacak olursan halk da öyle yapar!” Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz dışarı çıktı. Hiç kimseyle görüşmeden ve hiç kimseye bir şey söylemeden, ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omzuna attı, kurbanlık develerini kesti ve tıraş oldu.
Bunun üzerine sahabeler de derhal kurbanlık develerini kesmeye ve başlarını tıraş ettirmeye başladı. Hz. Ümmü Seleme dedi ki: “Kurbanlıklara öylesine koştular, öylesine yığıldılar ki neredeyse birbirlerini ezeceklerdi!” ( Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 4, s. 326; Buharî, Sahih, c. 3, s. 182)
3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT
EBU LÜBÂBE ALTI GÜN BU SÜTUNA BAĞLI KALDI
- Hz. Aişe sütununun kıbleye göre solunda yer almaktadır. Ebu Lübâbe isimli sahabenin, bu sütuna bağlı iken tövbesinin kabul olunması sebebiyle Ebu Lübâbe ve Tevbe Sütunu isimlerini almıştır. Hendek Savaşı sırasında Medine’de yaşayan Beni Kureyza Yahudileri, Müslümanlara ihanet ederek Mekkeli müşriklerin tarafına geçmişlerdi. Savaş bittikten sonra Efendimiz Yahudilere ceza verilmesini istedi. Ebu Lübâbe, Peygamberimizin elçisi olarak Benî Kureyza Yahudileri’ne gidip, teslim olmalarını istedi. Yahudilerin, “Teslim olursak Peygamberiniz bize ne yapar” diye sormaları üzerine Ebu Lübâbe, “Peygamber hepinizi öldürecek” dedi. Aldıkları bu cevap karşısında son derece panikleyen ve korkan Yahudiler, anlaşma yapmaktan vazgeçtiler. Büyük bir hata yaptığını anlayan Ebu Lübâbe, “Yüce Allah beni affedip, tevbemi kabul edeceği ana kadar burada kalacağım” diyerek kendisini bu sütuna bağladı.
Ebu Lübâbe, altı gün bu sütuna bağlı kaldı. Namaz vakitleri ve asli ihtiyaçlarında hanımı gelerek onu çözer, namaz akabinde tekrar bağlardı. Altıncı günün sonunda Peygamberimiz, hanımı Ümmü Seleme’nin evindeyken, Ebu Lübâbe’nin tevbesinin kabul olunduğunu bildiren ayet nazil oldu. Müjdeyi Ümmü Seleme annemiz verdi, ipleri Resulullah çözdü.
Kuran ve ramazan: Elini boynuna bağlayacak kadar cimri olma! Büsbütün de saçıp savurma, yoksa kınanmış ve üzülmüş bir halde ortada kalırsın!
(İsra, 29)
Paylaş