Paylaş
Ki bilesin nerede Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum
Ayarlanmadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçmesin
Buz tutar gözün görmez olur
YUKARIDAKİ mısraların sahibi Nuri Pakdil, “Kudüs anadır” der. Göklerin övüncüdür Kudüs, ilk kez Kudüs’e secde ettik. Miraç hediyemiz namaz orada verildi. Hz. Peygamber, Cebrail’in bile erişemediği sırlara o gün orada erişti. Anne sevgisi her şeyin önünde gelir. Her türlü tecrübeyi şekillendirir. Onun kokusu ve varlığı ile can bulur insan. Kudüs anadır. En önde o gelir.
Resulullah (s.a.v.) Efendimizin mübarek eşleri, müminlerin annesi Meymune annemiz bir gün Resulullah’a (a.s.) sorar: “Bize Kudüs’ten, Kudüs’ün faziletinden bahseder misin?” Efendimiz (s.a.v.) “Gidin, mutlaka namaz kılın” der. O dönemde Kudüs, Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetindedir. Meymune annemiz sorar: “Eğer Kudüs’e gidip namaz kılabilme imkânı bulamazsak ne yapalım?” Efendimiz (s.a.v.) “Hiç olmazsa kandillerinde yakılmak üzere yağ gönderin” der.
DİLLERİ OLSA DA ECDADIMIZI ANLATSA
Bugün Mescid-i Aksa’nın aydınlanması elektrik ile yapılmaktadır. Kandilinin yağa değil ama mescidinin insana, cemaate ihtiyacı vardır. Taşların dili olsa da 400 senedir ecdadımızın burada yaptıklarını anlatsa... Bir de bugünkü mahzunluğunu... Taşların dili olsa, “Bizi yetim bırakmayın, bizi mahzun bırakmayın” diye haykırırlar belki de. Mescid-i Aksa kandilinde yağ olabilmek için bizleri bekliyor... İman kandili ile yüreğini aydınlatan sizleri bekliyor.
İNSANLIĞIN ORTAK MİRASI
Kudüs insanlık tarihiyle yaşıt, kutsal bir şehirdir. Kudüs denince akla isimler, dinler, medeniyetler ve kültürler gelir. Bu yönüyle Kudüs insanlığın ortak mirasıdır. Tarihi serüveni boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapması dolayısıyla da Kudüs’ün tarihi, bir medeniyetler tarihidir. Bünyesinde barındırdığı medeniyet mensuplarının her biri Kudüs’e farklı isimler vermişlerdir. Sakinlerinin diliyle Kudüs “Jerusalem, Moriya-Yebus-İr Hakkodeş, İliya, El-arzü’l-mukaddese, Kuds” olarak isimlendirilir.
Tarih boyunca iki defa büyük yıkıma uğrayan, 23 defa işgal edilen, 42 defa saldırıya maruz kalan Kudüs’ün tarihi M.Ö. 5000’li yıllara dayanır. İslam tarihçilerine göre ilk kurucuları Amâlikalılardır. Hz. Musa (a.s.) önderliğinde Mısır’dan çıkan İsrailoğulları M.Ö. 1200’lü yıllarda Hz.Yuşa’nın (a.s.) önderliğinde şehre girerler.
HZ. SÜLEYMAN’IN BEYTÜ’L-MAKDİS’İ
Allah’ın hükümdarlık ve peygamberlik vazifesi verdiği Hz. Davud, İsrailoğulları’nı M.Ö. 1010-970 yılları arasında yönetmişti. Hz. Davut’un 12 Yahudi kabilesini Kudüs’te toplayıp ilk birleşik Yahudi krallığını kurması ve Kudüs’ü bu krallığın başkenti yapmasıyla şehir Yahudiler için daha önemli hale gelmiştir.
Hz. Davud’dan sonra oğlu Hz. Süleyman (M.Ö. 970-931) yedi yıl içinde Kudüs’te Beytü’l-Makdis’i inşa etmiştir.
Kral Yehoyakim (M.Ö. 597) zamanında Babil Kralı Nebukadnezzar (Buhtunnasr) Kudüs’e girerek kralı emri altına almış, pek çok insanla birlikte mabedin değerli eşyalarını da götürmüştür. Bundan sonra Kudüs 50 yıl boyunca harabe halinde kalmıştır.
Babil esareti sonrasında Kudüs (M.Ö 538) Pers hâkimiyetine girmiş, İsrailoğulları Küdüs’e geri dönmüşlerdir.
HEROD YAPTI TİTUS YAKTI
Helenistik dönemin (332-63) ardından 63 yılında Pompeus Kudüs’ü işgal etmiş, Pompeus tarafından Kudüs’e genel vali olarak atanan Herod (M.Ö 40) bu dönemde Kudüs’ü baştanbaşa imar etmiş, Beyt-i Makdis’i adeta yeniden inşa edilircesine yenilemiştir. M.Ö. 18 yılında resmen başlatılan genişletme ve imar çalışmaları yaklaşık 80 yıl devam etti. Bugün “Mescid-i Aksa” olarak bilinen 144 dönümlük sahanın sınırları, Herod zamanında örülen duvarlarla belirlenmiştir.
70 yılında bu defa da Romalı kumandan Titus şehri kuşatmış, bu sırada mabet ve hemen hemen bütün şehir yakılmıştır.
ATEŞPERESTLERDEN HERAKLİUS KURTARDI
Hz. Süleyman’ın, ardından Zerubbabel’in, daha sonra Herod’un inşa ettirdiği mabetlerin yerine Jüpiter Capitolina’ya ithaf edilen bir tapınak, ardından Merkad-i İsa Kilisesi’nin inşa edileceği yere de Afrodit Mabedi yapılmıştır. Şehre girmeye kalkışan Yahudilere ölüm cezası konmuş, ancak İmparator Konstantinos bu yasağı kaldırmıştır.
Hıristiyanlık dönemi itibarıyla Kudüs, Sasani-Bizans savaşı sırasında (Mecusi, ateşperest) Sasaniler’in eline geçmiştir.
Rum suresinin 2-5. ayetlerinde işaret edilen bu savaşın rövanşını bu surede ifade edildiği gibi Rumlar (Romalılar, Bizans) Heraklius döneminde Sasaniler’i yenilgiye uğratarak Kudüs’ü 629 yılında kurtarmışlardır.
638’DE HZ. ÖMER FETHETTİ
Kudüs 638’de Hz. Ömer tarafından fethedildikten sonra sırasıyla Emevi, Abbasi, İhşidi, Tolunoğulları, Selçuklu ve Fatımilerin yönetimi altında kalır.
Kudüs Fatımilerin hâkimiyetinde iken 1099’da Haçlıların işgaline uğrar ve 88 yıl Haçlı işgali altında kalır. Haçlı işgaline 1187 yılında Selahaddin Eyyubi son verir.
Eyyubilerden sonra Memlük hâkimiyeti altına giren Kudüs’te, 1516’da Yavuz Sultan Selim ile Memlükler arasında cereyan eden Mercidabık Savaşı neticesinde Osmanlı hâkimiyeti başlar ve 1917 İngiliz işgaline kadar 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalır.
TÜRK İDARESİYLE 768 HUZUR YILI
Osmanlı’nın 4 asır süren idaresi ile birlikte Kudüs Türkler tarafından 768 yıl barış içinde idare edilmiştir.
Tarihte ilk defa yaklaşık 25 sene Kudüs’ü kendisine başkent yapan tek Türk devleti Selçuklulardır.
3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT
İlk KIBLE 2. MESCİD 3. HAREM
KURAN-ı Kerim’de İsrâ suresi birinci ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Bir gece kulu Muhammed’i Kâbe’yi çevreleyen Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, kendisine bir takım ayetleri göstermek üzere yürüten Allah’ın şanı ne yücedir! O her şeyi gören ve bilendir.” (İsra, 17/1) Mescid-Aksa dendiğinde, hem siyah kubbeli Aksa Camisi hem de altın kubbeli Kubbe-tüs Sahra’nın da içinde bulunduğu 144 bin metre karelik alanın tamamını anlamalıyız. 144 bin metrekarelik bu alanın tamamı kutsal Kudüs’teki Harem-i Şerif’tir.
KISSADAN HİSSE
VER! ARŞIN SAHİBİ AZALTIR DİYE KORKMA!
ALLAH resulü -sallallâhu aleyhi ve sellem-in kendisinden bir şey isteyeni boş çevirdiği görülmemişti. Kendisinden bir şey istenildiği zaman, o an verecek hiçbir şeyi olmasa bile muhakkak bir imkânını bulur, infaktan geri kalmazdı. Nitekim bir gün muhtaç bir kimse gelerek bir şeyler istedi. Allah resulü, “Yanımda sana verebileceğim bir şey yok, git benim adıma satın al, mal geldiğinde öderim” dedi. Bunu duyan Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, “Ya Resulullah! Yanında varsa verirsin, yoksa Allah seni gücünün yetmeyeceği şeyle mükellef kılmamıştır” dedi. Efendimiz, Hz. Ömer’in bu sözünden hoşnut olmadı.
ANAM-BABAM FEDA
Ensâr’dan biri, “Anam, babam sana feda olsun ya Resulullâh! Ver! Arşın sahibi azaltır diye korkma” dedi. Bu sahabinin sözleri Efendimizin hoşuna gitti. Tebessüm ederek, “Ben de bununla emrolundum” buyurdu. (Heysemî, X, 242)
Bir şair, Efendimizin bu isar halini ne güzel bir teşbih ile izah eder:
“Bir gün biri, seni cömertlikte bulutlara benzetirse methinde hata etmiş olur. Çünkü bulutlar verirken ağlar, fakat sen verirken gülersin.”
BİR SORU BİR CEVAP
İSLAM’DAN ÖNCE DE VARDI
KURAN’da Hz. Muhammed’den (s.a.s.) önceki peygamberlerin de namaz ibadetiyle mükellef kılındıkları belirtilmektedir. (Bakara, 2/83; Yûnus, 10/87; Hûd, 11/87; İbrâhim, 14/37, 40; Meryem, 19/30-31, 54-55; Tâhâ, 20/14; Enbiyâ, 21/72-73; Lokmân, 31/17) Ayet-i kerimelerden, namaz ibadetinin sadece Hz. Muhammed ümmetine has olmayıp, önceki ümmetlerde de var olduğu anlaşılmaktadır. Yine aynı şekilde, önceki ümmetlerin namazlarında da kıyam, rükû ve secde gibi temel rükûnların var olduğu bildirilmekle birlikte, namazın kılınışına dair detaylı açıklamalar mevcut değildir.
Paylaş