Paylaş
Dua yalnızca ihtiyaçlarımızı talep etmek değil, aynı zamanda sahip olduklarımız için Allah’a hamd ve övgüdür
En çok ne zaman dua ettiğimizi düşündünüz mü hiç? Yeni bir ev ya da araba almak istediğimizde, önemli bir sınava girdiğimizde, yeni bir iş görüşmesine gittiğimizde, evlatlarımızın geleceğinden endişe ettiğimizde, çocuk sahibi olmak istediğimizde, bir hastalıkla mücadele ettiğimizde... Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Gerçekten de en fazla, bir ihtiyaç halinde olduğumuzda Rabbimizin kapısına varıyoruz. Verenin Allah olduğu bilincine sahip olduğumuzu göstermesi açısından son derece güzel ve istenilen bir durum bu. Peki ya sadece yokluğunda fark ettiğimiz nimetler? Kesilmeden önce nefesimizi, kör olmadan gözlerimizi, hasta olmadan sağlığımızı verenin Allah olduğunu bilip ona şükretmeli değil miyiz?
BENİ UTANDIRMA
Hz. İbrahim’in (as) Şuara suresindeki duaları bize Allah’ı nasıl övebileceğimizi, ona nasıl şükredebileceğimizi en güzel şekilde gösteriyor: “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. O, bana yediren ve içirendir. Hastalandığımda da O bana şifa verir. O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır. O, hesap gününde hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur. Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl. Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle. (Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma! O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.” (Şuara, 83-89)
KABULÜ 2 BİN YIL
Allah Rasulü (sav), “Ben atam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annem Amine’nin rüyasıyım” (Müsned, 4/127, 128) buyurmuştur. Hz. Peygamber, İbrahim’in duası sözüyle Bakara Suresi’nin 129. ayetindeki şu duaya atıfta bulunmaktadır: “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” Hz. İbrahim (as) hangi kelimelerle dua etmişse, Rabbimiz Hz. Peygamber’i aynı kelimelerle tasvir etmiştir: “O, ümmîlere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir.” (Cuma, 62/2)
DUA ET ACELE ETME
Hz. İbrahim’in (as) duasının yaklaşık 2 bin yıl sonra Hz. Peygamber (sav) ile tecelli etmesi, bize dua ederken acele etmememiz gerektiğini öğretiyor. Maalesef kimi zaman “Dua ettim ama kabul olmadı” tarzında söylemlerde bulunabiliyoruz. Akşam dua edip sabah cevap geldi mi diye posta kutusuna bakıyoruz. Dua aciz olanın Aziz olandan istemesidir demiştik. Biz Rabbimize samimiyetle yönelip, azametine ve rahmetine dayanır ve güvenirsek, Allah duamızı bizim için en hayırlı şekilde, en doğru zamanda kabul edecektir. Bize şahdamarımızdan daha yakın olan Allah, bizim için neyin daha hayırlı olacağını bizden daha iyi bilendir. Dua ederken “İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir” (İsra, 17/11) ayetini aklımızdan çıkarmamalıyız.
NAMAZA OTURUŞ DİLİ
Bütün namazlarda okuduğumuz ve Rabbenağfirli diye bildiğimiz dua da Hz. İbrahim’e (as) aittir: “Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, ana-babamı ve inananları bağışla!” (İbrahim 14/41)
Kuran’da en çok anlatılan kavim olan İsrailoğulları’na gönderilen Hz. Musa (as) kıssasında da bize duanın en güzel örneklerini sunar Rabbimiz. Hz. Musa (as) henüz peygamberlikle görevlendirilmeden önce Mısır’da kavminden birini savunmak için bir kıptîye bir tokat atmış, kıptî de bu tokat ile ölüvermiştir, bunun üzerine şu duayı yapmıştır: “Doğrusu kendime zulmettim (başıma iş açtım). Beni bağışla.” (Kasas, 28/16) Bizler de istemeyerek bir hata ettiğimizde, hemen bu dua ile tevbe edebiliriz.
EN DARDA KALINCA
Hz. Musa (as) bu olay üzerine insanların kendisine zarar vermemesi için şu sözlerle Allah’a sığınmış ve kendisini korumasını talep etmiştir: “Ey Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar.” (Kasas, 28/21) Hz. Musa’nın (as) yerine kendimizi koyalım. Başına kötü bir iş gelmiş, Mısır’dan ayrılmak zorunda, peşinde kendisini öldürmek için arayanlar var, evinden barkından olmuş, nerede olduğunu, nereye gideceğini ya da yarınını bilmez bir vaziyette çölün ortasında. Bu çaresizlik içinde samimiyetiyle Rabbine şu dua ile yalvarıyor: “Rabbim! Doğrusu bugün bana indireceğin bir hayra muhtacım.” (Kasas, 28/24) Bizler de zaman zaman kaygı ve endişeye kapılıp çaresiz hissedebiliyoruz. Böylesine daraldığımız anlarda Hz. Musa’nın (as) bu duasını aklımızdan çıkarmayalım.
İŞTE KOLAYLIK İÇİN
Hz. Musa’ya (as) Allah tarafından peygamberlik verilip Firavun’a gideceği vakit şu sözlerle dua etmiştir: “Ey Rabbim! Göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çözüver de sözümü iyi anlasınlar.” (Tâ-hâ, 20/25-28)
Dua konusunu yine Kuran’dan bir ayetle bitirmek istiyorum: “O (Kuran), inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır.” (Fussilet, 41/44) Bize, kendisine nasıl dua ve ibadet edeceğimizi gösteren Allah’a hamdolsun.
YOLCULUKTA ORUÇ BOZULURSA NE GEREKİR? 1 SORU - 1 CEVAP
RAMAZANDA sefer mesafesi (en az 90 km) bir yere gitmek için yola çıkacak olan kimse, geceden oruca niyet etmeyebilir. Fakat niyet ettikten sonra gündüzün yolculuğa çıksa bu yolculuk esnasında meşru başka bir mazereti bulunmazsa orucunu bozmamalıdır. Başlanan bir ibadetin mazeret yoksa tamamlanması gerekir. Sefer bir mazeret olduğu için eğer orucunu seferîliği başladıktan sonra bozarsa kendisine keffâret gerekmez, sadece kaza gerekir.
BİR AYET
(ONLAR şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin. (Ali İmran, 3/8)
BİR HADİS
CENÂB-ı Hak duada fazla ısrar edenleri sever. (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1876)
Paylaş