Etkin kişilerin ortak alışkanlıkları -genç veya yetişkin- fark etmiyor. Sadece bu alışkanlıkların, yaş dönemi itibari ile yaşama kattıkları değişiyor. Bunları şöyle özetleyebilirim:
1- Proaktif ol:
Etkili ol, tepkili olma. Ne yaparsan yap işin her zaman olumlu tarafını gör ve daima çözüm üretmeye çalış. Şikayet etmek yerine, sorumluluğu üstüne al ve ne yapabileceğine odaklan. Olaylara olumlu yaklaşmak kişinin etki alanını genişletirken, olumsuz davranışlar ise etki alanını daraltır.
2- Sonucu düşünerek başla:
Hayallerini, hedeflerini ve nerede olmak istediğini belirle ve hayatını ona göre planla.
Nerede olmak ve nasıl bir sonuca varmak istediğini tasarlamadan, gitmek istediğin yere gidemezsin.
3- Önceliklerini doğru belirle:
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman hemen git radyoyu aç bir şarkı tut
Ya da bir kitap oku mutlaka, iyi geliyor
Ya da balkona çık bağır, bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Danışan: Sanırım erkek arkadaşım tarafından dolandırıldım. Yüksek sesle söyleyince içim ürperiyor ama gerçek bu, gözümün içine baka baka dolandırdı. Çok kızgınım ama her şeye rağmen onu özlüyorum. Gelse, özür dilese, “bir yanlış anlaşma oldu” dese ve ben bu karabasandan uyansam. Bunları düşündüğüm için kendimden de utanıyorum ama elimde değil, onu çok sevmişim. Nasıl böyle bir şey yaptı, ben nasıl kandım, hâlâ anlayamıyorum.
Dr. Başak: Söze başlarken ‘sanırım dolandırıldım’ demiştiniz, emin olamadığınız bir durum mu var?
Danışan: Aslında emin olmam gerek ama kendimi kandırıyorum. 10 aydır beraberiz, bu süre içinde bir gün bile beni incitmedi. Beni o kadar çok seviyordu ki hepsinin sahte olduğuna inanmak istemiyorum. Kendimi aptal gibi hissediyorum onun güzel sözlerine kandığım için. O kadar tatlı dilli ki kandıramayacağı insan yoktur. Zaten sonradan öğrendik ki daha önceki sevgililerinden de yüklüce paralar koparmış. Doğru dürüst bir işi de yokmuş, hep bir projeden bahsediyordu, bir yerlerden para gelecek diyordu, her şeyi yalanmış. Yalan söylemek sanki doğasında var. Son 15 günde 4 kilo verdim üzüntüden. Hem paramı hem de sevgilimi kaybettim. Sürekli kendimi suçluyorum niye kandım, niye hâlâ özlüyorum diye. Bana anlamam için yardım eder misiniz?
Dr. Başak: Erkek arkadaşınızın daha önce başkalarını da kandırdığını, kolay yalan söyleyebildiğini anlatırken, şu an karşınızdaki kişinin bir dolandırıcı olduğunu net bir şekilde görebiliyor musunuz?
Danışan: Evet mantıklı düşündüğümde görebiliyorum ama sorun şu ki ben hâlâ inanamıyorum. Çünkü o kadar iyi kalpli, cömert gözüküyordu ki hepsinin oyun olduğunu beynim almıyor.
Dr. Başak: Dolandırıcılarla karşı karşıya geldiğinizde, onların yapacağı planları, yalanları, manipülasyonları bilemeyeceğiniz için kendinizi korumanız neredeyse imkansızdır. Çünkü onları anlayabilmeniz için onlar gibi düşünebiliyor olmanız gerekir.
1 Mutlaka yürüyüş yapın: Önce ayakkabılarınızı giyin ve sadece kapının önüne çıkın, çıkan hiç kimse yürümeden gelmiyor. Biliyoruz ki yürüyüş sadece bedene değil ruha da iyi geliyor.
2 Telefonunuzla daha az vakit geçirin daha fazla sosyalleşin: Eve girer girmez tüm aile üyeleri telefonları değiş tokuş yapsın. Şifresini bilmediğiniz telefonda vakit geçiremezsiniz. Birbirinizle konuşmak için fırsatınız olur. Sosyalleşmek, özellikle depresif duygular ile baş etmek için şart.
3 Uykunuza dikkat edin, yeterli miktarda uyumaya özen gösterin: Uykusuz kalmamızın nedenlerinin başında genellikle çok geç yatmak geliyor.
Bu nedenle sadece kalkma değil, yatma saati için de alarmınızı kurun. Her gün aynı saatte yatarsanız, belli bir saatin altında uyumamış olursunuz. Uykusuzluk insanı sadece fiziksel olarak değil ruhsal olarak da güçsüzleştiriyor, dikkat dağınıklığı, sinirlilik, toleransın düşmesi gibi problemlere neden oluyor.
4 Kaygılarınızı not edin: Sabahtan akşama kadar -en azından bir gün için- sizi nelerin kaygılandırdığını not ederseniz, çoğu kaygınızın gereksiz olduğunu fark edebilirsiniz. Ne kadar çok şeye ne kadar gereksiz derecede kaygılandığınızı fark etmek, düşünce yapınızı değiştirmek ve kaygılarınızdan kurtulabilmek için en önemli adımdır.
5 Eleştiriden uzak durun: Eleştirmek insanın hem kendisini hem de etrafındakilerini mutsuz eden kötü bir alışkanlıktır. Kendinizde ve başkalarında olumsuzlukları değil olumlu noktaları yakalamaya çalışın.
6 Sizi eğlendirecek ve güldürecek aktiviteler yapmaya çalışın: Dans edin, şarkı söyleyin, fıkra kitabı okuyun, size kendinizi iyi hissettiren programlar seyredin.
1 Mutlaka yürüyüş yapın: Önce ayakkabılarınızı giyin ve sadece kapının önüne çıkın, çıkan hiç kimse yürümeden gelmiyor. Biliyoruz ki yürüyüş sadece bedene değil ruha da iyi geliyor.
2 Telefonunuzla daha az vakit geçirin daha fazla sosyalleşin: Eve girer girmez tüm aile üyeleri telefonları değiş tokuş yapsın. Şifresini bilmediğiniz telefonda vakit geçiremezsiniz. Birbirinizle konuşmak için fırsatınız olur. Sosyalleşmek, özellikle depresif duygular ile baş etmek için şart.
3 Uykunuza dikkat edin, yeterli miktarda uyumaya özen gösterin: Uykusuz kalmamızın nedenlerinin başında genellikle çok geç yatmak geliyor.
Bu nedenle sadece kalkma değil, yatma saati için de alarmınızı kurun. Her gün aynı saatte yatarsanız, belli bir saatin altında uyumamış olursunuz. Uykusuzluk insanı sadece fiziksel olarak değil ruhsal olarak da güçsüzleştiriyor, dikkat dağınıklığı, sinirlilik, toleransın düşmesi gibi problemlere neden oluyor.
Sevmeye ve sevilmeye ihtiyacımız var ama ne sevdiğimizi hissettirebiliyoruz ne de sevilmenin tadını çıkarabiliyoruz. Hepimiz “iyi niyetliyiz” ama nedense karşımızdaki bizi anlamıyor. Fikrimizi söylüyoruz ama eleştiriyor gibi algılanıyoruz.
Empati kurduğumuzu sanıyoruz, ama karşımızdakinin ne hissettiğini anlamaya çalışmak yerine nasıl hissetmesi gerektiğini öğretmeye çalışıyoruz. Aslında kendimiz korkuyoruz ama karşımızdakini daha fazla korkutmaya çalışıyoruz. Neden mi? Çünkü yanlış konuşuyoruz!
Düşüncelerimizi, duygularımızı doğru ifade edemiyoruz. Tartmadan, düşünmeden aklımıza ilk geleni söylüyoruz. Kısacası “ağzımızdan çıkanı kulağımız duymuyor”.
İşin kötüsü konuşmalarımızla karşımızdakine kendini kötü hissettiriyor, üzüyor, kızdırıyor, mutsuz ediyor ve zarar veriyoruz. Küslükler, tartışmalar, kavgalar hep yanlış konuşma yüzünden...
Kendinizi doğru ifade etmek istiyorsanız nerede yanlış yaptığınızı keşfetmeye çalışabilirsiniz. Aşağıdaki ifadeleri veya benzerlerini eminim siz de pek çok kez duymuş, belki de kullanmışsınızdır.
Okuyunca kulağa ne kadar yanlış geldiğini kolaylıkla fark edebileceğimiz bu ifadeleri, karşımızdakine kolaylıkla söylediğimizin de farkında mısınız?
Çocuğum söz dinlemiyor...
Sürekli şikayet edip huzursuzluk çıkarıyor...
İstekleri bitmiyor...
Sırasını beklemeyi bilmiyor...
İsteklerini hep bağırarak ve ağlayarak söylüyor...
Yerinde duramıyor, bazen tehlikeli hareketler yapıyor...
Odası darmadağınık ve hiç toplamıyor...
Geçen hafta aile büyüğümüz, Türk basketbolunun efsane isimlerinden Mehmet Baturalp’i kaybettik. Onu uğurlarken, gözlerimiz yaşlıydı ama içimiz sıcacıktı; ne çok seveni varmış, herkesin hayatında ne kadar önemli bir iz bırakmış, ne kadar çok kişiye iyilik yapmış, ne büyük bir yüreği varmış.
Bu haftaki yazıma onunla yaşadığım küçük bir anıyla başlamak istiyorum. Çünkü “Çocuk yetiştirirken nelere dikkat etmek gerek, gençlerle nasıl ilişki kurabiliriz, onlara nasıl yaklaşabiliriz?” diye biz psikologlara soruyorlar ya, cevabı kitaplarda değil, hayatın içinde aslında: Batur amca gibi insanların gölgesinden yürüyün, onun gibi insanları kendinize örnek alın, doğru yoldasınız demektir.
15 yaşındaydım, yaklaşık 35 yıl önce. Başka Türkiye, başka gençlik, başka dönem; çocuklar büyüklerin lafına karışmaz, büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atmaz, bir büyük odaya girince ayağa kalkar, çocuklara fikirleri, hatırları sorulmaz, kısacası bugüne nazaran daha “yetişkin merkezli” bir yaşam biçimi...
Batur amcanın bir maçını seyretmişiz, eve dönüyoruz, arabayı o kullanıyor. Çok uzun, çekişmeli ama harika bir maç. Haliyle Batur amca yorulmuş. Ama bizim takım kazanmış, gözümde sahada devleşmiş, saygıyla, hayranlıkla baktığım kocaman, çok önemli biri var ve onu rahatsız etmekten çekindiğim için sessiz sessiz oturuyorum arka koltukta.
Eve varmamıza az kalmış, o arabayı birden kenara çekiyor ve arabadan iniyor. Geri geldiğinde elinde kocaman bir buket çiçek... Gözlerinin içi gülerek “Doğum günün kutlu olsun” diyor. Hayatımda aldığım ilk buket, bırakın doğum günümü fark etmesi, varlığımı fark etmesine bile şaşırdığım için ne diyeceğimi bilemiyorum, utanıyorum.
“Doğum günlerinde hanımlara çiçek alınır” diyor. Bana kendimi çok değerli hissettiriyor, daha doğrusu bana o gün “Ne kadar değerli olduğunu hiçbir zaman unutma”yı öğretiyor. Sıradan bir anı gibi gözükebilecek bu olayı bu yaşta hatırlıyorum... Çünkü 15 yaşındaki bir kız çocuğunda bıraktığı iz önemli.