Komşu ayağımıza kadar gelmiş, bir öğle yemeğine gidelim dedik. Komşu dediğimiz yan dairede oturan değil, Ege’nin batı yakasındaki. Son haftalarda Birleşmiş Milletler’de nereye baksak karşımıza bir Yunan etkinliği çıkıyor.
İstanbul’dan gelen bir dostu politika başkentinde bir tanıtma turunu takiben yemek molası veriyoruz. Bir Rum meslektaşımın "Türk yemeklerini özlemişsen, uzağa gitmeye de gerek yok" tavsiyesi aklıma geliyor. Adres BM’deki diplomatların uğrağı lokanta. Girişte renkli bir poster: "Yunan Gıda Festivali." Masamıza servis yapan garsonun getirdiği mönünün kapağındaki başlık "Yunan Mutfağına Seyahat."
Listeyi okumaya başlıyorum. İngilizce bilmesem de olur, ısmarladığımda önüme ne geleceğini biliyorum. Ara başlık ’Mezedes’ (meze): Trahanas (Tarhana) çorbası, borek, tzatziki (cacık), sardinya (Sardalya), garides (Karides), pastourma (Pastırma), kalamari, lakerda, tarama salata, tonos (tuna) salata, spana kopita (ıspanak), yogurt, plaki. Ana yemekler: Keftedes (köfte), patates fournou (Fırında patates), makaronia (makarna), bamies (bamya), dolmades (dolma), tsipoura (çipura), lavraki (levrek), barbouni (barbunya), musakka . Tatlılarda baş köşede ’Baklavas’, hazım için Greek Kafe (Türk kahvesi).
Yemek sonrası fincanda gelen kahvenin yanındaki minik lokumu işaret ederek soruyorum. "Nedir bu?" Garson "Lokumi," diyor. Yunan milli yiyecekleri arasında lokumun işi ne? Lugatları açıp baksalar ’Turkish Delight, Lokum-Türk tatlısı’ gibi izahatla karşılaşacaklar. Amerikalı aydınlar kahve, lokum, baklava, yoğurtun Türk menşeili olduğunu biliyor. Diğer Türk gıda ürünlerinin de sahipliğini üstlenmişler. Geçen mayısta Kıbrıs Rumlarının Avrupa Günü için bastırdığı bir kitapta baklavayı ’milli tatlı’ ilan etmelerinin Türkiye’de yarattığı tepki belleklerden silinmiş değil.
*
Ama iş burada bitmiyor. Patates, pastırma, köfte, tarhana, dolma, bamya ve diğerleri aslında Türk mü yoksa Rum yemekleri mi? İsimlerini biz mi kısaltmışız, yoksa onlar mı eklemeyle uzatmış? Beş asırlık Osmanlı yönetimi devrinde Rumların Türk yiyeceklerini Helenleştirme eğilimi akla daha yakın geliyor. Görüşlerini sorduğum Türk ve Rum lokantacılardan tatmin edici bilimsel yanıtlar alamadım.
Gastronomi alemi Türk mutfağının Fransız ve Çin mutfaklarıyla birlikte dünyada ilk üç arasında yer aldığını vurgulayarak tartışmalara nokta koyuyor. Gene de konu tanıtım olunca Yunanistan’ın fırsatları kaçırmadığı kesin. Ege komşumuz Güvenlik Konseyi’ne üye seçilmesini takiben BM’de mezelerden kahve ve lokuma Türk isimli gıda ürünlerini sakınca görmeden iki hafta süreyle "Yunan Gıda Festivali" adı altında 192 millet diplomatlarına sundular. Yemeklerin tadı-tuzuna gelince Sirkeci’deki bol kepçe aşevinde daha lezzetlisini bulmak mümkün.
Arkadan zeytinyağı atağına girişti Rumlar. Her gün 5 bini aşkın turistin ziyaret ettiği BM binası girişinde kurulan bir sergide Rumlar, Akdeniz sahillerinde başlıca zeytinyağ üreticisi ülkeleri dışlayarak Yunanistan’ın insanlık tarihinin başından beri en iyi zeytinyağını ürettiğini iddia ediyor. Türkler gibi İspanyolların ve İtalyanların da dudak büküp geçeceklerine eminim.
*
Bu hafta ortasında Birleşmiş Milletler 61. kuruluş gününü idrak etti. Her yıl olduğu gibi BM Günü diye anılan kuruluş yıldönümü bir konserle kapandı. Konseri düzenleyen Yunanistan. 62 müzisyenli Milli Senfoni Orkestrası genel kurul salonunda Manos Hacidakis’in ve Mikis Thedorakis’in bestelerini seslendirdi.
BM’ye tanıtım çıkarması sırası bizde. Türkiye, Güvenlik Konseyi’ne 2009-2010 yılları üyeliği için adaylığını koydu. Başbakan ve Dışişleri Bakanı’mız dış temaslarında konsey adaylığımıza destek arayışı sürdürüyor. Bu bağlamda yoğun bir tanıtma kampanyasına girmeliyiz. BM’nin çeşitli bölümlerinde resim, fotoğraf, orijinal kalıntılar ve maketlerle birlikte Anadolu Uygarlıklar Müzesi’nden örnekleri sergilemekle işe başlanabilir. Sümerler ve Hititlerden, Roma, Bizans ve Osmanlılara bir düzine uygarlık, yerkürenin en eski yerleşim yeri Çatalhöyük, dünyanın yedi harikasından ikisi Efes ve Halikarnas, iki kıta üstüne kurulu tek şehir İstanbul, Aya Sofya ve Sultanahmet Camii görünümlerinin hayranlıkla izleneceği muhakkak. Sanat bölümünde Rumlar gibi bavul dolusu para harcayıp orkestra getirmeye de gerek yok. Flütist Şefika Kutluer, soprano ikizleri Didem-Sinem ve bir de Tarkan gelirse BM Genel Kurulu’nda ender görülen bir gece yaşanmış olur. Gecikmeden kolları sıvamak lazım.