Paylaş
İstanbul'dan gelen misafirlere ‘‘Özlemişsinizdir, kebab yemeğe gidelim, Kulüp rakısı da var’’ diyecek değiliz ki! Daha öncekileri ağırladığımızda iyi not alan restoranları aramaya başlıyoruz. Menüsü kaliteli, servisi adrenalin yükseltmeyen bir lokantada rezervasyon için rahat yarım saat telefonda oyalanıyoruz. Eli, ayağı düzgün yerlerin çoğu bir hafta sonra için gün vereceklerini söylüyor.
Oteller başka bir alem. Resepsiyondakiler daha da nazlı. ‘‘300 dolarlık bir oda var, yarın boşalacak. Kredi kartınızın numarasını verin, garantili rezervasyon yapalım. Gelmezseniz paranız yanar’’ diyorlar. Geçenlerde bir meslekdaşımız son anda fikrini değiştirdiği için bize fatura edilen 430 doları iptal için Intercontinental Oteli müdürüne nasıl dil döktüğümüzü hatırlıyoruz. Zorunlu ödeme istemeyen diğer otellerin numarasını çeviriyoruz.
Oysa, sürpriz değil bu durum. Sonbaharı bir başka New York'un. Otelinden lokantasına kimse müşteri peşinde değil. Bu mevsimde yerlisinden yabancısına dünyanın kalbi kente her yerden insan akıyor. Tiffany's, Cartier, Henry Bendel, Gucci, Saks Fifth Avenue, çekik gözlü Uzak Doğulu, Avrupalı gruplardan geçilmiyor.
FAO Schwartz, Toy's R'Us oyuncak mağazaları önünde annelerin eteğinin çekiştiren çocukların ne istediğini anlamak mümkün değil. Dar bütçeliye hitap eden Today Man, Century 21 giyim-kuşam dükkanları daha çok yerli turistlerin işgali altında. Müzelerin kapısında insan kuyruğu bir blok uzanıyor. Kent öylesine kalabalık ki, minik Manhattan adası acaba gün gelir batar mı diye düşünmekten kendimiz alamıyoruz.
Müzik, sinema, tiyatro meraklıları için New York'un eşi, rakibi yok yerkürede. Sonbaharda The New York Times'in sanat ilavesi 60 sayfayı aşıyor. Gün batışında tanıdık bir kuaförle Broadway'e çıkıyoruz. Ünlü cadde üstü takılardan geçilmeyen gelinleri andırıyor, pırıl pırıl. Neonlarda ‘Swan Lake’, ‘Electra’, iki nesildir perde kapatmayan ‘Cats’, ‘The Lion King’, ‘Rag Time’, ‘Cabaret’, ‘Miss Saigon’, ‘Titanic’, ‘Les Miserables’, ‘Smokey Joe’s Cafe', ‘Little Me’ anonsları göz kamaştırıyor.
Nicole Kidman, Bernadette Peters, Zoe Wanamaker, Toni Braxton, Jennifer Jason Leigh, Uta Hagen, Cathy Rigby bu sezon da Broadway tiyatrolarının yıldızları. Booth Theater önünden geçiyoruz. Kapıda Madonna'nın eşcinsel eski sevgilisi Sandra Bernhard'ın portresi. Börek fırını bir ağız erkek mi, kadın mı olduğu anlaşılmayan koca surata yapışmış. Üstünde iri puntoyla ‘‘Hala Buradayım, Lanet Olsun’’ diye yazılmış tek kişilik şovun adı.
Kuaför dostumuz Cipriani Hotel'e yemeğe gitmemizi öneriyor, ‘‘Müşterim otelin menaceri, mutfağı çok methetti’’ diyor. Adanın güney ucuna ineceğiz, Broadway uğultusu taksinin içinde kayboluyor. Wall Street'e gelince trafik fena halde sıkışıyor. İş saatleri dışında morg sessizliğine bürünen bankacılık kesiminde mutlaka bir şeyler olmalı.
KİBRİT VÜCUTLU İKİ GÜZEL
Taksiden inip yürümeye başlıyoruz. Yayla boyu limuzinler tek sıra tampon tampona. Yürüyerek yanlarından geçiyoruz. Cipriani'nin kapısı sanki mahşer. Smokinli erkekler, omuzları şal kaplı tuvaletli kadınlar sıra bekliyorlar.
Az ileride Muhammed Ali yanındaki kadının koluna girmiş, arkada tanıdık bir çehre daha ‘‘Bu Kevin Costner’’ diyorum. Naomi Campbell, Denzel Washington, Donna Karan, Mike Tyson, Mariah Carey, sarışın kibrit vücutlu iki güzel arasında Donald Trump kapıya ilerlemeye çalışıyorlar.
Otel girişinde asık yüzlü korumalar listede adı olanları içeri alıyorlar. Kraliçe'nin eski gelini de kuyrukta. Sarah Ferguson lacivert ceket içine yakası açık gömlek giymiş. Romantik şarkıcı Michael Bolton da kavalyesi. ‘‘Ne var burada, ne oluyor?’’ diye üniformalı limo şoförüne soruyoruz. Meğer müzik yapımcısı Sean (Puffy) Combs 29'uncu yaş günü partisi veriyormuş. Şoför davetin 600 bin dolara mal olduğunu söylüyor.
Midemiz kazınıyor ama Cipriani'ye girmek hayal. Bizim kuaför de bunun farkında. Bunca yolu boşuna katetmişiz. Şöhretlerin itiş-kakışından kurtulup Manhattan'ın ortasına dönüyoruz. Kepenk indirirken dahi bize ‘Hoş geldiniz’ diyecek yerler var.
Paylaş