Bir insan gölü içindeyim, Manhattan’ın aşağı kesiminde, güpegündüz, hem de 1 Mayıs’a rastlayan haftanın ilk gününde. Union Square’de yürümek şöyle dursun, adım atmak imkansız. On binlerce insan Broadway ile çevre yollarından ordu nizamıyla yürüyerek buluşma mahali seçilen Union Square’e akın akın gelmeye devam ediyorlar. Ama Bahar Bayramı kalabalığı değil ortasına düştüğüm. Bunlar New York’un önemli sanayi sektörlerinde asgari ücretle hayatını kazanan kaçak, yasadışı göçmen işçiler.
Amaçları Amerikan Kongresi’nde çalışmaları karar safhasına gelen kaçak işçiler yasasının istekleri doğrultusunda çıkmasını sağlamak.
Aynı gün New York gibi Chicago, Los Angeles, Houston, Miami dahil irili-ufaklı yüzlerce kentte Amerika tarihinde benzeri görülmemiş açık hava mitingleri gerçekleşti. Bayraklar, mesaj içerikli flamalar, posterler, resimler sergilenerek...
*
Geçen yüzyılın başlarında anarşist ve aşırı solcuların bazı devlet politikalarına karşı protesto mitingleri düzenledikleri Union Square’e toplananlara göz gezdirdiğimde ilk kez tanımlamanın tam anlamıyla bir ırklar mozaiği ile karşılaştığımı fark ettim.
Amerikan bayraklarını dalgalandıran başta Meksikalılar ile Güney Amerikalılar, Karayipliler, İrlanda’dan Polonya’ya Avrupalılar, Çin-Koreli’siyle Uzakdoğulular, Afrika kökenliler omuz omuza saflar oluşturmuş. Renkli bir tablo çevremde. Tepede bulutsuz sema, büyük çoğunluğu genç yaşta kaçak kadınlı-erkekli göçmenler...
Amerikan bayrakları yanısıra geldikleri ülkelerin kimliğini yansıtan bayrakları da, Hıristiyan inançları ifade eden Hz. İsa’nın portrelerini de, Latin köylülerin kahramanı Che Guevera’nın resimlerini de taşıyorlar. Meydan ortasında bir platform, organizatörler, politika aktivistleri, sendikacılar, vatandaşlık hakları savunucuları mikrofona çıkıp kısa konuşmalar yapıyorlar.
*
Sağ yanımda bir genç, "Save Darfur" (Darfur’u kurtarın) yazılı kartonu göğsüne dayamış. "Sudanlı mısın?" diyorum. "Oda arkadaşım Darfur katliamından kaçtı. Ben Senegalliyim."
"Ne arıyorsun burada?" Adı Makhtar Lo imiş cirit boylu Senegalli’nin. İki yıl önce Dakar’dan bir yük gemisiyle Porto Riko’ya sonra New York’a gelmiş. Kargo boşaltılırken gemiden atlayıp Brooklyn’de yakın bir akrabasının evine yerleşmiş. Bir gaz istasyonunda saati 6 dolardan benzin pompalayarak geçimini sağlıyormuş. "Neden terk ettin Senegal’i?"
Yarım İngilizce’siylememleketindeki yaşam şartlarından yakınıyor: "Babam ben doğmadan bizi terk etmiş. Beş kardeşimle tek odalı evde kalıyordum. 17 yaşımda fosfat madenlerinde yarım gün iş buldum. Yarı aç yarı tok ancak beş sene dayandım. Evlenmeyi planladığım kızın ailesi başlık parası istedi. Ayrıca yeni bir eve taşınmalısın dediler. Param yok deyince bizi ayırdılar. Amerika’ya sığınmış teyze oğlumla mektuplaştık. Kurtuluşu kaçmakta buldum. Ümidim AmerikanHükümeti’nin kaçaklara af çıkartması. O zaman yevmiyem artarak insan gibi yaşayabileceğim."
*
Union Square’de dakika başı çoğalan kalabalığa bakıyorum. Hepsinin sorunu tek noktada birleşiyor. Beyaz Saray nezdinde "kaçak", "yasadışı yabancılar", yoksul kitlelerin savunucuları, insan hakları kuruluşları sözcüleri nezdinde "kayıtdışı göçmenler" diye tanımlanan insanların ortak arzusu, "iş, aş ve eş" sahibi olmak.
Kaçaklar, aynı zamanda geride bıraktıkları ailelerine de yardım ediyorlar. Yalnızca Meksika’dan Amerika’ya sızan yasadışı göçmenlerin ailelerine gönderdikleri para, yılda toplam 16 milyar dolar.
Bahar Bayramı gününde sokaklara dökülüp özgür çalışma ve Amerikan vatandaşlığına geçme hakkını arayan yoksul kaçakların sayısı, ülke sathında 12 milyon.
Kaçakların sempatizanları, "Amerika göçmenlerin yarattığı bir ülke. Burada Kızılderililer dışında herkes göçmen. Başkan Bush’un ailesi de dahil. Kayıtdışı göçmenler gençlerimizin hakir gördüğü işlerde çalışıyorlar. İnşaat, temizlik, tarım ve hizmet sektörleri bu kaçaklar olmazsa krize girer. Bunca insanı hudutdışı etmemiz de imkansız. Af yasası çıkartın" diyerek dayanışma sergiliyorlar. Kongrede kaçaklar için hazırlanan yasanın müzakereleri hayli çekişmeli geçecek.
*
Yeni bir yasayla resmi kimlik kazanarak Amerikan Rüyası’nı gerçekleştirmek için Union Square’de toplanan on binlerce insan, yeryüzünde mevcut tüm ırk, din, dil ve kültürleri temsil ediyor. Beyazı, siyahisi, sarı tenlisi, çekik gözlüsü, Katolik, Budist, Müslüman’ıyla...
Amerika’ya küfür eden, bayrağını yakmaya teşebbüs eden, siyasi slogan atan, meydan etrafında nizamı sağlayan polis ekipleriyle tartışan tek kişi dahi yok bunca kalabalık içinde. Kaçakların tek isteği insan gibi yaşamak. Ekmek veren eli ısırmak gündemde yok.
Acaba Atlantik’ten Pasifik Okyanusu’na aynı gün kıta ülkenin dört bir tarafında iki milyonu aşkın insanın katıldığı gösteri yürüyüşleri başka bir ülkede sergilenmiş olsaydı böylesine barışçı ortamda başlayıp biter miydi? Sanmıyorum.