Bu ülkede göreve başladığımda gazeteye gönderdiğim ilk yazı ‘‘New York'ta Amerika bulamadım’’ cümlesiyle başlıyordu.
Kaldığım otelin kapıcısı Porto Rikolu, köşedeki manav Koreli, yanındaki fotoğrafçı Lübnanlı, kuru temizleyici Filipinli, taksi şoförü Hintli, bana ev arayan emlakçı Polonyalı, mahalle berberi İtalyan, sabahları kahve-çörek ısmarladığım lokantanın sahibi Atinalı, garsonları zenciydi.
İstanbul'da muhabirlik yıllarımda karşılaştığım Amerikalılar ise genelde açık tenli, kumral, iri bedenli idiler. New York'ta insan karmaşasının bende yarattığı düşkırıklığı neyse ki uzun ömürlü olmadı. Dili, dini, kültürü, dış görünüşü farklı insanlarla birlikte yaşamaya alıştım çok geçmeden.
Amerika'nın Irak'ı işgal ve istilası üzerine son aylarda giderek tırmanan bir ‘Amerikan’ aleyhtarlığı var. Yıllardır İslam ülkelerinin yanı sıra Hıristiyan áleminde de Amerikalılara ‘Kibirli, burnu havada, diğer insanları küçük gören, silah gücüyle herkesi sindireceklerinden emin bir toplum’’ gözüyle bakılıyor.
Peki ama hangi ‘Amerikalı’ bunlar? Dünyaya tepeden bakan manav Wang, berber Alfredo, fotoğrafçı Youssef, şoför Chaudri, lokantacı Yorgo mu? Dünya halklarının öfke beslediği, tepki gösterdiği Amerikalılar bu göçmenler mi? Kağıt üzerinde evet. Ama Hintli, Rum, Polonyalı, Koreli, Hispanik veya zenci kökenlilerden ‘‘Mağrur, yabancıları küçük gören’’ tanımlamasıyla şikayet edildiğini de hiç duymadım. Üstelik nüfus sayımında bu gruptakilerin çoğunlukta olmalarına rağmen. Öyleyse poligon hedefindekiler başka Amerikalılar.
Kuzeyde Kanada, merkezde Meksika'dan güneye inmeye başladığınızda konuştuğunuz insanlar ‘Amerikalı’ kavramının yalnızca ABD sınırları içinde yaşayanların tekelinde olmasına karşı çıkıyorlar. Beş asır öncesine döndüğünüzde haksız da sayılmazlar.
İsim paylaşımı tartışmasının temelinde Martin Waldseemüller adlı bir Alman harita uzmanı yatıyor. Martin Amerika'yı 1492'de keşfeden Christoper Columbus'u yanlış topraklara geldiğini sandığı için fazlaca önemsemiyor. Bu kıtaya 1497 ile 1503 arasında dört kez gelen Floransalı kaşif Amerigo Vespucci'nin seyahat raporunda yeni kıtayı Latince'de ‘Yeni Dünya’ anlamına gelen ‘Mundus Novus’ diye tanımlamasına da iltifat etmiyor. ‘Mundus Novus’ sözcüğünü beğenmeyen haritacı nereye geldiğini bilmeyen Columbus'u dışlayıp Amerigo Vespucci'yi isim babası yaparak ödüllendiriyor. 1507 yılında basılan ‘Cosmographiae Introductio’ kitabında bu kıtayı ‘America’ diye adlandırıyor.
Aynı yüzyılda yayımlanan coğrafya kitaplarında Amerikalıların koyu renkli yerliler (Indians) diye nitelenmesi ise Columbus'un Hindistan'a gittiğini sanmasından kaynaklandı. ‘Amerikalı’ deyimi ilk kez Cotton Mahler adlı bir papaz 1697'de İngiltere'den gelen sömürgecileri tanımlamakta kullandı. Ülke bir asır sonra İngilizlere karşı çıkan ihtilalciler tarafından ‘United Colonies’ (Birleşmiş Müstemlekeler) diye isimlendirilirken karşı grupların ‘Kuzey Amerika Birleşik Devletleri’ tanımlaması ağır bastı. Broşür yayımcısı Tom Paine tanımlamadan ‘Kuzey’ kelimesini çıkarıp ‘Amerika Birleşik Devletleri’ adının yerleşmesini sağladı.
Haritacı Martin'den başlarsak ABD devleti ve vatandaşlarının ‘Amerika’ ve ‘Amerikalı’ isimlerini tekelleştirmesi yanlış görülüyor. 20 devleti içine alan iki yarım kıtada dünyada ‘Amerika’ diye tanınan ABD'nin isim seçme kurnazlığı da hálá kabul edilmiş değil.
Oysa atı alan Üsküdar'ı geçmiş. Amerika Babil Kulesi gibi. Yerküredeki tüm ırk, din ve cinsten insanları bu ülkede bulmak mümkün. Ekonomiden asker gücüne hemen her sahada dünya lideri. Amerikalı, özellikle de siyaset, teknoloji ve sanayi yönetiminde dizginleri elinde tutan Anglosakson sınıfı, tüm kıta adına tek başına sahipliği sürdürmekte beis görmüyor. İtiraz edebilen de yok.