SOLUK pembe duvarda karakalemle çizili bir kalbin içinden ok geçiyor. Altında ‘‘Bucks, teşekkür ederim’’ yazıyor. İlk sözcük liseli, kolejli öğrencilerin dilinde ‘‘Starbucks’’ın kısaltmış şekli.
Amerika'da bizim ‘kahve’ dediğimiz yer yok. Hele pişpirik, konken, tavla masalarının üstüne Londra'nın sisi gibi kat kat çöken sigara dumanlı mekanlar hak getire. Ama son 10 yılda mantar gibi üreyen Starbucks'lar geçmiş yılların İstanbul'undaki kıraathaneleri andırıyor. Kahvenin çeşitli türlerinin yanısıra kurabiyenin, pastanın dilimle satıldığı Bucks'lar gençler için kıraathane. Bir bardak sütlü kahve, tadımlık şekerlemeyle bir köşeye çekilip saatlerce kitap okuyor, ertesi gün hocaya sunacakları yazılı ödevleri hazırlıyorlar.
Ocak boyunca süregelen aşırı soğuğun aniden kırılması, cıvanın artı ikiye yükselmesiyle ‘‘Yaşasın, sıcak dalgası bu’’ diyerek Manhattan'da yürüyüşe çıktık. Union Square'e gelince, Starbucks'da kahve molası verdik.
Cam kenarında bulduğum masada kahvemi yudumlarken Union adlı meydanı izliyorum. Manhattan'ın en kalabalık kesimlerinden biri burası. Karşımda New York Film Akademisi, yan tarafta spor malzemelerinin satıldığı Nike Town, kedi-köpek besleyenlerin alışveriş mağazası Petco, kış sporlarına düşkünlerin uğrağı Paragon, Salman Rüşdü, Tommy Hilfiger gibi şöhretlerin konuşmalarını izlediğimiz kitabevi Barnes and Noble.
Gecenin ileri saatlerine kadar işlek bu meydan. Çevredeki kolejler nedeniyle öğrencilerin gezi, alışveriş ve buluşma yerleri de burada. Son yıllarda gurme yazarların liste başına çıkardığı Union Square Cafe, Blue Water Grill, Olives restoranları sayesinde sosyete uğrağına da dönüştü.
Hafta sonunda ayrı bir manzara ortaya çıkıyor, açık hava pazarına dönüşüyor Union Meydanı. New Jersey ve Philadelhia'dan gelen çiftçiler taze meyve ve sebzelerini, kümeste beslenen tavukları meydana kurdukları tezgahlarda satıyorlar.
Dördüncü Sokak ile Broadway'ın kesiştiği köşedeki meydan 19'uncu yüzyılda New York'un tiyatro merkeziymiş. Tiyatrolar Broadway'in kuzeyine taşınınca, Union Square düzene başkaldıran anarşistlerin siyasi mitinglerine sahne olmuş. 1927'de Italyan kökenli anarşistler Sacco ile Vanzetti düzmece delille cinayet suçlusu bulunup asıldığında, Amerika'da en kalabalık protesto gösterisi gene bu meydanda gerçekleşmiş.
Köşe başı direklerinde ampuller yanmaya başladığında Starbucks'daki molaya son verip, yeniden yola koyuluyoruz. Giyim mağazaları kar-kış devam ederken bahar modellerini de vitrine sürmüşler. Camlarda ucuzluk ilanları. Çalışma saati bittiği için dükkanlar kalabalık. Gazetelerde perakende esnafın şikayetleri yer alıyor. Abartılı sandığım ekonomik durgunluk halkın gerekli ihtiyaç maddeleri dışında harcamalarını kısıtlamış. Bazı tesbitlere göre, geçen yıla kıyasla satışlar yüzde dört düşmüş. Oysa her Noel ve yeni yıl akabinde böylesine düşüşler görülüyor piyasada. Bu Amerikan milleti Türkiye'nin buhranlı dönemlerinde satışların yarı yarıya düştüğünü duysa, kesin şoka girip hastanelik olur.
Daha da garibime giden bir diğer husus minik Manhattan'ın güney ucunda bankacılık-finans kurumlarının bulunduğu kesimdeki şirketlerde çalışanların hali. Wall Street denilen bu mahallede sene sonu ikramiyeleri yüzde 37 kısılınca yakınmaya başlamışlar. 2001 yılında 12.6 milyar dolar tutarında ikramiye alan şirket personeline geçen yıl sonunda sadece 7.9 milyar dolar prim ödenmiş. Kaldırımlarda el açan yoksulları, kış soğuğunda mazgallarında uyuyan evsizleri göz önüne getirdiğimde, süper maaşlı bu ofis işçilerinin haline üzülmek içimden gelmiyor.
Esasında primleri kısıldığı için iki gözü iki çeşme olan Wall Street personeline şaşmamak lazım. Amerika'nın dini, imanı para. Amerikalı hemen her durumda ‘‘bu işten ne kadar para cebime girer’’ hesabı yapıyor. Dolara yönelik doymak bilmez bir iştihası var Amerikalıların.
Sundel Judson, gençlerin moda haline getirdiği yünlü bereleri, ‘bandana’ denilen alın bantlarını satarak milyoner olan bir işadamı. ‘Sunny’ lakaplı adam geçen aralıkta süper lotodan 165 milyon dolar kazandı. Sunny'ye lotarya biletini satan bayi, talihli milyonerin kendisine bir kuruş dahi bahşiş vermeye yanaşmadığını söylüyor. Yalnızca kendisinden okula gitmek için bir araba isteyen torununa kullanılmış bir Volkswagen hediye eden milyoner işadamı, hálá ayni bayiden loto bileti almaya devam ediyor. Sunny, tonla parası olmasına rağmen niye lotaryadan vazgeçmediğini soranlara ‘‘Paranın çoğu olmaz. Bakarsın gene büyük ikramiye çarpar bana’’ diye yanıt veriyor.