Bir meteoroloji muhabiri son dört günde üç kar fırtınasının taşıdığı soğuğu alıştığımız Celcius’la (C) değil Fahrenheit (F) hesabıyla sıfır C, 32 F’e eşittir diye konuya girip 9’a böl, 5’ini al, 32 çıkar diye anlatıyor. Hala anlamış değilim plaja veya kayağa gidecek değilim. Kime, ne yarar bu rakamlar?
Bu havada kimseden iş beklenmez, resmi kurumlar "Mecbur kalmadıkça sokağa çıkmayın" diye ikaz yayını yapıyor. Bir ekonomist arkadaşım telefonda "New York kapitalizmin başkenti. Wall Street mola almaz" diye finans merkezinde sekreterden patrona iş gününün ful istim devam ettiğini söylüyor.
Havacılık sektöründe son 3 aylık raporlar açıklanmış. Jet Blu’nun kârı 71 milyon dolar, American Airlines’ın 289 milyon, Delta’nın 1,2 milyar dolar. Hisseler üçe katlanmış. Habere bitişik köşe yazısında yazar gelirler arasında farklılığa kimsenin çözüm aramadığından yakınıyor. J.F. Kennedy Havaalanı'nda 24 yaşındaki bavul taşıyıcısı David Harrison saat başına 4.40 dolar ücretle çalışıyor. "Kız kardeşimin evinde kalıyorum. Çoğu zaman sandviç için ablamdan borç alıyorum" diyor. Asgari ücretin dahi yarısı bu rakam. Hem de Delta 3 ayda milyarı aşkın kâr yaparken.
New York’ta bavullar dolusu dışlanmış para var. Resmi kurumlarda, bankalarda sahibi çıkmayan paraların toplamı 12 milyar dolar. Robert de Niro, Al Pacino, Angelina Jolie, Hillary Clinton, Steven Spielberg, Sean Diddy gibi şöhretler her nedense unuttukları hesaplara sahip çıkmaya istekli değiller.
New York’lular balayı döneminin ilk ayı dolmadan yeni belediye başkanı Bill DeBlasio ve eşi Charlaine’i ağır dille eleştirmeye başladı. Nedeni ise Charlaine’nin personel müdürünün yıllık maaşının 170 bin dolar olması. New York’lular okuyucu mektupları sayfalarından saldırıya geçtiler: "Biz DeBlasio’ya oy verdik, karısına değil. Başkanla eşi kral ve kraliçe olarak karşımıza çıktı. New York’u son bir aydır Marksist bir çift yönetiyor."
Hangi iş kolu olursa olsun Amerika’da rakamlar, meblağlar çok büyük. Holdingler, dev şirketler arasında satış aracılığı yapan Henry Kravis dünyanın en büyük bira üreticisi olan Güney Kore’nin Oriental Brewery şirketini Anheuser Busch’a satmaya hazırlanıyor. Kravis 4 dört yıl önce Oriental Brewery’yi Anheuser Busch’e satmıştı. Kravis’e ödenecek komisyon iki milyar dolar.
Her taşın altından çıkan milyarder sanayici George Soros, Guinea Cumhurbaşkanı Alpha Conde’ye ülkesinde madencilik yönetmeliğinin tanzimi için 5 milyon dolar ‘bagış’ vermesi tenkit ediliyor. Muhalif kesim Conde’nin bu parayla seçimlerde oy satın almakla suçluyor. Bir gazete Amerikan casus örgütü CİA’nın Soros’a gizli entelijans raporları sağladığını, İsrail’li süper zengin madenci Beny Steinmetz’in Guinea’de darbe planladığını bildiriyor.
Karşılamaya gittiğim çocukluk arkadaşım dayanamadı: ’Ne zaman Rao’ya gideceğiz?’’ Rao’da kim?’’ diyorum. Bilmediğim için memnun.‘’Rao’yu görmeden İstanbul’a dönersen New York’a gittim diyemezsin.’’
Ertesi gün bir kaç tanıdığa telefondan sonra Rao’nun Harlem’de bir İtalyan lokantası olduğunu öğreniyorum. Ama nereden baksan garip bir yer. Rao zenci mahallesi Harlem’in göbeğinde. Bir gazeteci yakınım ‘’Oraya gece gitmeni tavsiye etmem.’’diyor. Akşam yemeğine kahvaltı zamanı gidilmez ki?
Rao’yu tanımaya Rao’dan başlamak en mantıklısı. Telefona çıkan otoriter sesli bir erkek 2 kişilik rezervasyon deyince soruyor:‘’Ne zaman için?’’Pazarlığa başlıyoruz:’’ Bu akşam, yarın veya ertesi gün. ‘’Doluyuz bu hafta.’’ Gelecek hafta?’’Haftalar katlanıyor aylara. Adam gelecek yıla sarkıtıyor tarihi. Gene de garantili rezervasyona yanaşmıyor. Hoşça kal, deyip telefonu kapatıyorum.
Soruşturmaya başlıyorum, neler çıkmıyor ki? Rao limonlu tavuk kızartmasıyla değil müşterileriyle ünlü. Önemli özelliği bavul dolusu parayla da gelsen ismin, şöhretin yeterli değilse ‘çat kapı’ giremiyorsun. Kapasitesi 11 masa, barda 10 tabure. Masalar yıllığına kiralanmış, müşteriler gelecekleri günü bildiriyorlar. Gelmedikleri zaman yakınlarını gönderiyor. Minik lokantada iş görüşmeleri yapılıyor, dostluklar tazeleniyor. Belediye başkanları, polis müdürleri, savcılar, iş adamları, emekli detektifler de müdavim listesinde ama göründüğü kadar masum bir yer değil.
1896’da Charles Rao’nun açtığı lokanta Mafia’nın buluşma yeri. Harlem’in zenci bıçkınlarının Rao’dan haraç almaya teşebbüs ettiği duyulmuş değil. Godfather, Sopranos, French Connection gibi filmlerde irili-ufaklı rol kapan gangsterler sık sık Rao’da sahipleriyle dostluk yineliyorlar. Yaşamı filmlere konu olan Lucky Luciano, John Gotti’nin imzalı resimleri de lokantanın duvarlarını süslüyor. Rao 10 yıl önce iki gangsterin bir şarkı yüzünden kapışmasıyla tabloid gazetelere konu oldu.
SI için çekim için ilginç yerleri seçiyor. Bikini modelleri geçen yıl Antarktika’ya gitmişler. 2014 kapağı için yerçekiminden arındırılmış bir lokalde kapak ve dergi içi resimlerin çekimine başlanmış. Kapağı süsleyecek modelin kimliği belli değil. Bikiniler mavi renkte olacak.
Kate Upton 21 yaşında, göğüsleri top mermisini andırıyor, gür saçları kolayca memelerini kapatıyor. ‘’Dünya bize küçük geldi, uzaya gidiyoruz. Oralarda sansür de yok’’ diyerek yerçekiminin üstesinden geldiklerini söylüyor. Gerçekte uzayda çekim yapacakları söyleniyor.
Kate moda, model ikileminde 20 yaşından önce tabuları yıkan bir genç kadın. Moda aleminde ‘’tahta göğüslü’’ diye tanınan modellere nispet kıyafetlerinden taşan göğüslerini her fırsatta sergileyen Upton’ın baş savunucusu Vogue dergisi. Derginin yazı isleri müdürü ‘’Plastik cerrahımız bedenini inceledi, Kate’in vücudunda bir cm’lik dahi bıçak izi yok. Doğal seksi, neşter altına yatıp güzel olanlardan değil’’ diyor. Moda ve güzellik sektöründe şöhreti giderek tırmanan, ‘’2013’de ‘Yılın Modeli Ödülü’ne layık görülen Kate ‘Victoria’s Secrets’ promosyon kampanyalarında ön plana çıktı.
Amerikalılar çıplaklığa, büyük göğüslere, iri kalçaya arzulu bir halk. Anketlerde genç kuşağın yüzde 50 oranında kamera karşısına çıkma yüzde 36’sının da müzik sektöründe hayatını kazanmak istediğini ortaya koyuyor.
Erkekler çocuk yaşında ‘Batman’, ‘Iron Man’, ‘Superman’ filmleriyle yaşam kültürü alıyorlar, kızlar ise lüks hayat için ender toplumlarda hoş görülen taktiklere başvuruyorlar. Olimpiyat şampiyonu kocası Bruce Jenner’den ayrıldıktan sonra gece hayatına dönen 58 yaşındaki Kris Kardashian havuz başında avuçboyu siyah bikinisiyle güneşlenirken çekilen görüntü bantlarını 58 yaşında, altı çocuk, 3 torun sahibi diye bilgilendirme notuyla kendisine yakın fotoğrafçılara gönderdi.
Kardashian ailesinin en ünlüsü olan 33 yaşındaki Kim, rap şarkıcısı Ray J ile sevişme bantlarını annesi Kris e-bay ile satışa çıkardıktan sonra kısmeti açıldı. Ailenin toplu varlığı 200 milyon dolara yakın.
Kapı itilerek açılıyorİlk uçakla İstanbul’a gelen Cihad Baban o dönemde Turizm ve Tanıtma Bakanı. Muhabirlikte çok şey öğrendiğim Cihad Bey barut gibi. ‘’Utanmaz adam, uçkuruna sahip çıkamıyor. Dünyaya rezil olacağız’’ derken ateş kusuyordu. Bir yardımcısı beni odasına götürdüğünde ‘olay’ı anlatıyor.
Resmi davetli olarak Türkiye’ye gelen Amerikalı ‘’Tütün Güzeli’’ Kapadoçya’da Bakanlık rehberinin cinsel tecavüzüne uğramış. Ziyaretini kısa kesip İstanbul’a kaçmış, bir Amerika’lı gazeteciye tecavüze uğradığını anlatmıştı. Tecavüz haberim Hürriyet’te de yayımlandı.
Bakan Müsteşarı, Teksaslı güzele, rehberin sıcak yaklaşımını yanlış (!) anladığını söyleyerek olayı kapatmaya razı etmiş. Hilton’da düzenlenen bir basın toplantısında Müsteşar Nail bey kısa bir açıklamada ‘’Tecavüz gerçek dışıdır’’ dedi.
‘‘Yalan yazdığımı mı söylüyorsunuz?’’ Yanıt yok. ‘’Bakan Cihad bey de mi yalancı? Yanıma gelip oturdu. Çehresinden kan çekilmişti. Kolumu tuttu: ‘’Özürlü bir oğlum var, ekmeğimle oynamayın.’’ Ağzımdan tek kelime çıkmadı. Aradan kısa zaman geçti. İstanbul’a önemli konuklar geliyor. Atatürk Havalimanı’na karşılamaya gittik. İsviçre yolcuları uçağa çağrıldı. Çıkış kapısı birden hareketlendi. Zevkli, giyimiyle dikkati çeken bir adam tekerlekli iskemlede sevimli bir çocuğu uçağa götürüyordu. Yürüme zorluğu çeken 10 yaşlarındaki çocuk gelip geçene gülücük dağıtıyordu. Refakatçileri arasında Anadolu Ajansı müdürünü görünce ‘’Bu Genel Müdür Nail Bey’in refakatçileri’’ dedim. Tekerleklideki çocuk ise özürlü oğluydu.’’ Kapıya az kala beni görüp durakladı. Birbirimize doğru yürüdük.’’ Bakanlığımızın toplantıları için İsviçre’ye gidiyorum. Biz toplantıda iken oğlumu bir uzman doktor görecek. Lütfen haber yapmayın.’’ Yanı başımdaki fotomuhabirine ‘Resim istemez’ mesajı veriyorum. Bir kez daha içim burkuluyor, dokunsalar ağlayacağım.
GÜLE GÜLE JIMMYEskiyen yıla yolun açık olsun ama bizim tarafa uğrama umuduyla girdik. Geriye baktığım zaman 2013 çok daha iyi olabilirdi ama kısmet böyle imiş diyorum. Geleceğin neyi getirip götüreceğine ahkam kesmek harcımız değil, kafamıza tuğla düşmedi.
Karşıdan geçerken Türk Evi’ne bakıyorum. Bina aynı bina, vitrindeki uçuk resimlere, tepedeki bayrağına kadar. Ama Jimmy yok artık etrafta. Türkiye’nin B.M. Daimi Temsilciliği’nde (Misyon ) aralıksız 64 yıl çalıştıktan sonra hayata gözlerini yumdu. Ofis işlerine, toplantı tutanaklarına, evrak-belge ulaşımına bakardı Misyon’da.
James ‘Jimmy’ özel ofislere elini, kolunu sallayarak girer çıkardı. Burns 85 yaşında idi. Sigarası, içki, kumarı yoktu, evli değildi. Herkes Jimmy’yi, Jimmy herkesi tanırdı.
BM’de güvenlikçilerin Genel Sekreter dışında kimliğine bakmadan içeri aldıkları ikinci kişi bizim Jimmy idi. Türk gazetecileriyle ilişkileri iyiydi. ‘En beğendiğin diplomat kim sorusuna hep aynı cevabı verirdi: ‘’Selim Sarper.’’
Raj’ın iki parmağı arasındaki purosu Havana pazarında 50 doların üstünde. Şık giyimli eşinin omuzuna astığı çantaların fiyatı 7 bin 500 ile 150 bin dolar arasında.
Milyarder Raj hizmetçisinin gündeliği üç dolar. Amerika’da ev temizliği işçilerine 75-100 dolar ödeniyor. Üç dolar gündelik akla sığacak gibi değil. Pakistanlı arkadaşıma soruyorum: ‘’Bu insan sömürüsünün dik alası. Niye çalışıyorlar?’’
Hintli zenginler sömürgecilik döneminde Batılı sömürgecilerin yaptığını şimdi kendi ırklarına uyguluyor. Güney Asya’da yoksul kadınları ‘’Sizi Amerika’da çalıştıracağım. Yeşil kart aldıracağım’’ vaadiyle kandırıyor. Erkekler gözüne kestirdiği hizmetçileri ev halkı uyumaya gittiğinde evin bir köşesinde zorla cinsel birleşmeye götürüyor. Boğaz tokluğuna istihdam ile insan sömürüsü atbaşı gidiyor.
Bu düzen şimdilerde ciddi bir sınavdan geçiyor. Hindistan’ın New York Başkonsolos Yardımcısı Devyani Khobragade Aralık ortasında çocuklarını okula bıraktıktan sonra kelepçeye vurulup tevkif edildi. Devyani karakolda çırılçıplak aramadan geçirildi. Fahişelerle hücre paylaştı. Diplomatın dokunulmazlık isteğine kulak asan olmadı. Devyani’nin hizmetçisine yeşil kart almak için sahte evrak tanzimi, vize sahtekarlığıyla suçlandı.
Olay Yeni Delhi’de büyük tepkiler yarattı. Hindistan misillemeye geçti. Havaalanında ABD pasaportlu yolcular çıplaklık testinden geçirildi, başkentte ABD sefaretinin duvarları buldozerle yıkıldı. Hükümetin Güvenlik Danışmanı Menon, Devyani’ye yapılanları ‘’barbarca’’ diye nitelendirdi. Muhalefet parti liderleri ‘’Onlar ne yaptıysa aynı şekilde karşılık veriyoruz’’ dedi. Devyani 250 bin dolar kefaletle serbest bırakılırken Hint Büyükelçisi BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a bir mektup gönderip kadın diplomatın BM’ye atandığını bildirip ‘dokunulmazlığı’nı yineledi. Hint mevkidaşı ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin telefonuna çıkmadı.
Skandal yankıları devam ederken diplomat Devyani’nin babası Mumbai’de bir basın toplantısında hizmetçi Sangrita Richard’ın CIA ajanı olduğunu iddia etti. Kızına şantaj yapıldığını, tevkifinden iki gün önce bir CIA timinin hizmetçi Sangrita’nın ailesini Hindistan dışına kaçırdıklarını da ekledi. New York Hintli hizmetçiler başkonsolosluk önünde Devyani’yi asgari ücret ihlali için protesto mitingi yaptılar.
Raj’ın iki parmağı arasındaki purosu Havana pazarında 50 doların üstünde. Şık giyimli eşinin omuzuna astığı çantaların fiyatı 7 bin 500 ile 150 bin dolar arasında.
Milyarder Raj hizmetçisinin gündeliği üç dolar. Amerika’da ev temizliği işçilerine 75-100 dolar ödeniyor. Üç dolar gündelik akla sığacak gibi değil. Pakistanlı arkadaşıma soruyorum: ‘’Bu insan sömürüsünün dik alası. Niye çalışıyorlar?’’
Hintli zenginler sömürgecilik döneminde Batılı sömürgecilerin yaptığını şimdi kendi ırklarına uyguluyor. Güney Asya’da yoksul kadınları ‘’Sizi Amerika’da çalıştıracağım. Yeşil kart aldıracağım’’ vaadiyle kandırıyor. Erkekler gözüne kestirdiği hizmetçileri ev halkı uyumaya gittiğinde evin bir köşesinde zorla cinsel birleşmeye götürüyor. Boğaz tokluğuna istihdam ile insan sömürüsü atbaşı gidiyor.
Bu düzen şimdilerde ciddi bir sınavdan geçiyor. Hindistan’ın New York Başkonsolos Yardımcısı Devyani Khobragade Aralık ortasında çocuklarını okula bıraktıktan sonra kelepçeye vurulup tevkif edildi. Devyani karakolda çırılçıplak aramadan geçirildi. Fahişelerle hücre paylaştı. Diplomatın dokunulmazlık isteğine kulak asan olmadı. Devyani’nin hizmetçisine yeşil kart almak için sahte evrak tanzimi, vize sahtekarlığıyla suçlandı.
Olay Yeni Delhi’de büyük tepkiler yarattı. Hindistan misillemeye geçti. Havaalanında ABD pasaportlu yolcular çıplaklık testinden geçirildi, başkentte ABD sefaretinin duvarları buldozerle yıkıldı. Hükümetin Güvenlik Danışmanı Menon, Devyani’ye yapılanları ‘’barbarca’’ diye nitelendirdi. Muhalefet parti liderleri ‘’Onlar ne yaptıysa aynı şekilde karşılık veriyoruz’’ dedi. Devyani 250 bin dolar kefaletle serbest bırakılırken Hint Büyükelçisi BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a bir mektup gönderip kadın diplomatın BM’ye atandığını bildirip ‘dokunulmazlığı’nı yineledi. Hint mevkidaşı ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin telefonuna çıkmadı.
Skandal yankıları devam ederken diplomat Devyani’nin babası Mumbai’de bir basın toplantısında hizmetçi Sangrita Richard’ın CIA ajanı olduğunu iddia etti. Kızına şantaj yapıldığını, tevkifinden iki gün önce bir CIA timinin hizmetçi Sangrita’nın ailesini Hindistan dışına kaçırdıklarını da ekledi. New York Hintli hizmetçiler başkonsolosluk önünde Devyani’yi asgari ücret ihlali için protesto mitingi yaptılar.
Da Vinci transatlantiği kaptanı, güvertede. 1960 başında bir gazeteci grubuyla Atina’dan yola çıkan gemi yolcularıyla İstanbul’a birlikte gireceğiz. Eğlenceli bir haber olur düşüncesiyle davete katıldık. Yolcular arasında İran Şahı’nın eski eşi Prenses Süreyya’nın kovboy arkadaşı, Oscar ödüllü Joan Fontaine, ‘’İzmirli Dimitros’un Maskesi’’nin Zachary Scott’u, karakter aktrisi Ruth Ford gibi beyazperde ünlüleri, milyoner işadamları var. Fontaine röportajı dahi Marmara’yı katetmeye değer. Ön yazımda ‘’Şöhretler Gemisi’’ diye isim takıyorum Da Vinci’ye.
Kaptan bizi yemek salonuna yönlendiriyor. Bazıları daha önceden gelmişler. Joan Fontaine’in yanında boş iskemleye oturdum. Garsonun ‘’Spagetti, yes?’’ ikramına ‘’O.K.’’ yanıtı verdim. Garson tabağıma buharı tüten makarnayı, sonra domates sosunu makarnadan farklı sandığım spagetti üstüne boca etti. Çatalımla yuvarlayıp ilk yudumu aldım. Çiğnerken ağzıma sert parçalar geldi. Kıdemli A.A. muhabiri Kamuran Çelebi’ye ’’Abi nedir bunlar diyorum’’ yanıtlıyor:
’’Boncuk bunlar, ne lezzetli değil mi?’’ Ahtapot vantuzları imiş. Ağzımdakileri peçeteye ustaca boşalttım. Beni izleyen garson yeni bir tabak içinde değişik bir sos getirdi. Bu kez denemek istemedim.
Joan Fontaine olup bitenin farkında değil, soruyor:‘’Ping-pong bilen var mı aranızda?’’ ‘Evet’ diyorum. 24 yaşında Oscar alan aktrisle güverte arkasındaki masada oyuna başlıyoruz. Kısa sürede çevremiz doluyor, sonra boşalıyor. Gözler karşı sahile odaklanmış. Yamaçlara iri beyaz taşlarla ‘’Çanakkale Geçilmez’’ kelimelerini işlemişler. İlk kez Çanakkale’deyim, heyecanlıyım. Babamın İstiklal madalyasıyla onurlandırıldığı, Çanakkale Savaşı’nın olduğu yer burası. Şöhretlerin sorularına da gerekli cevabı veriyorum.
Yaşlı yolcular arasında binlerce şehit verdiğimiz savaşları bilenler var: ‘’Avustralya, Yeni Zelanda’dan buralara gelip Türklerle çarpıştılar. Ne işleri vardı Çanakkale’de, İstanbul’da? ‘’
‘’Yerden göğe haklısınız’’ diyorum. Kocasıyla Akdeniz turuna çıkan bir Amerikalı ‘’Boğazı geçemediler, öyle mi?’’ Başımı eğerek onaylıyorum, çığlık atıyor: ’Aferin Türklere.’
Transatlantik yavaş tempoyla İstanbul yolunda. Barda kahve içerken Fontaine’e Türkiye’de çok tanındığını söylüyorum, şaşırıyor’’ Acı Tebessüm’’ filminde dans ettiğiniz aktör Türk jönü Muzaffer Tema idi. Fontaine bir süre düşünüyor, yalnızca yakışıklı olduğu belleğinde kalmış.
Jean Fontaine Hollywood’un altın yıllarında üne kavuştu. Ama kız kardeşi Olivia De Havilland’la çocuklukta başlayan kıskançlık kavgaları hiç mola vermedi. Olivia hep bir yaş küçüğü kardeşinin önünde olmak istedi. Jean 1942’de Oscar kazandığı ilan edilince ‘’Aynı masada idik, Olivia’nın üstüme atlayıp saçlarımı koparacağından korktum’’ dedi. De Havilland sonradan iki Oscar kazanmasına rağmen Jean’ın kendisinden önce ödül kazanmasını affetmedi. İki kardeş 90 yılı aşkın konuşmadılar.
40 yıl önce kitabıyla, filmiyle bireylerimizi, milletimizi vahşi, medeniyet dışı diye tanıtan Geceyarısı Ekspresi’nin bir kez daha hortlatılmaya çalışıldığını görüyorum. Acaba mı?
Raporu hazırlayan parlamenterler canıyla, kanıyla bizden. Milletvekilleri ülkede öfke dalgalarını yatıştıracak yasal sistemi işletecek güce sahipler. Mecliste, ilgili bakanlıkta henüz bir kıpırdanma duymadım. Sanırım hazırlık yapıyorlar.
Türk cezaevlerinin durumunu ilk defa bir yabancıdan dinledim, hem de Geceyarısı Ekspresi’nin kahramanı (!) Billy Hayes’den. Sağmalcılar’dan İmralı’ya kapalı- açık hapishaneleri 4 yılı Türkiye’de mahpuslukla geçen esrarkeş Billy’den daha iyi kim anlatır?
İmralı’dan firarını takiben Amerika’da buluştuğum Billy, Türkiye’deki yaşamını anlatmasını istediğimde pek istekli görünmedi. Gecesi, gündüzünün mahpuslukla geçtiğini, tüm arkadaşlarının sabıkalı takımdan olduğunu söylüyor. Cezaevindeki ilk gecesinde ranza komşusunun battaniyesini aldığı için kavgaya tutuşuyor, bir kaç yumruk yedim, diyor. Koğuş ‘baba’ları Türkçe bilmeyen Billy’ye arka çıkıyorlar: ‘’En iyi arkadaşlarım Ayı Hamdi, Kemikkıran Arif, çaycı Ziyat, gangster Mehmet Çelik idi. Beni himayelerine aldılar, kimse kılıma dokunmaya cesaret etmedi.’’
Geceyarısı Ekspres’nin aksine Billy cezaevinde dayak yemiyor. Müdürün cinsel tecavüzüne uğradığı yanlış, hapishanede tanıştığı İsveçli Arne’yle cinsel ilişkiye girdiği doğru. Kaçtığı cezaevi ise Sağmacılar’da değil İmralı adasında.
Billy Hayes koğuşlarda hayatın karşılıklı saygı nedeniyle olaysız geçtiğini, Türkiye’de kendisini daha güvenli hissettiğini söylüyor. Yanlış sahneler için Geceyarısı Ekspresi rejisörü Alan Parker’i suçluyor.
1973 sonunda Suriye’den Türkiye’ye girerken bavullar dolusu esrarla yakalanan iki Amerikalı, Jo Ann McDaniel ile Robert Hubbard tutuklanarak 24 yıl hapse çarpıldılar. Amerikalılar mücrim teatisi anlaşmasıyla ülkelerine dönmeden iki gün önce Buca cezaevinde nikah kıydılar. İki suç ortakları Katy Zenz ve Harvey Ray’de dikiş-nakış karşılığı kadın mahkumlara ingilizce öğrettiklerini söyleyip ‘’Mutlu ve güven içinde yaşadık. Amerikan cezaevleri çok sert. İzin verseler cezamızı burada çekeriz’’ dediler.
Amerika’da mahkum sayısı 2.4 milyon. Cezaevi kalabalığı başlıca sorun. Etibank, naylon fatura gibi davalardan hakkında gıyabi soruşturma kararı çıkarılan eski bakan Cavit Çağlar New York’ta tutuklandıktan sonra ilk duruşmasında aynı gün Türkiye’ye dönmek istediğini söyledi. Koğuş dışına her çıkışta, temizlenmede ve mahkumlerın gözü önünde çırılçıplak soyunma gibi cezaevi koşullardan şikayet eden Çağlar’ı hakim ‘’Özel uçakla geziye, yıldızlı otellere alışmışsınız, hapishane lüks yaşam yeri değil’’ yanıtıyla tersledi.