SOKAK adlarının değiştirilmesine şaşmam. Menfi konularda hükümet ile muhalefetin işbirliği de olağandır.
Ancak yıllar sonra Dr. Abdullah Cevdet Sokağı’nın adının Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu olarak değiştirilmesi kararını okuyunca, dün sabah Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne giderek Abdullah Cevdet üzerine çalışmaya başladım.
Çünkü bir adamın ispat edilemeyen, belgelenemeyen bir görüş yüzünden böyle bir tepkiyle karşılaşmasını olağan bulmadım.
Abdullah Cevdet’i iyi tanıyabilmek için bir kitaba mutlaka başvurulmalıdır.
M. Şükrü Hanioğlu’nun ‘Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi’ adlı kitabı.
Hanioğlu’nun kitabında Doğulu-Batıcılık bölümünde sözü edilen bu birleşmenin Abdullah Cevdet’teki yankısı görülüyor:
‘Doğu kültürüyle, Batı teknoloji ve kültürünü bağdaştırma isteğinden dolayıdır ki Abdullah Cevdet, Shakespeare, Schiller, Byron, Calderon, Goethe, Milton gibi Batı yazarlarının yanı sıra Eb’ül Ûla el-Maarri, Ömer Hayyam, Firdevsi, Saadi gibi Doğu şöhretlerinin eserlerinin de Türkçe’ye çevrilmesi gerektiğini belirtiyordu.’ (s. 183)
Milli Eğitim Klasikleri’ni yayınlayan anlayışın, bu görüşle bağdaştığını rahatça söyleyebiliriz.
‘Batılılaşma bir gerekti ancak bu alanda geleneksel kültür ve değerlerden de yararlanmak gerekiyordu.’ (s. 193)
NEDEN MİLLETVEKİLİ OLAMADI
MÜTAREKE döneminde İngiliz Muhibleri Cemiyeti’nin nizamname taslağını yaptı Abdullah Cevdet, kurucu üye olarak yer aldı, Kürt Teáli Cemiyeti’nde de yer aldı.
‘Jin gazetesinde etnik ayrılıkçılık üzerine yazılar yazdı. 1924’te Elazığ mebusu olması gündeme geldi ise de, 1920’den itibaren nüfus politikası hakkında ileri sürdüğü görüşlerini, ‘Avrupa’dan damızlık adam celbi’ şeklinde sunan gazetelerin etkisiyle ve bu alanda kamuoyunda yoğun tartışmaların başlaması üzerine mebusluk söylentileri son buldu.’
Abdullah Cevdet’e bir bütün olarak bakmak gerekiyor.
Wilson Prensipleri ışığında, ‘ekseriyetini Kürtler teşkil eden viláyetlerin Kürdistanlığı’ söz konusu olunca ayrılıkçılıktan yana olduğu kanısına varabiliyoruz. (Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi, Abdullah Cevdet, Kerem Ünüvar, s. 98, İletişim Yayınları)
Balkan Savaşı’ndan sonra, ‘... Kürdistan, Arabistan, Lazistan, Ermenistan kelimeleriyle oynamak zamanında değiliz’ demekle birlikte Kürtlerin ‘lisanlarını, tarihlerini geliştirmelerinin, ulusal kişiliklerini yükseltmelerinin doğal olduğunu’ belirtir ve şöyle der:
‘Kürdlerin tarihi var mı? Bir Şerefnáme ile bir millet şeref-i tarihisini veyahud tarih-i şerefini tasarruf ve muhafaza edemez.’
Amacı, daha ilerki satırlarda belirttiği gibi, onların kültürel açıdan gelişmelerini, böylece ‘başkalarının malı olmayacaklarını’ vurgulamaktır.
ZİYA GÖKALP’İ ÖLÜMDEN KURTARDI
DOKTOR Abdullah Cevdet, kolera salgını nedeniyle Diyarbakır’a gönderilir. Şehrin aydın gençleri -ki aralarında daha sonra Ziya Gökalp olarak tanınacak olan Mehmet Ziya da vardır- doktorun elinden düşmeyen Gustave Lebon’un kitaplarını okurlar. Mehmet Ziya bir gün kafasına kurşunu sıkar, Dr. Abdullah Cevdet ve Diyarbakır’da bulunan genç bir Rus operatörü morfinsiz bir ameliyatla kurşunu çıkarırlar.
* * *
DEĞERLERİMİZİ olumsuz söylentilerle anımsamak alışkanlığımızın yeni bir örneğini yaşıyoruz.
Olsun, bu da olmasa durup dururken bu önemli kişiyi anmayacaktık.