Paylaş
Yıllar önce Ayaspaşa’da otururken evin önünden bir keklik gibi geçip toplantılara, buluşmalara gidişini izlerdim.
Toplumsal yanı her zaman öne çıkardı.
‘Kıldan İnce Kılıçtan Keskince’de tiyatro sanatçılarından oluşan bir ailenin öyküsünü okursunuz.
O dönemde, bugünün olanakları da yok, seyircisi yok, turneler ayrı bir eziyet.
Genç yaşta kaybettiği annesi Suzan Lütfullah Hanım’ın ölüm haberi kitapta var.
Şimdi Süreyya Operası’nda onun heykelini görüyoruz.
Çocuk tiyatrosuna girişini anlattığı bölümler, bir tutkunun küçük yaşta başladığını ispatlıyor.
Babaannesi, “Bu kız sahneye çıkmayacak” diyor ama direnci kırılıyor.
Aslında o sıralar Gülriz de tiyatrocu olmak istemiyor.
İlk röportajını kim yaptı?
Tramvayda genç bir adam ısrarla bakıyor. “Alıştım artık erkeklerin bakışına. Meğer gazeteciymiş benimle röportaj yapmak istiyor. Ben kimim ki tiyatroda henüz olacak şey değil. Tramvaydan inerken ismini söylüyor, Çetin Özkırım. İlk röportajımın başlığı şu:
“Çocuk Tiyatrosu’nun Çocuk Yıldızı”.
Özkırım’ı tanıdım.
Genç bir oyuncu o zamanlar kime hayran olur?
“Evet rüyalarıma giriyordu Su Kızı’ndaki Cahide Sonku.
Her gece bıkmadan seyrettim Cahide Hanım’ı.”
Bir kız istemeyi anlattığı bölüm, bir tiyatro metninden koparılmış sayfalar.
İronisi olan biriydi, ince alayla anılarını süslerdi.
Babası ile annesine hayran bir hanım, evine yemeğe davet ediyor.
Davet sahibini ne güzel anlatıyor, keşke piyesini yazsaydı:
“Ankara’nın sayılı villalarından birinde oturuyor. Ömrü Avrupalarda geçmiş. Milyoner olan kocalarından dördüncüsünün mirasını yemekle meşgul o yıllar. Ankara’da beşinci milyonerle evliliğine hazırlanıyor.”
Oğlu Nurullah, tiyatroyu bırakmasını isteyince durum değişiyor.
Bir hayatın özeti bu cümle:
“Yaşanmamış çocukluğumdan sonra, yaşanmayacak genç kızlığa hazırlık tamamdı.”
Yeşilköy’de bir sandal sefasıyla başlayan Gülriz Sururi-Engin Cezzar aşkı.
Anılar kitabında severek okuduğum bölümün başlığı şu:
“Evleniyorum”.
Bu bölüm tiyatro tarihimizde bir beraberliğin neler yarattığını göstermesi açısından mutlaka okunmalı.
Yaşar Kemal’in Teneke’sini seyredenler, edebiyatla tiyatronun dostluğunun, tiyatromuzun unutulmazları arasına girdiğini anımsarlar.
Oyunun öyküsü şöyle:
“Yaşar Kemal’e gidiyoruz bir gün Engin’le.
- Yaşarım, diyorum, hadi ne olur, hemen kolları sıva ve Teneke’yi oyunlaştır bize.”
Anıların ikinci cildi ‘Bir An Gelir’ adıyla yayınlanıyor.
Girişte niçin yazdığını, gerekçisini açıklıyor:
“Ben bir insanım her şeyden önce. Neruda gibi, yaşadığımı itiraf etmek isterim. Anılarımın devamını başkalarının yazmasına razı olamam.”
Bu kitapta, yaşadığının, oyunları nasıl kotardığının bilgisi yer alıyor.
İki büyük yazarın onunla ilgili yorumlarıyla yazımı bitireceğim:
Haldun Taner:
“Nota olsa, do olurdu
Renk olsa, nar rengi
Kraliçe olsa Nefertiti
İçki olsa, Fransız şampanyası
Tarihi kişi Hürrem Sultan
Bilin bakalım kimdir o?”
Yaşar Kemal:
“Gülriz ne kadar tiyatro ustasıysa o kadar da yazı ustasıdır.”
*
OYUNLARIYLA, yazdıklarıyla, belleğimizden silinmeyecektir.
Paylaş