Yayın dünyasının en yeni üyesi Defne Yayınevi

Yayın dünyamız bir yeni yayınevi daha kazandı: Defne.

Eleştirmen Semih Gümüş’ün yayın yönetmenliğini üstlendiği Defne Yayınevi, değişik bir okur yelpazesine seslenecek çeşitliliği taşıyor.

Türk edebiyatının seçkin ürünlerinden, önemli yabancı yazarlardan çevirilere, eğlenceli kitaplardan iş dünyasının yararlanacağı kitaplara kadar, günümüz yayıncılığının belirgin türlerinde kitaplar yayımlıyor.

Defne Yayınevi’nin yayıncılığa ve kitaba bakışı nedir sorusunun yanıtını kitap kataloğunun başındaki Editör’den yazısında bulabilirsiniz: "Defne Yayınevi, yenilikçi, doğru ve dürüst yayıncılık çizgisinde, kültür ve edebiyat dünyamızı zenginleştiren kitaplar yayımlayacak.

Defne, kitabı yaşamımızda yeri başka hiçbir şeyle doldurulamayacak kertede değerli, kalıcı, üretken ve canlı bir ürün olarak görüyor. Belki bir nesne bile değil de, yaşamlarımıza yön veren bir özne.

Defne’nin yayın programında Türk ve dünya edebiyatının bizim için çok değerli adları bulunuyor."

Yerli yazarlar için üç ad veriliyor: Adalet Ağaoğlu, Müge İplikçi, Murat Yalçın.

Ayrı kuşaklardan iyi yazarlar.

Çeviriler konusunda da şu görüşleri ileri sürüyor: "Batı’dan Doğu’ya, dünya edebiyatının büyük zenginliği içinde keşfedilmemiş pek çok yazar olduğu biliniyorsa, biz keşfedebiliriz."

Defne’
nin edebiyat dizisi dışında, Güncel Kitaplar’da günümüzün önemli siyasal, toplumsal sorunlarını irdeleyen kitapları, Üçmaymun dizisinde; "Neşeli, zeki, eğlendiren, şaşırtan, yormadan öğreten kitaplar" bulacaksınız, Tycoon’da iş dünyasıyla ilgili okurların kitapları yer alacak.

Yayımlardan bazılarını tanıtacağım yazımda.

KÜÇÜK HARFLİ HAYATLAR

Hayatın doğal akışı içinde insanları anlatan kitapları ben beğenirim. Yüce kahramanların sadece Wagner operalarında yaşadığı bir dönemde, inandırıcılık kahramanların -ya da tiplerin- günlük yaşam debileri içindeki davranışlarıyla edebiyat yapılıyor artık.

Müge İplikçi’nin Cemre’sinde kadın duyarlığı var; insan ilişkilerinin gelgitli, düzensiz, günübirlik izdüşümlerine rastlanıyor. Ama kadınların ağır bastığı roman dünyasında, erkekler de birer silik varlık olmakla bir güdümlü ezilme makinesinin içine sokulmamışlar.

Kadınların siyasal engebelerle dolu yaşam yolculuklarında, toplumsal acıyla örtüşen bireysel acıları dikkatimi çekti.

Kadın erkek ilişkilerinin, aldatıcı tutkudan uzak anlatımı, gerçeklere daha uygun geldi.

Olayların arasındaki bağı kuran kolye metaforunun kullanılma biçimini de çok iyi bulduğumu söylemeliyim.

Siyasetin, bireyselliğin belirlediği münasebetler, serin, nesnel bir anlayışı simgeliyor.

Yalın ama bu yalınlığın içinde edebi göndermelerle güçlendirilmiş anlatımı, romanın başarı oranını artırıyor.

10x20’LİK DEFTERLERİ SEVERİM

Saplantı olabilir. Ben de A5’leri sevmem, daima ikiye katlayarak yazarım.

Murat Yalçın’ın Şen Saat öyküler toplamındaki "Kum Saati Olmak İsteyen Kadın" öyküsünden bir bölümü aktaracağım: "10x20’lik defterlerle iyi geçiniyordum son yıllarda. A4’ler tehlikeliydi; bu bombardıman uçakları filolar halinde saldırdıklarında çok telefat verirdim. Üstüne kolayca çiziktireceğim bir defter, káğıt-kalemle uyumlu yazarken: 0,5 kurşun kalem, 10x20 defter. Bir de bu öykü nasıl yazılır bir bilsem? Olmuyor. Elimde kalem, gözümde álem!"

Canlı Doğa Albümü
genel başlığı altındaki öykülerde, çeşitli yerlerde, çeşitli konumlarda insana dair birçok özellik üzerine çeşitlemeler yapılıyor.

İnsan Karaltısı, insanların acıya bile, bireysel merceklerden farklı baktığını, intihar eden birinin bile kişilik kargaşası içinde farklı yorumlandığını iyi bir olay örgüsünde yansıtmış.

Salık vereceğim öykülerden biri de, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün kahramanlarından Hayri İrdal’a göndermede bulunan Şen Saat öyküsü. Son cümleyi dikkatle okumalıyız: "Gömülen zamanı hangi saat gösterecekti?"

Genç bir öykücünün olgun öyküleri.

AKLINIZA TAKILANLARIN YANITI BU KİTAPTA

Gündelik yaşamımızda ne kadar çok şeye aklımız takılır. Israrla da bunun ekseni çevresinde dönenip dururuz, ille de yanıtı bulmak için çırpınırız. Çoğu da incir çekirdeğini doldurmayan cinstendir.

David Feldman’ın Kediler Neden Yüzmeyi Sevmez? kitabını biraz da absürtlüğü için sevdim.

Önemli bulduğum birkaç soruyu yazıma aldım.

Yanıtlarını kitaptan okuyacaksınız.

Erkeklerin çoğu saçlarını neden soldan ayırır?

Hava durumu raporlarında yer alan "parçalı bulutlu" ile "parçalı güneşli" terimleri arasında ne fark vardır?

Neden tavuğun pişmesi yemek tariflerinde belirtilenden daha uzun sürer?

İşte buna benzer 198 soru...

Eğlenerek öğrenin.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Mehmed Uzun Sen İthaki

Abidin Dino Gören Göz İçin Fikret Muallá Dünya Kitap

Norman Davies Avrupa Tarihi mge

Celal Erikan Komutan Atatürk İş Bankası Kültür Yayınları

David Mitchell Hayalet Yazılar Doğan Kitap

KİTAPLARDAN

AÇIKÇA TERCİH EDİLMEMEK (Cemre)

Müzmin dul Hülya Tüzün, genç yaşta anne olmuş her kadının olgun güzelliğini taşırdı. Öte yandan çalınmış gençliğinin bedbahtlığını üstünde soluyan bir kadındı. Nicedir hayatla ilgili her şeyi sorgulamak ister bir hali vardı, hele ikinci, eski ve yaşlı kocası Hilmi’yi gencecik bir kadına kaptırmış olduğu o günlerde. Aslında yıllardır bilinen bir ilişkinin iki yıl önce evlilikle sonuçlanmasıydı. Şaşıracak, tepki verecek şey yoktu. Ama Hülya buna çok şaşırmıştı. Şimdiye kadar çokça bildiği ama kendine bir türlü kabul ettiremediği bir duyguydu bu, kocasıyla yaşadıklarına ilişkin: Açıkça tercih edilmemek. O zamana kadar hep başka bir boyutu olduğunu düşünmüştü ilişkilerinin. Ama bu gencecik kadınla Hilmi’nin nikah masasına oturması... Onunla evlendiği zamanki yaşındaydı. Ve çok güzeldi. Yeni mezun, başarılı mı başarılı, Hilmi’nin gözbebeği...

HERKESİN YALNIZLIĞI KENDİNE (Cemre)

Yalnızca o pürüz. Üç yıl olmuştu nişanı bozup atalı. Onun gibi bir kız için fazla resmi ve geleneksel bir karardı zaten. Ama istemişti. Herkes bazen o sıcaklığı isteyebilirdi. Feministleri umursamamıştı kısacası. Zaten feministleri de kimsenin umursadığı yoktu. O halde sorun da yoktu. Ama adam çürük çıkmıştı işte! Çok sevdiğini düşündüğü, vazgeçilmez bulduğu, aşk acısının içini gerçekten yaktığı, adı bile unutulmaya yüz tutmuş adam için bir zamanlar döküp durduğu gözyaşlarına acıyıp duruyordu şimdi. Bunun karşılığı hayattaki başarısıydı, bu kesin. Ancak bu başarının hükmedemediği saatler de vardı hayatında. Ne zaman işten dönse, ev yolunda, boş, sessiz bir eve girmenin onu bekleyen loşluğunu hissetse bu duyguyu yaşardı. "Hepiniz yalnızsınız," diyordu bir ses içinden, neyse ki herkesin yalnızlığı kendineydi.

ŞEN SAAT (Şen Saat)

Dar kapıdan başımı eğerek içeri sokulduğumda, Müzeyyen Senar’ın, guguklu saat kümesini geniş bir salona çevirdiğini gördüm. Selamımı duymadı. Ağır bir talaş kokusu burnumu sarıp sarmaladı. Kahverengi kordonlu saati bileğimden çıkarıp içinde gezindiği saatten başını kaldırasıya beklemeye, kulağım şarkıda -bravo Giriftzen Asım Bey!- saatleri incelemeye koyuldum. Adamın arkasında, heybetiyle dükkanı dolduran kuyruklu saat, daha canlı geldi bana, bana bakıyordu. İlahi halkasını idare ediyor, tozlu saatler ondan feyz alıyordu.

Tabeladaki "Ethem Gümüş" kimin adıydı? Şu sim saçlı, sağ gözündeki büyüteçle masa lambasının aydınlattığı saati kurcalayan ellerin üstüne eğilmiş kafa mı? O saate, ben ona dikkat kesildim. Boy boy zeytinyağı şişeleri ve sabun kalıpları dolu tezgahın altında yatan pasaklı bir köpek betona koyduğu somağının üstünden tek gözle dükkanı izliyordu belki.

Şarkı bittiğinde de elinde cımbız saatin içinden çıkmazsa boğazını temizler, bir selam daha çakarım, derken, gözündeki büyüteç düştü terden.

ERKEKLERİN ÇOĞU SAÇLARINI NEDEN SOLDAN AYIRIR? (Kediler Neden Yüzmeyi Sevmez)

Bu sorunun en açık yanıtı, birçok erkeğin sağ elini kullandığı ve sağ elini kullanan bir insanın saçını soldan sağa taramasının daha kolay olduğudur.

Bu çözümle ilgili tek sorun ise, kadınların çoğunun da sağ elini kullandığı, ama saçını soldan ayıran kadın sayısının oldukça küçük bir yüzde oluşturduğudur. Birçok saç tasarımcısıyla konuştuk, hepsi bize müşterilerinin saçını doğal olarak düştüğü yöne göre ayırmak konusunda eğitilmiş olduğunu söyledi. Bu, genellikle saçın tepeden kafa derisinin aşağı bölümlerine doğru ayrılması anlamına gelir.

Öyleyse erkeklerin saçının tepe noktasının başın sol yanında olması gerekir. Ama, buna dair bir veri elde edemedik. Yoksa kuşaklardır babalar saç biçimlerini oğullarına zorla mı kabul ettiriyor?
Yazarın Tüm Yazıları