Yassıada’da bir edebiyatçı

Samet Ağaoğlu, Yassıada’da yargılanmış, darbe sonrası nice dostları onu tanımazlıktan gelmiştir gelmesina ama bence Edebiyatçılar Derneği’nden çıkarılması vefasızlığa en acı örnek

Haberin Devamı

Türk öykücülüğünün önemli adlarından biridir Samet Ağaoğlu. Öyküleri dışındaki kitaplarıyla da edebiyatımızın unutulmayacak ustaları arasındadır. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra, Yassıada’da yargılanıp mahkûm olmuş, sonra özgürlüğüne kavuşmuştur.

Yazımın başında bu açıklamayı yapmamın nedeni, onun İlk Köşe - Edebiyat Hatıraları kitabıyla ilgili tanıtma notlarımın genel havasını verme amacını taşımasından.
Siyasetle edebiyatın karıştırılmasına her zaman karşı olmuşumdur, özellikle bir edebiyatçıyı, bir sanatçıyı siyasal inancı, mevkii yüzünden yok saymanın, onun edebi yaşamını siyasetle gölgelenmesinin yersiz olduğu kanısındayım. Siyasetle edebiyatı/sanatı ayırırım.

İlk Köşe’nin birçok özelliği var.   

Okura anılarının içinden birçok şairi, yazarı tanıttığı kadar, satır aralarında kendi kişiliğinin de tasvirini yapıyor. İyi, dost canlısı, yazar arkadaşlarıyla içten ilişki kurmuş ve siyasetin yüksek mevkiinde iken onları unutmamış, hatta onlara yardım etmiştir Ağaoğlu.

Zamanında birçok şaire ve edebiyatçıya, maddeten ve manen gösterdiği ilgiyi anımsayan bir kuşaktanım.

Anıların beni üzen cephesi, darbe sonrası nice dostların onu tanımazlıktan gelmesidir. Hapishaneye düştüğü zamanda, edebiyatçı arkadaşlarının vefasızlığını da açıklıyor. Edebiyatçılar Derneği’nden çıkarılması en acı örnek.

Siyaset mi, edebiyat mı? sorusunu Hayat dergisinde şöyle yanıtlamştı: “Bunu siyasi hayatım üzerinden eleştiri yapanların bazıları da söylerler. O zaman daha birçok roman, hikâyeler yazabileceğimi ileri sürdüler. Siyasetle uğraşmam edebiyat yolunda az eser vermemi gerektirdi. Ama bir şeye dikkat ettim. Siyasi hayatımın bütün konuşmalarında, hatta yazılarında sanat yönümü ihmal etmemeye çalıştım. Sanattan ayrılmadım, diyebilirim. Bunun sebebi, siyasete girmiş olduğum halde sanat heyecanımın devam etmesiydi. Kaldı ki ben siyaseti, topluma hizmedin en yüksek derecede bir sanat noktası olduğuna inananlardanım. Bir siyaset adamının elinde en kuvvetli silahlardan biri, hitabet sanatını ustalıkla kullanabilmektir.”

YAŞAR KEMAL’İN ÖRNEK DAVRANIŞI

Peki, dernekten çıkarılma meselesinde, bu karara karşı duran tek kişi kim? Tahmin etmek zor değil: Yaşar Kemal!

Anılardan bu bölümü, büyük usta Yaşar Kemal’in de edebiyatı öncelikli görmesine örnek olduğu ve önemli bulduğum için yazıma aldım: “Yaşar Kemal ile arkadaşlığım çok az. Fakat kendisinin bir romancı olarak sadece bir hikâyeciyim diye beni duygulandıran davranışları oldu. 27 Mayıs darbesinden sonra kurucuları arasında bulunduğum Edebiyatçılar Derneği’nden çıkarılmama karşı durmuş, ‘Nasıl olur bu? Ağaoğlu bizi bir araya getirenlerin başında idi. Ona böyle bir muamele reva görülür mü?’ diye bağırmıştı. Toptaşı Cezaevi’nde beni görmeye gelerek de teselliği etmişti.”

Samet Ağaoğlu’nun İlk Köşesi’nde, Türk edebiyatının usta şair ve yazararın portresi çiziliyor. Onlarla dostukları, anılar demeti içinden süzülüp sayfaya gelmiş. Onların edebi ve insan olarak özellikleri, büyük bir üslup ustalığı içinde yazılmış. Sadece bu edebiyatçıları tanımıyorsunuz, İstanbul ve Ankara’da edebiyatçıların toplandığı pastaneleri, içkili lokantaları, edebiyat ortamını da tanıyorsunuz. Böylece portre yazıları bir sahne dekoru içinde karşımıza çıkıyor.
Edebiyat tarihimizin köşe taşlarını, akımları, grupları, dostlukları, kırılmaları da bu kitaptaki yazılardan öğreniyoruz.

MECLİS DEĞİL SANKİ BİR TEKKE

Ağaoğlu, Tanpınar’ı anlatırken onun mistik bir yapısı olduğunu belirtirken asla ‘kurnaz’ olmadığının altını çiziyor. Tanpınar’la ilgili anısı ise okunmaya değer: “Tanpınar, Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Kısa bir süre sonra karşılaştık. Birkaç kelime konuşarak sözü meclise getirdi. ‘Bak Samet’ dedi, ‘ben Büyük Millet Meclisi’ne değil, bir tekkeye girmişim meğer! Postnişin bir şeyh, çevresinde derece derece rütbeli şeyhler, sonra yine derece derece rütbeli müritler. Şeyh ve yanındakiler korudorların ortasında, başları dimdik, gözleri dört yana fırıl fırıl dönerek dolaşıyorlar. Müritler de yine derecelerine göre duvar diplerine yakın sıralar halinde. Benim gibi yeniler ise duvarlara hemen hemen sürünerek. başları eğik yürüyorlar, daha çok kaş göz işaretleri ile konuşmaya çalışıyorlar. Niye girdim bu tekkeye? Niye girdim?’ İşte Ahmet Hamdi Tanpınar’dan son hatıram bu sözleri.”

Kimler var bu anılar toplamında? Enis Behiç Koryürek, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Hamdi Tanpınar, Behçet Kemal Çağlar, Hamit Macit Selekler, Şevket Rado, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Sabahattin Ali, Sait Faik, Feridun Fazıl Tülbentçi, Orhan Veli, Peyami Safa, Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Nurullah Ataç, Yaşar Kemal... Bu adlar dışında birçok kişinin de adı geçiyor, onlarla ilgili notlar düşüyor.

Samet Ağaoğlu’nun anılarındaki portreler, yalnızca portre türünün içine kapanıp kalmıyor. Bu saptamaların izinde, onların eserleri üzerine değerlendirmelerde de, yararlı bilgileri içeriyor.

Okuduğunuz, bildiğiniz yazarların kişiliğini tanımak istemez misiniz? Bir ustanın kaleminden, edebiyatla gerçeğin bir arada, usta bir kıvamda yazılması mutlaka sizi etkileyecektir. Siz de, daha çok yazsaydı, diye düşüncenizi dile getireceksiniz.

(İlk Köşe, Samet Ağaoğlu, YKY)

Haberin Devamı

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Kemal Tahir / Biz Böyle Delikanlılar Değildik / İthaki
David Eagleman / Incognito / Domingo
Münir Göker / Bedia / Cinius
Toby Wilkinson / Eski Mısır / Say

Yazarın Tüm Yazıları