Paylaş
En az tanıdığımız yaşadığımız kenttir.
Oysa mahallemiz dışındaki yerleri de, şehrimizin önemli mekânlarını, tarihi yerlerini, kutsal mekânlarını tanımalı, bilmeliyiz.
İstanbul üzerine kaç kitap okuduğunuzu bilmiyorum, oturduğunuz semt dışında merakınızın boyutu nedir? Kendi kendinize sormalısınız. Hatta oturduğunuz semti bile ne kadar bildiğinizi kendinize sormalısınız.
Şimdi iletişim kolaylaştığı için, yaşadığımız kente gelenlerin düşüncelerini öğreniyoruz, saptamaları yayınlanıyor. Kişisel bloglarında yazıyor, deneyimlerini anlatıyorlar. Gezginler fotoğraflarıyla birlikte aktarıyorlar her şeyi.
Peki bu kent yüzyıllar önce nasıldı?
Yabancı seyyahlar bizi nasıl gördüler?
Onların hakkımızda yazdıkları özellikler sürüyor mu? Ya da değişime mi uğradılar? Eğer öyleyse ne kadar değişti?
Bütün bu soruları aklıma getiren, “İstanbul’un 100 Seyyahı”* kitabı.
Kitapta yer alan seyyahların içinde birçok ünlü ad var, çoğunu edebiyattan tanıyoruz, kitapları dilimize çevrildi.
Bazı adları sayarsam, okuma gerekliliğini duyacağınız kanısındayım.
En başta Evliya Çelebi geliyor elbette, sonra Gugas İnciciyan, Alphonse De Lamartine, Hans Christian Andersen, Gerard De Nerval, Herman Melville, Pierre Loti, Knut Hamsun, Ernest Hemingway...
Bunlar içinde kimi adlar özel yere sahipler. Örneğin artık bizden biri, bir İstanbullu sayılan Pierre Loti, Avrupa’nın makineleşen, aşırı maddileşen yaşamına karşı Doğu’ya, hele İslam ülkelerindeki çekişmesiz, hoşgörülü yaşama özlem duyan bir yazardı. İstanbul’da kaldığı sürece bu düşüncelerle halkın arasına karışır. Bu sebeple yerli giysileri giyip Eyüp gibi İstanbul’un en sakin ve dine bağlı bir bölgesinde yaşamayı yeğlemişti. Hatta, kendisini tanıyan II. Abdülhamid, bütün polis teşkilatına resmini dağıttırır ve rahatsız edilmeden koruma altında tutulması emrini verir.
Kitabın Giriş yazısını Nida Nebahat Nalçacı kaleme almış.
Yazarların yazılarının yanında kısa biyografilerini de okuyabilirsiniz.
Fotoğraflardan sonra Kaynakça’dan da okuma alanını genişletebilirsiniz.
* * *
KİTAPTA yer alan bazı bölümleri paylaşmalıyım ki, içeriğini daha iyi anlayabilesiniz. Gugas İnciciyan yazısında önemli bir bibliyografya sunuyor:
“Bunlardan biri İstanbul Tarihi’dir ki, bu kitap Osmanlı Devleti Coğrafyası isimli eserinin 5. cildinin yarısından oluşmaktadır. İstanbul’la ilgili bir diğer eseri ise, Boğaziçi’ni anlatan manzum bir güzellemedir. Şehrin her bakımdan durumunu, anıt, cami, kilise ve diğer önemli kurumlarını, varoşlarını, tarih boyunca meydana gelmiş deprem ve yangınlarını ayrı bölümlerde bilimsel bir hassasiyetle hikâye eder. Eremya Çelebi Kömürciyan’ın İstanbul Tarihi ve Sarkis Sarraf-Hovannesyan’ın İstanbul Topoğrafyası isimli eserleriyle birbirini tamamlayıcı üç eserden biri olan bu kitabı Prof. Dr. Hrand D. Andreasyan XVIII. Asırdan İstanbul ismiyle Türkçeye kazandırmıştır. Andreasyan’ın gerekli yerlere eklediği notlar ise zevkle okunan kitabı daha da hatırlı hale getirir.”
Knut Hamsun ise bir ziyaret anısı aktarıyor: “Üç duvarı olan bir dükkâna giriyoruz. Dükkânın sokağa bakması lazım gelen dördüncü duvarı yok olmuş kırmızı yastıklı sergilerde, fesli, türbanlı adamlar bağdaş kurarak oturmuş, kahve ve tütün içiyorlar. Hoş bir yer burası; ateşteki bakır kaplar lezzetli şeyler ihtiva ediyor gibi. Hizmetkârlar ortalıkta dolaşıyor ve sigara içiyorlar. Refakatçim bir hanım olduğundan boş bulunan en güzel köşeye buyur ediyorlar bizi.”
* * *
YENİ yazarlarla mukayese ederseniz, şehrinizi daha iyi tanırsınız.
(*) İstanbul’un 100 Seyyahı, Nida Nebahat Nalçacı – Nazmiye Çetinkaya, İstanbul’un 100’ler Serisi, İBB Yayınları.
Paylaş