Paylaş
Ancak bir camekânın içinde saz duruyor. Önce şiirleriyle bağlantı kurmaya çalışıyorum. Onun türkülere olan ilgisini biliyorum, önce ona yoruyorum. Sonra detayını öğreniyorum; Âşık Veysel, Bedri Rahmi’ye geldiğinde ozan için çalsın diye bir saz almış Bedri Rahmi. Ta oralardan yanında taşıyıp yorulmasın diye... Sanatçının sanatçıya saygısı, sevgisi bir sazda vücut bulmuş... Camekânın ardındaki saz, zihnimdeki çağrışım zincirini boşalttı. Arkadaşlarımdan, özellikle edebiyatçı arkadaşlarımdan hangisi müzikle ilgilenirdi diye düşünmeye başladım...
Âşık Veysel’in sazını görünce elbette, evine sık sık gittiğimiz, sazını ve sesini dinlediğimiz Ruhi Su’yu anımsadım önce. Onu ya evinde ya da bazı salonlarda dinleyebilirdik. Büyük salonlarda konser verdirmezlerdi ona. O da Şişli’de, Kadıköy’de bazı kulüplerde çalardı.
Ulvi Uraz’ın evinde olduğumuz bir gece, Orhan Veli Kanık’ın en çok sevdiği türküyü bize okumuştu:
Kahramanmaraş yöresinden ‘Ben Atımı Nallatırım’ı okurmuş:
“Ben atımı nallatırım
Okka da nalınan (Haydi Yallah)
Üzerini çullatırım
Acem de çulunan (Haydi Yallah)
Gözleri sürmeli (Haydi Yallah)
Elleri kınalı (Haydi Yallah)
Ben atımı nallatırım
Okka da nalınan (Haydi Yallah)
Ben kızları oynatırım
Dökme de zilinen (Haydi Yallah)
Bâki Hoca (Abdülbâki Gölpınarlı) buluştuğumuz gecelerde coştuğu zaman, “Zahit bize tan eyleme” türküsünü söylerdi:
“Zahid bizi tan eyleme
Hak ismin okur dilimiz
Sakın efsane söyleme
Hazret’e varır yolumuz
Sayılmayız parmağ ile
Tükenmeyiz kırmağ ile
Taşramızdan sormağ ile
Kimse bilmez ahvalimiz
(...)
Erenlerin çoktur yolu
Cümlesine dedik beli
Gören bizi sanır deli
Usludan yeğdir delimiz”
Bâki Hoca bütün türküyü söylerdi söylemesine, ancak, en çok “Usludan yeğdir delimiz” bölümünü özel bir vurguyla söylerdi. Muhyi’nin bu türküsü Bâki Hoca’nın sesinden daha bir anlamlı gelirdi dinleyene...
1970’lerdeydi; Bâki Hoca, İsmet Hoca (Sungurbey) ve ben, Kalamış’taki Todori’deydik. Tahmin edileceği üzere siyasi gerilimin bütün yoğunluğuyla hissedildiği günler. Hoca yine coşmuş türküyü söylemeye başlamıştı. Biz de ona eşlik ediyorduk, sonra Todori’deki bütün üniversiteli gençler eşlik etmeye başladı. Bütün bir mekân etkileyici bir koroya dönüvermişti.
Türkü meselesinde belki de en donanımlı yazarların başında Yaşar Kemal gelir. Tok sesiyle birçok türküyü söylerdi, bir halk şairi gibi ezberi türkü doluydu. Başta Çukurova ve havalisi olmak üzere nice türküyü bilir, söylerdi.
Türkülerin güzelini bir de Onat Kutlar’dan dinlerdik:
“Ey gaziler yol göründü yine garip serime
Dağlar taşlar dayanamaz benim ah ü zârıma
Ben billahi kail olmam genç yaşımda ölmeye
Kal selamet nazlı yârim bir yana sen bir de ben
Dün gece yar kapısında yastığım taş idi
Altım toprak üstüm yaprak yine gönlüm hoş idi” türküsünü söylediği zaman hepimiz susar onu dinlerdik. Bu anlar hatırımda hep bambaşka kalmıştır...
Dost meclislerinde söylediğimiz, sevdiğimiz türkülerden biri de şuydu:
“Evlerinin önü nane (de) maydanoz
Siz bizim haneye gelmez oldunuz
Bahçemizde güller açtı dermez oldunuz
Elinde yelpaze yelpaze yelpaze yelpazelenir
Güzelin yanında yanında yanında can tazelenir”
Kuşağımdan dört arkadaş, Sina Akşin, Demir Özlü, Önay Sözer ve ben çok zaman beraber dolaşırdık. Beyaz Saray’daki Türkiye İşçi Partisi toplantılarına gittiğimiz zamanlarda, oradan çıkışta Tülay German’ın söylediği Selçuk’un Yeri adlı kulübe geçerdik. Zamanın moda türküsü ‘Burçak Tarlası’nı herkes ezbere bilirdi.
Arşivimde birçok türkü plağı vardı. Dönemin gazinolarında Celâl Güzelses, Cemil Cankat, Cemile Cevher, Malatyalı Fahri, Hacer Buluş, Zehra Bilir Türk müziği sanatçılarından önce çıkarlardı.
‘Urfalıyam ezelden’, ‘Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar’, ‘Ordu’nun dereleri’, ‘Sarı kurdelem sarı / Dağlara sordum yarı’, ‘Makaram sarı bağlar kız söyler gelin ağlar’ bir dönemin en çok söylenen türküleriydi...
* * *
BİR sazın izinden gittim, türkülerin çağrısına uydum.
Paylaş