Paylaş
Her sabah belli bir saatte kalkıyorsunuz, belli saatte masanızın başına geçiyorsunuz, belli bir saatte eve dönüp aile yaşamınızı sürdürüyorsunuz.
Bir süre sonra bu tekdüze hayatın getirdiği gerilim, işinize, ilişkilerinize yansıyor.
Birden her şeyi terk edip, kendinizi bir dalgalanmaya bırakabilirsiniz.
İşte Orhan Hançerlioğlu’nun ‘Yedinci Gün’ romanının kahramanı Ömer böyle biri.
İyi bir işi var, geleceği parlak ama bir gün onu küçümseyen müsteşara ağzına geleni söylüyor ve her şey bundan sonra başlıyor:
“Ve Ömer, Müsteşar’ın suratını üç yumrukla darmadağın etti.
Sonra iki yıldır içinde çalıştığı odasına döndü. Her zamanki gibi, sabah güneşiyle ısınan sıcacık koltuğuna oturdu. Havayollarına telefon ederek son defa memurluk gücünü kullandı, İstanbul’a gidecek ilk uçakta yerini ayırttı. (...) Havada, birdenbire bastıran Ankara baharının aşırı sıcaklığı vardı.”
Kahveci dışında kimseyle konuşmadan alıp başını İstanbul’a gidiyor Ömer. Bir planı yok, şehre gelip kötü bir otele yerleşiyor, yaşamaktan bıkmış, yanında her an kullanmaya hazır bir de tabancası var.
ELİ TETİĞE GİDİYOR
Ölüm düşüncesi gelip gidiyor, aklına geldikçe de eli tetiğe gidiyor.
Romanın kurgusu, bir metin paralelliği içinde yapılmış.
Yedi bölümden oluşan romanda her bölümün başında Tevrat’tan alıntılar bizi romana hazırlıyor.
Bilindiği gibi Tanrı, dünyayı altı günde yarattı, yedinci gün dinlendi:
“Ve gökler ve yer ve onların orduları böylece tamamlanmış oldu. Ve Allah yaptığı işi yedinci günde bitirdi. Ve Allah yedinci günü mübarek kıldı ve o gün dinlenmeye çekildi.” (Tevrat, Tekvin Bölümü, II. BAP 1-3)
Ömer, bir aile babası ama hiçbir zaman gençlik aşkı Gönül’ü unutmuş değil, eğer bir rastlantı sonucu onu bulmasa, hayatla bağları tamamen kopacak ve intihar edecektir...
Tekdüzeliğe isyan, kendi başına kalma istekleri, insanoğlunun bilinen ve kitaplara geçmiş isteğidir.
Yedinci Gün’de bireysel bir mutsuzluğu okurken, eski İstanbul’un semtlerini, insanlarını, arka sokaklarını, ucuz otellerini ve buralardaki yaşamı da öğreniyorsunuz.
Romandaki ilgi çekici bölümler, kayboluşundan sonra hakkında çıkan haberlerin olduğu sayfalar. Çünkü bunlar insanın iki yüzlülüğünü ortaya koyuyor.
Ömer tipi, size yakınınızdaki birçok kimseyi çağrıştıracak. Bilhassa son yıllarda benzer hikâyeleri sıklıkla duyduğumuzu düşünürsek, aslında bir ‘öncü’ olduğunu da söyleyebiliriz...
Orhan Hançerlioğlu’nu genç kuşak okurlar, romanlarından çok hazırladığı sözlüklerden tanırlar. Oysa o, ödül kazanmış bir romancıdır.
Onun hazırladığı radyo programlarını dinleyenler, davudî sesiyle okuduğu, Türk öykücülerinin tanınmış öykülerini anımsayacaklardır. Öyküyü okumayı bitirdikten sonra, bir de şiir okuyarak konuşmasını tamamlardı.
Orhan Hançerlioğlu kimdir?
1916’da İstanbul’da doğan Hançerlioğlu, 1939’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Keşan ve Karaisalı’da kaymakamlık yaptı. İstanbul Belediye Müfettişi, Emniyet Şube Müdürü, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1954’ten sonra İETT Hukuk İşleri Müdürü olarak çalıştı. 1978’de emekli oldu. Sanat hayatına şiirle girdi. Bir şiir kitabı çıkardı, bir süre hikâyeyle uğraştı. Bir hikâyesi Şadırvan dergisi yarışmasında birincilik kazanmıştı. 1951’den 1957’ye kadar her yıl bir roman çıkardı. İlk romanı ‘Karanlık Dünya’ ile dördüncü romanı ‘Ekilmemiş Topraklar’da Anadolu sorunlarını ele aldı. Diğer romanlarınıysa büyük şehir yaşamlarından seçtiği sahnelerle ördü. 1956’da ‘Ali’ adlı romanıyla Türk Dil Kurumu Ödülü’nü kazandı. Hançerlioğlu, 1956-58 arasında TRT uzun dalga radyo yayınında akşam saatlerinde yer alan ‘Binbir Gece Masalları’ adlı yayında masalları seslendirdi. 1991’de öldü. Yedinci Gün, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 100 Temel Eser listesinde de yer alıyor. Artık romancı yönünü unuttuğumuz Orhan Hançerlioğlu’nun önemli eseri Yedinci Gün’ü okumak zamanı. (Yedinci Gün, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Kitabevi)
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
Orhan Duru / Roman Medyadan Önce Gelir / YKY
Nazan Bekiroğlu / Nar Ağacı / Timaş
A. Megill / Aşırılığın Peygamberleri / Say
Javier Jasconez / Capello Bahçesi / Everest
Paylaş