Paylaş
TEMMUZ dergilerinde, kapanmayan yara Sivas katliamının yıldönümünü anımsatan yazılar yer alır.
Bugün o yangından polis marifetiyle kurtulan Aziz Nesin ile yangında kaybettiğimiz Nesimi Çimen ve Behçet Aysan’a dair çocukları birbirinden önemli ve etkili yazılar yazdılar...
OT’un temmuz sayısında Ali Nesin’in Babamla Bir Gün yazısı. Aslında eski yıllarda yayınlanan bir yazı, ancak doğumunun 100’üncü yıldönümünde büyük yazarı farklı bir yönden anlatıyor.
Ali Nesin, yurtdışından gece saat 02.00’de dönmüş, Aziz Nesin’le vakıfta buluşuyor. Oğlunu özlemiş, oğlunun sorularını yanıtlarken, bir durum muhasebesi yapıyor yazar. Mektuplar konusunda Aziz Nesin ile oğlunun düşünceleri farklı. O bölümü alıntıladım:
“Konu mektuplara geldi. (Yayımlanan mektuplaşmalarımız. Ben çok rahatsız olmuştum o mektupların yayımlanmasından.)
- Mektuplar çok başarılı oldu. Çok! Olağanüstü.. Herkes çok beğeniyor. Kısıtlı bir çevre ama olsun. Bir başyapıt oldu. Gördün mü bak, yayınlanmasın diyordun, iyi ki yayımladık.
Ses çıkarmadım. Konuyu değiştirdim.”
* * *
HARAKİRİ FİL’de (temmuz sayısı) Nesimi Çimen’in oğlu Mazlum Çimen’in yazısının başlığı, Turna Sivas’tan Geçmez.
Babasıyla olan anılarını aktarıyor, Yaşar Dayı dediği Yaşar Kemal’le babasının dostluğunu da yazmış. Yaşar Kemal babasına İstanbul’da iş buluyor, bir eve yerleştiriyor.
“Babam çok güzel yürekli adamlarla dosttu. 60’lı yıllarda evimize yazar, çizer; aydın birçok önemli isimler gelirdi ama ben ne kadar büyük insanlar olduklarını büyüyünce anladım.”
Mazlum Çimen, bu olayın akıl almaz yanını irdelemeye çalışıyor. Gerçekten de, bu kin neden sorusunun yanıtını arıyor. Haberi aldığı anda geçirdiği şoku unutamıyor.
Sivas’a bir kere gitmiş, 15 yıl sonra. Yaşadıklarını anlattığı satırlar:
“Bir acı döngüsü var mı bilmiyorum. Ama bazen düşünüyorum; babamın adı Nesimî -siz sabah rüzgârı olarak kullanırsınız ama bizde daha çok sabah efkârı demektir, benim adım zaten Mazlum, oğlumun adı Saki... O kadar kötüydü ki bir dönem yaşadıklarımız, ablam olmasa ben de ölüyordum...”
Mazlum Çimen’in yazısını onun cümlesiyle bitirelim: “Sivas’ta katledilenler hayatta kalanlardır.”
Yine Harakiri Fil’de şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan, Ben yanarım yirmi iki yıldır... yazısında katliamın insanlardaki izlerini, belleklerinde nasıl sakladıklarına değiniyor:
“Sivaslılar gurbette karşılaştıklarında birbirlerine soruyorlarmış: ‘Yakanlardan mısın? Yananlardan mı?’ Oysa 2 Temmuz 93’ten bu yana ben yanıyorum, yüreğimde bir korla. Çok mu?”
Katliam kurbanlarının çocuklarının haberi duyar duymaz nasıl mahvolduklarını, birden onulmaz bir acıyla sarsıldıklarını okudukça, yıllar süren, belleklerden silinmeyen bir acının, onları ne kadar etkilediğini her yıl yeniden yazmak, yeniden okumak lazım.
Eren Aysan da o haberi duyuşunu anlatıyor:
“2 Temmuz... Akşam televizyonda, ‘Sivas’ta Olaylar’ başlığı. Önce, ‘Yirmi iki yaralı var,’ dendi. Babamın hemen geleceğini düşündüm. Saat on haberlerinden sonra, altyazılar geçmeye başladı. Sonra televizyonda İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun açıklaması:
‘Ölenlerden ilk sekiz kişinin kimlik tespiti yapıldı, isimlerini sayayım..’ Behçet Sefa Aysan dördüncü isim.”
* * *
ADALET’in bu ülkenin ozanlarına hâlâ ödenmemiş bir borcu var.
Paylaş