27 Eylül 1940’ta Vezirköprü’de doğan 11 Temmuz 1978’de Ankara’da öldürülen, sanat tarihçisi, estet, şair, sanat/edebiyat eleştirmeni, çevirmen Bedrettin Cömert’in kitapları yeniden yayımlandı.
Cömert, sanat tarihi çalışmalarında, eleştirmenliğinde, geleneksel bilgiyle modern birikimi bir potada eritip, çağdaş çözümlere, özgün yargılara ulaşan bir bilim ve sanat adamıydı. Batı’yı gerçek anlamıyla "iyi bilenin", Doğu’yu da iyi bilmesi gerekir, gerçeğini her zaman savundum. Bedrettin Cömert, bu anlayışın, iyi, başarılı bir temsilcisiydi. Batı bilgilerinin, kuramlarının ışığında, bizim sanatımızı, şiirimizi değerlendirdi. Bu açıdan yazdıkları bugün de yeniliğini, tazeliğini, güncelliğini korumaktadır.
Onun tek tek kitaplarını tanıtmadan önce, hakkında yazılanlardan bazı bölümleri yazıma alacağım.
Mitoloji ve İkonografi kitabının başındaki Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in Bilimsel Kişiliği yazısında Günsel Renda; bilimsel, edebi kimliğini belirtiyor:
"(...) Bu yoğun öğrenim programının yanı sıra, Roma’daki öğrencilik yıllarında bile, Türkiye’de Varlık ve Forum gibi dergilerde, 50’yi aşkın şiir deneme, eleştiri ve çeviri yayımlamıştı. Bunların arasında, yabancı bir ülkenin kültür ortamının ve yetkinleştirdiği yeni bir dilin verdiği coşkuyla yaptığı çevirilerin yanı sıra, adeta çağdaş Türk edebiyatından kopmayı yadsırcasına, Türk yazarlarını izleyip yazdığı eleştiri ve denemeler de yer alıyordu. (...)
Sanırım, Bedrettin Cömert’in giderek estetik ve eleştiri çalışmalarını edebiyat alanında olduğu kadar plastik sanatlar dalına yöneltmesi, onun bilimsel kişiliğinde önemli bir noktayı vurgulamaktadır. Sanat tarihi bölümünde olması, onun bu yönünü geliştirmişti; kendi de çoğu kez söylerdi bunu. Nitekim öğrencilere sanat eleştirisi dersleri veriyor ve sergilerde uygulamalı çalışmalar yaptırıyordu.(...)"
Bu yazıdan, Mitoloji ve İkonografi’nin de yapıtları arasındaki özgünlüğünü, Türkçede ilk kitap olması yönünden önemini anlıyoruz.
Hasan Hüseyin, Eleştiriye Beş Kala’nın başına yazdığı yazısında onun Cömert’in çok önemli tespitlerini aktarıyor: "Niçin mi Eleştiriye 5 Kala dedim? Bedrettin Cömert’in, eleştirimizin durumuna koyduğu tanı buydu da ondan!... Bir yazısında: ’Bir yazıyı bütünlüğü içinde anlama alışkanlığını edinemedik biz daha. Yazarına veya yazıda adı geçen kişilere karşı olan sevgimiz ve tepkimiz; yazıyı daha tümden okumadan, okumuş olsak bile anlamak için gerekli çabayı harcamadan, o yazıyı övmemiz veya yermemiz için yeterli oluyor" diye başlar o yazı.
Daha sonra bir mektubunda şunları söylemişti: ’Mektubuna pek sevindim (...) Názım Hikmet incelemesiyle birlikte birkaç şiirimi de yollayacağım. Fakat ben şiirlerime güvenmiyorum artık. Şiirdeki duyarlığımı eleştiriye uygulayınca daha verimli, daha yararlı oluyorum. Kendimi ozan saymıyorum senin anlayacağın.(...)’"
ŞİİRE GİDEN ESTETİK YOL
Croce’nin Estetiği kitabında, Tükenmeyen Bir Soru Sanat Nedir? bölümünü okuduğunuzda, onun kalıplaşmış tanımların peşine takılmayıp, onları sorguladığını, "İnsan yaşamının sürekli bir oluşum ve devingenlik içinde sürdüğünü" unutmadığını fark edersiniz.
Croce’nin Estetik Dizgesi’nin Temel Çizgileri, sanatın hem ne olmadığını, hem de ne olduğunu çözümleyerek, kurallarını saptar.
Dilbilim Işığında Şiirin Ayırıcı Öğesi’ni izleyen satırlar, şiir değerlendirmelerinizde size yararlı ve yardımcı olacak bilgileri içerir.
Giotto’nun Sanatı’nda Bedrettin Cömert’in sanata, kendi ülkesini hep değerlendirme masasında tutarak, evrensel bir tadın arayışını sürdürdüğünü öğreniriz.
Cömert’in "batıyı kendi gözümüzle görmeyi" ifadesi, Batı’dan Doğu’ya bir Batılı gibi değil, Batı’dan Doğu’ya bir Doğulu’nun olması gerektiği gibi, donanımlı bakışını göstermesi yönünden bizim için yönlendirici bir önem taşır.
Bedrettin Cömert sanat tarihçiliğini de, sanat eleştirmenliğini de daima bizleri kaale alarak yaptı.
ELEŞTİRİDE SEVGİ
(...)Bir yapıtı anlamak için, tek başına araştırma yeter mi acaba? Öyle olsaydı, iyi eleştirmen olmak için akademik olmak yeterdi. Eleştirmenin, eleştirmen olmadan önce, iddiasız, alçakgönüllü, sevgi ve coşku dolu bir okur olmasını bilmesi gerekir. Eleştirmenin bir yapıt karşısındaki ilk davranışı, açık yürekli bir sevgi. Alçakgönüllü bir öğrenme ve anlama güdüsü olmalı. Büyüklük duyguları, tek yargıçlık özentileri, kendini yapıttan üstün görme rahatsızlıkları eleştiriyi öldürür.
Birinci bölüm, Mektuplarda Kalan, Cömert’in mektuplaşmalarının toplamı.
Onu Şiirlerde Kalan ana başlığı altında şiirleri izliyor. Şiirlerin bölümlenmesi şöyle: Yayımlanmış şiirler, yayımlanmamış şiirler, yayımlanmamış-adı konulmuş-konulmamış şiirler, yarım kalmış şiirler.
Çağla şiiri ile onu bir kez daha analım:
"Ellerimden kollarımdan tutmayın
Ayaklarıma zincir takmayın
Çekin gözlerimdeki donuk perdeyi
Yaralarım onsun biraz
Bırakın göversin isteklerim"
(Eleştiriye Beş Kala-Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak-Groce’nin Estetiği-Giotto’nun Sanatı-Mitoloji ve İkonografi, Bedrettin Cömert, De Ki yayınları)
ELEŞTİRİNİN ELEŞTİRMENİN VAZGEÇİLMEZ ÖĞELERİ
Eleştiriye Beş Kala, bugün de eleştirinin taşıması gereken özellikleri, bilgileri, metne yaklaşımın çeşitliliğini anlatan, temel kitaplardan biridir.
Hasan Hüseyin’e yazdığı mektuptaki bir cümle, onun şiirden eleştiriye geçişteki özü yansıtıyor: "Şiirdeki duyarlığımı eleştiriye uygulayınca daha verimli, daha yararlı oluyorum."
Duyarlık ve eleştiri, ikisini bir arada görmekten mutluluk duyduğum bir birleşme, gerçek/okutan eleştirinin iki kelimede tanımı. Kitaptaki bazı yazıları özellikle genç kuşağın okumasını isterim. Kavramlar ve adlar arasına sıkışıp kalmamaları konusunda, bunlar birer uyarı niteliği taşıyor: Sanatta Yanlış Devrimcilik, Sanat ve Düşünce Tek Başına Devrim Yapmaz, Biz Şiir’e Neden Şiir Deriz?. Eleştiri kavramı üzerine düşündüğümüzde, eleştiri yaparken, bu kitabı okumanın şart olduğu kanısındayım.
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
Selahattin Hilav Entelektüeller ve Eylem YKY
Maurice Blanchot Son İnsan Kabalcı
Necati İnceoğlu Anılarda Yalnızlar YEM
Jewell P. Rhodes Voodoo Rüyaları Kırmızıkedi
Ataol Behramoğlu Beyaz İpek Gibi Yağdı Kar Cumhuriyet Kitapları