En güzel armağan kitaptır. Ne kadar beylik bir cümle değil mi? Ama her zaman yinelenmesi gereken bir söz.
Yılbaşlarının en sevdiğim yanı bana gönderilen armağanlardır. Özel kitaplar olduğundan insan itina ile sayfalarını çevirir, sayfaların üzerinde dura dura çevirir.
Ben de bu yıl gelen armağan kitaplardan söz edeceğim.
Önce en kapsamlı; gerek içerik, gerek biçim bakımından en görkemlisinden başlamalıyım.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın yayımladığı M. Sinan Genim’in hazırladığı Konstantiniyye’den İstanbul’a- XIX. Yüzyıl Ortalarından XX. Yüzyıla Boğaziçi’nin Rumeli Yakası Fotoğrafları, bir şehrin, değişik mekánlarıyla, insanlarıyla görsel tarihini anlatıyor.
Kitabın adından fotoğrafların yalnız görsel önem taşımadığını, bir şehrin değişik dönemlerde, değişik rejimlerdeki görünümünü, panoramasını izleyebiliriz.
Suna ve İnan Kıraç’ın Önsöz’ünde, fotoğraf kitapları, koleksiyon üzerine ilgi çekici bilgiler veriliyor:
"Ülkemizin kültür hayatına kazandırılması ve topluca korunabilmesi için uzunca bir süredir toplamakta olduğumuz eski İstanbul fotoğraflarını, Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü yayını olarak bir dizi kitapla sizlere sunmayı, ilk kitabın basımını da bir sergiyle pekiştirmeyi arzu ettik. Dizinin basılan ilk kitabıyla aynı adı taşıyan Konstantiniyye’den İstanbul’a sergisi, aynı zamanda yapılan seçki kapsamında halkımıza fotoğrafların orijinallerini de görme imkánını sağlayan bir etkinlik olarak düşünüldü.
Suna ve İnan Kıraç Eski İstanbul Fotoğrafları Koleksiyonu, XIX. yüzyılın başlarında İstanbul’da etkinlik gösteren fotoğraf ustalarının eserlerinden meydana geliyor. Bu fotoğraflar, Osmanlı başkentinin bu dönemdeki fiziksel ve sosyokültürel yapısı üstüne fikir verdiği gibi, şehrin bugün çoğu şekil değiştirmiş veya kaybolmuş eşsiz güzelliklerini hatırlamamıza da imkan sağlıyor."
Değerli albümün fotoğraflarının koleksiyoncusu, albümlerin genel koordinatörü Ahmet Abut, bu koleksiyonu 1970’ten beri yaşadığı Paris’te İstanbul özlemini gidermek amacıyla biriktirdiğini belirtiyor.
Koleksiyonda kimlerin çektiği fotoğrafların bulunduğunu sıraladıktan sonra, böyle bir koleksiyonun koruma altına alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getiriyor: "Koleksiyonun İstanbul bölümü 1852’lerde Ernest Caranza, 1852-60 arası James Robertson, 1859’larda Kargapulo ve Ferrier’in stereolarından, 1862-85 yılları arası Sebah, Abdullah Kardeşler, Berggren, Bonfils ve Frith’in, 1885-95 arası Joaillier, Gülmez Kardeşler, Iraniyan ve Ali Sami Bey’in fotoğraflarından, 1895 sonrası Kodak’ın ilk amatör fotoğraf makinesini geliştirip, yaygınlaşmasıyla İstanbul’a gelen gezginlerin çektikleri amatör ve anonim fotoğraflardan, stereolardan ve de 1895’lerde ilkleri basılan İstanbul kartpostallarından meydana gelmiştir. Bu kitaba geç tarihli oluşları sebebiyle alınmayan bir diğer bölüm ise, Ali Enis Oza ve Selahattin Giz’in fotoğraflarından oluşmaktadır."
Fotoğrafların yanında, kimin çektiği, tarihi, ölçüsü, káğıdın türü ve fotoğrafta görülen yer hakkında ayrıntılı bilgi veriliyor. Bu ayrıntılı metinleri M. Sinan Genim kaleme almış. Geniş bir araştırma ve hiç de azımsanmayacak bu emek gerçekten takdire değer.
İkinci cildin sonunda dizin ve kaynakça yer alıyor.
Bez ciltli, 47,5x33 cm. ölçülerinde, iki cilt toplam 868 sayfa. Boğaziçi’nin Rumeli Yakası Fotoğrafları, gerçekten çok önemli bir albüm.
Konstantiniyye’den İstanbul’a- XIX. Yüzyıl Ortalarından XX. Yüzyıla Boğaziçi’nin Rumeli Yakası Fotoğrafları-2 Cilt
Hazırlayan: M. Sinan Genim
Genel Koordinatör: Ahmet Abut
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi Yayınları
KİTAPTAN
Bu Şehre Borçluyuz (M. Sinan Genim)
Günümüz İstanbul’u binlerce yıldır sahip olduğu ayrıcalıkları yitirmiş bir kenttir. Yalnız başkent olma ayrıcalığını kaybetmekle kalmamış, aynı zamanda büyük bir hinterlandın yönetim ve ticaret merkezi olma özelliğini de kaybetmiştir. Bu sebeple yaşantısını devam ettirmek için yeni bir yol, yeni bir kültür üretmeye mecburdur. Yeni bir kültür üretmenin tek yolu, geçmişin kültürel dokusundan hareket ederek, çağdaş yaşantıya yeni çözümler üretmektir. Gerçeklere dayanamayan, kültürel altyapıdan yoksun, bilgi birikimini reddeden, günlük spekülatif söylemler üzerine kurulmuş birlikteliklerin, bu şehir için yeni bir gelecek oluşturması mümkün değildir. Geçmişi reddeden, ona mensup olmadığını dile getiren insanların geçmişin mimari belge ve bilgilerine sahip çıkması beklenemez. Gezmiş günah ve sevaplarıyla bir bütündür. Hoşumuza giden taraflarını yüceltip, hoşlanmadığımız taraflarını reddetmek imkanına sahip değiliz. Geçmişin içine hapis olduğumuz her türlü gelişime kapalı bir kabuller dizisi olarak düşünülmesi, bizi ve şehrimizi dünyaya entegre olmaktan alıkoymaktadır. (...) Bu kitabın yazımına talip oldum: İstanbul’da ve özellikle Kuzguncuk gibi bir Boğaz köyünde doğup büyüyen bir kişi olarak, bu şehre ödenmesi zor bir borcum olduğunu düşünerek.
OSMANLI SARAYI’NIN KONUK SANATÇILARI
Lále Uluç’un Türkmen valiler, Şirazlı ustalar, Osmanlı okurlar kitabı XVI. yüzyıl Şiraz el yazmalarına dayanılarak oluşturulan bir çalışma.
Uluç, önce, tarihte ve efsanelerde Şiraz bölümüyle, değişik dönemlerdeki Şiraz’ı anlatıyor.
Safevi saray el yazmalarından sonra, Şiraz el yazmalarından söz ediyor.
Uluç, kitabın niteliğini şöyle özetliyor: "Bu kitap Osmanlı seçkinleri arasında uzun süre sevilen ve aranan Şiraz yazmalarının, hálá bazı soru işaretleri taşıyan tarihine katkıda bulunma amacını güden bir çalışmadır."
Bu kitapta, kitap süsleme (tezhip) ve minyatür sanatının, en seçkin örnekleri, bunlar hakkındaki açıklamaları, tarihi bilgiyi bulabilirsiniz.
Meraklı ve ilgili okur için, Osmanlı ve Safevi kitapseverler bölümü önemlidir.
Kitabın önemi ve yeri neydi?
Uluç, bu sorunun cevabını veriyor: "Cordoba’da onuncu yüzyılda yaşayan İbn-i Said şöyle der: ’Güç sahibi her kişi ya da önemli her yönetici kendini şahsi mülkiyetinde bir kütüphane tesisine mecbur addederdi. Bibliyofili (kitap sevgisi), sadece Endülüs Emevileri arasında değil, İslám bürokrasisinin áyanı nezdinde de önemli bir özellikti. Kur’an’a verilen önem dolayısıyla, Müslüman toplumlarda Allah’ın Kelámı’nın yazıya dökülmesi de başından itibaren büyük bir özen arz etmişti."
Osmanlı okurlar, kitabın sadece hanedan mensupları için değil, askeri ve ulema sınıfı, entelektüel için de kitabın önemi, bunların öyküsünün anlatıldığı ilgi çekici bir bölüm.
Kitap ise tamamıyla kapsayıcı ve eksiksiz olarak hazırlanmış kuşatmacı anlayışın bir ürünü.
KİTAPTAN
Osmanlı Okurlar
Osmanlı döneminde, kitap toplamak saraya mahsus bir ayrıcalık değildi. Hanedan mensuplarının yanı sıra, sosyal hiyerarşinin en üst seviyelerinde olan askeri ve ulema sınıflarının seçkinleri ile entelektüel bürokratlar da tezhipli ve resimli kitaplara sahip olmayı biliyorlardı. Osmanlı aydınlarının birçoğu kitap alır satar, birbirlerine kitaplar hediye ederlerdi. On altıncı yüzyıl Osmanlı vakanüvislerinden Mustafa Áli, "En aziz malvarlığı olan kitaplarını" satmak zorunda kaldığında yaşadığı ıstırabı yazmıştır.
Osmanlı döneminde özel kütüphanelerin son derece büyük ve kapsamlı olabildiği görülmektedir. II. Bayezit’in (ö. 1513) oğlu Şehzade Korkud’un ancak deve katarlarıyla taşınabilen büyük bir kütüphanesi olduğu bilinmektedir. Üstelik kaynaklar Şehzade Korkud’un serşarabdárı Piyale Bey’in özel bir kütüphanesi olduğunu yazar.
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
Orhan DuruKazıDünya
Mehmet Günsürİçeriye Bakan KimCan
Henri Stierlinİmanın ve İktidarın Hizmetinde İslam MimarisiYKY
Michel FoucaultSonsuza Giden DilAyrıntı
N. Özlem Çuhadarİstanbul’a Adanmış Bir Hayat- Çelik Gülersoyİlgi Yayınları