Küçük bir roman büyük bir ustalık

Hepimizin hayatında, yanıtsız sorular, nedensiz kuşkular, değişmez ürküntüler vardır, ‘Tek Kanatlı Bir Kuş’, bunu bize aktarıyor.

Haberin Devamı

Yaşar Kemal’in ‘Tek Kanatlı Bir Kuş’ romanını okudum. Son sayfasını kapattığımda, roman sanatının ve geniş anlamda bütün edebiyat lezzetlerinin bir arada bulunduğu kanaatine vardım.
Büyük romancıların, büyük şairlerin edebî ruhları bu kitaba sinmiş.
Yaşar Kemal’de efsane, bir evrensellik kazanır, hem Doğu’nun söylencelerinden gelmiştir hem de mitolojinin simgeleri vardır.
Romanın kahramanları, gerçekle geçeküstü arasında bir edebiyat şöleni yaşatırlar bize.
Bir tren yolculuğu tasviri ile başlar ki, romanın sonraki gelişimine hazırlanırsınız. Sıradan bir tempo olmadığından, insanı şaşırtan bir dünyaya doğru çeker sizi.
Bir posta müdürünün yeni bir kasabaya tayini ekseninde yaratılan kişiler, hem belli bir coğrafyanın içindedirler hem de dünya coğrafyasının vatandaşıdırlar.
Kasabanın sınırına kadar giden ama oraya giremeyenlerin öyküsünü okurken, Federico Garcia Lorca’nın dizeleri düştü aklıma:
“Bilirim de varamam Cordoba’ya.”
Hüseyin, yer yer bir Anadolu Mecnunu’dur, yer yer Shakespeare metinlerinden fırlamış soytarı, söyledikleri lojikle illojik arasında gidip gelir. İkisi de gerçeğin bir parçasıdır.
Kasabaya girememek, çağdaş bütün korkuların toplamıdır. Çağımızın tedirgin, korkak kişiliğinin de romanıdır.
Edebiyat tarihinde şöyle bir soru sorulsa:
Homeros’u en iyi algılayıp, özümseyip bugün yeniden yaratan kimdir ?
Edebiyatı bilen koro bir ağızdan şu yanıtı verecektir:

YAŞAR KEMAL

Haberin Devamı

Yolculuk, özellikle bürokrat tayinleri, bizim tarihimizin önemli bir göç haritasını oluşturur:
“Trenden yorgun indiler. gidecekleri kasaba çok mu uzaktaydı? Soracak bir kimseyi arandı bu ıssız istasyonda. Bavullarını, yataklarını, kapkaçağı, sandıkları, masaları, sandalyaları istasyon yapısının önündeki yaşlı bir ceviz ağacının altına yığmışlardı. Hanım bir düz taşın üstüne sekilenmiş örgüsünü örmeğe başlamıştı bile. Huyuydu, ya fırsat bulunca hemen uyur ya da örgüsünü örerdi. Kedisi bir tahta sandığın içinde, dizlerinin dibindeydi. Üç gün trenin ikinci mevkisinde kediyi yedirmiş içirmiş, kompartımanda her bir hacetini gördürmüştü. Zor olmuştu, üç gün küçücük bir kompartımanın içinde tıkış tıkış. Altı kişi, bir de kedi. Bir tuhaf insanlar şu Anadolu insanları. tuhaf tugaf, çok tuhaf. Uyumadan önce bir iyice burunlarını karıştırıyorlar, sümkürüyorlar kocaman bir mendile, sonra ayakkabılarını çıkarıp ayaklarının altlarına alıyorlar, başlarını arkaya dayayıp gözlerini kapayıp uyuyuveriyorlar. Başlarını dayar dayamaz hep birden başlıyorlar horlamaya. Onlar horlamaya başlar başlamaz da kedi başlıyor miyavlamaya...” (syf: 9)

Haberin Devamı

İPEK İBRİŞİMLE ÖRÜLMÜŞ BİR SEVGİ

Melek Hanım, Remzi Bey, Zeliha.
Bütün koşullarda insancıl bir dünyanın oluşturulmasında ortak çaba gösterirler.
Yaşar Kemal’in romanları sevgi doludur, bu çok sevdiğim özelliği burada da ipek bir ibrişimle örülmüş.
Hepimizin hayatında, yanıtsız sorular, nedensiz kuşkular, değişmez ürküntüler vardır, Tek Kanatlı Bir Kuş, bunu bize aktarıyor.
Kapak yazısındaki fantastiklik sözüne katılıyorum. Ama bu efsane iskeletini düşündüğümde, romanı büyülü gerçekçilik türünün en iyi örnekleri arasına da yerleştiriyorum.
Ceviz ağacının simgesel yerini, öyküsünü bilenler, buradaki ceviz imgesinin de romanı güçlendirdiğini fark edeceklerdir. Çünkü dinlerdeki cevizin yerini unutmayalım:
“Ceviz ağacı çok değerlidir ama altında uyumayacaksın, gölgesi ağırdır. Bir de ceviz ağacının bir huyu vardır, budaklarından birisi oluşurken yakınında kim varsa, ne varsa hemencecik budağın içine resmini nakşediverir. Zamanla budakla birlikte resim de büyür. Ceviz budağından çok acaip resimler çıkmıştır. Ulu ağaçlar, bulutlar, denizler, uzun yollar, kamyonlar, otobüsler, otomobiller, sincaplar, tilkiler, ayılar, kurtlar, çakallar. Zinhar, ceviz ağacı altında cima etmeyesin, sakıncalıdır. Ola ki, resmimiz olduğu gibi, o durumda budaklara çıkar. Ötede, kavşağın üst başındaki tepenin eteğinde iri ceviz ağaçları vardı. Yaprakları kalın, dalları ağır, çok yeşil. Cevizler tek sıra önlerinden geçen asfalta dizilmişlerdi. Cevizlerin arasında bir de küçücük maviye boyalı, yer yer sıvası dökülmüş bir yapı gözüküyordu.”
Yaşar Kemal, romanlarında birçok kaynağa gönderme yapar, onu iyi okuyan biri bu açıdan da ayrı bir inceleme yazabilir.
Mutlaka okunması gereken bir roman, ustalığın özeti.

Haberin Devamı

Doğan Hızlan’ın seçtikleri

Dünya Mirası
Olağanüstü Yerlerin Çok Satan Rehberi
Kolektif
Alfa

Ekinler Gece Büyür
Yılmaz Karakoyunlu
Doğan Kitap

Atlar Kadar Özgür
Jeanette Walls
Çev. Nil Bosna
Kafka

Gam
Hakan Yel
Altın Kitaplar

Yazarın Tüm Yazıları