Paylaş
Berlin’e kar yağmış ve yağış yoğunluğu nedeniyle her yeri beyaz bir örtü altında bırakmış.
Gündüz olmasına rağmen, soğuk kış mevsiminin ıssız, insansız caddeleri bütün yorgunluğumu alıyor. Caddeler tenha, ama müzik mağazaları, kitapçılar dolu. Bana göre hepsi bir kitap, bir CD veya DVD seçip evlerine gidecekler. Kışın, karın tadını çıkaracaklar.
Mağazaların önünden geçerken ve içeriye girerken, aklıma bir soru düştü:
Kitapçı vitrinlerimiz başarılı-etkili mi?
Sanmıyorum. Birçok kitabı birden sergilemenin etkili olmadığı kanısındayım.
Dussmann’ın vitrininde sadece Pablo Neruda Kutusu var. O sunulmuş.
Okuyucuya bir seçim önerisinde bulunuyor. (Belki de manipüle ediyor...) İyi ve ünlü bir yazar anımsatılıyor aslında. Bizim kitapçılarımızın da zaman zaman değil, her zaman bu seçiciliği tercih etmesini öneriyorum.
Bugün insanların zamanı az, yapacakları çok şey var. Onun için seçimlerine yardımcı olmak gerekiyor.
Aynı mağazada CD bölümünde yol gösteren bilgiler veya çalışanlar yer alırken, kitap bölümünde sadece bilgisayardan tarayıp ellerinde o kitabın mevcudunun olup olmadığını söyleyen bir görevli yer alıyor, o kadar.
Sözgelimi Der Spiegel’in seçtiği 20 CD’lik liste, gelenleri yönlendiriyor, etkiliyor. Elbette beni de. Özellikle günü gününe klasik müzik CD’lerini dinleyebilmek, edinebilmek beni mutlu etti.
Yavaş yavaş, bizim büyük kitapçılarımız da bu yolda ilerleme kaydediyor, ama henüz bu düzeye gelemediler.
OTEL odamdan, karlı geceye bakıyorum. Gece yarısı, üzeri karla örtülmüş birkaç otomobilden başka görünürde bir şey yok.
İyi ve büyük şiirler, belleğinize birdenbire düşer. Bana da öyle oluyor. Ahmet Muhip Dıranas’ın Kar şiirini, hangi şiir tutkunu hatırlamaz:
Kardır yağan üstümüze geceden
Yağmurlu ve karanlık düşünceden
Bir Yaz Gecesi Rüyası’ndan çok, bir Kış Masalı’ndan görüntüler yaşıyorum.
Kışa dair bütün müzikler kafamda çalıyor, birbiri ardına sıralanan melodileri durduramıyorum.
Vivaldi, Çaykovski, Glazunov.
İsveçli yazarlar Selma Lagerlöf, Eyvind Johnson ve Harry Martinson aklıma düşüyorlar. Hepsi de Nobelli bu isimler...
Berlin’e ilk kez geldiğimde iki Berlin, henüz birleşmemişti. Bir Edebiyat Haftası’na gelmiştim. Burada çekildiğimiz neşeli bir anın fotoğrafına sık sık bakarım.
Kahkahaların, fotoğraftan çınladığı bir kare... Demir Özlü, Erden Kıral ve ben.
Eski günlere götüren ve hüzünlendiren bir fotoğraf. Çünkü o anın birkaç dakika öncesinde yanımızda Tezer Özlü ve Yağmur Atsız da yer alıyordu. Tezer Özlü artık aramızda değil.
Edebiyat Haftası’na, İstanbul’dan Gülten Akın ve Orhan Duru ile birlikte gitmiştim. Sevgili Orhan Duru da aramızdan ayrıldı...
Haftaya katılan, o zaman Almanya’da yaşayan Fakir Baykurt da bizimleydi... O da artık anılarda ve kitaplarda yaşıyor.
* * *
BERLİN ve kar anıları karıştı kafamda.
Çünkü kar ne bana hayatımda hiç oynamadığım kartopunu hatırlatır, ne de kardan adamı...
Paylaş