’İSTANBUL’a bir kütüphane yapılmalı’ (17 Aralık 2008) yazım üzerine okurlarımdan e-postalar aldım. Yazımda Prag’da 2011 yılında açılacak kütüphane binasından söz etmiştim. 2010 proje kapsamının en anlamlı maddesinin kütüphane olacağını belirtmiştim.
Edindiğim bilgiye göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul için kütüphane projesini içeren dosya ona sunulduğunda eski Rami Kışlası’nın kütüphane yapılmasını uygun görmüş. Sonrasını bilmiyorum. Eğer bu kütüphaneyi tamamlarsa rahmetli Başbakan Adnan Menderes’ten sonra İstanbul’a kütüphane için emek veren ikinci hükümet başkanı olur.
Çünkü Dişçilik Okulu da dönemin Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Muzaffer Gökman Ankara’ya kadar gidip, Başbakan’ın yanına çıkıp binayı istemesi üzerine ona verilmişti. Kütüphanenin bugünkü durumunu ona borçluyuz.
İstanbul’a kütüphanenin gerekliliğini savunanların çoğu yurtdışında yaşayan okurlarım. Elbette kitapseverler, elbette kütüphaneci dostlarım her zaman olduğu gibi yürekten destek verdiler.
Türkiye’de yaşayanlar da bu kriz ortamında böyle bir konuyu gereksiz gördüklerini yazdılar.
Bazı kimseler var ki, günlük politika merkezkaçında öylesine dönüyorlar ki, kültür sözü onları adeta rahatsız ediyor.
Hele bir kesim var ki, gri diye bir rengin farkında değiller, ya siyah ya beyaz.
Söyleyecekleri de karamsarların ortak cümlesidir:
"Memleket elden gidiyor sen kütüphanelerle uğraşıyorsun."
Kimisi din elden gidiyor sözünü diline pelesenk etmiş, kimi de laiklik elden gidiyor sözünü.
Eğer kütüphane yapmazsak, kitaplarla bir kuşağı eğitmezsek, o zaman memleket elden gider, bunu fark etmeyecek kişiler de bunu söyleyenlerdir.
* * *
İSTANBUL Bilgi Üniversitesi’nin Kütüphane ve e-kaynaklar Direktörü Serdar Kátipoğlu, bu girişimin bir kampanyaya dönüştürülmesinden yana.
O da bu konularda Radikal 2’de yazıyor.
Dr. H. Lemi Yurdakul, Amerika’dan, doğduğu yeri, ülkesini destekliyor:
"Ben 55 senedir USA’da çalışan bir Türk doktoruyum. Nihayet cami, medrese yerine kütüphane ismini duyduk, inşallah düşünceniz çoğalır. Yurdun her tarafındaki mevcut kütüphanelerin hali içler acısı.
Niğde Bor Kütüphanesi’ne iki sene evvel uğradığımda, bilgisayar rica ettiler, tabii hemen temin ettim, bütçelerinin çok dar olduğundan şikáyet ettiler, kütüphanelerin durumları inşallah bu çabalarla düzelir."
Yarım yüzyıl yurtdışında yaşayan bir yurttaşımızın ilgisi beni çok mutlu etti, hele kütüphaneye bağışı unutmayışının bir göstergesinin altını çizmek gerekir.
Okurum Neclá Sarıkaya da, USA’nın Montana eyaletinde 30 bin kişilik küçük bir şehirde yaşıyor.
Üniversitenin kendi içinde birçok kütüphanesi varmış, kütüphanede bulunmayan kitap hemen sağlanıp okura gönderiliyor.
Fakat asıl dikkatimi çeken, okurumun anlattığı şehir kütüphanesi.
"İki yıl önce eski yerinden yeni yerine taşındı. 18 milyon dolara malolan yeni kütüphanede toplantı odaları, kafe, sergi salonları, çocuk kütüphanesi ve çocuk oyun odaları var.Modern bir yapı ile şehrin önemli bir yapısı.
Sürekli internet bağlantıları ile gerek kendi laptopunuzu kullanıyorsunuz gerekse size sağlanan bilgisayarları var.Benim de sıkça faydalandığım bu kütüphanenin maliyeti olan 18 milyon doların bir kısmı belediyece ödendiği gibi büyük bir kısmı da halk tarafından bağış yapılarak tamamlandı."
* * *
İSTANBUL’UN kültür başkenti olgusu bazı girişimler için önemli bir başlangıç noktası.
Kütüphaneyi de böyle düşünmeli.
Yalnız devlet, hükümet, belediye değil sivil toplum kuruluşları da buna destek vermeli.