Paylaş
“İnsan derisiyle kaplı kitap bulundu.”
Haberin devamı şöyle:
“Harvard’ın kütüphanesindeki 3 kitabın, insan derisiyle ciltlendiği ortaya çıktı. Kitaplar Roma Şiir, Fransız Felsefesi ve Ortaçağı, İspanyol Hukuku üzerineymiş.”
Bu haberi okuyunca, 1 Mayıs’taki tuhaf ama bir yandan da komik bir anımı nakledeyim.
Çok sevgili hocam, Tarık Zafer Tunaya’nın (1916–1991) Cumhuriyet’in Çağdaş Yayınları arasında bir kitabı yayımlanmıştı:
“İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa.”
Kitap hakkında biraz bilgi vereyim, Tarık Zafer’in kaleminden:
“Fransız İhtilali’ne ilişkin eşyaları ve belgeleri seyrediyordum. Gözlerim salonun bir köşesine özenle yerleştirilmiş küçük bir kitaba takıldı.
1791 Anayasası, Fransa’nın ilk yazılı anayasası. Biraz daha dikkatle bakınca alt satırdaki şu müthiş cümle beni dondurdu.
‘İnsan derisiyle kaplanmıştır.’
Bu küçücük, rengi sararmış kitap karşısında hürriyet savaşlarının derinliğini, uzunluğunu, özgürlük denilen şeyin bedava olmadığını insan bir kere daha anlıyor.”
Star’ın haberinde kitapların tam adı, tarihi verilmediği için, hangisinin daha önce kaplandığını bilmek mümkün değil.
Tarık Zafer Tunaya’nın bulduğu kitabın tarihi belli ama haberdeki kitapların belli değil.
Bu kitap yüzünden başımıza geleni anlatmalıyım.
* * *
YASAKLI 1 Mayıslardan biri.
Sokağa çıkma yasağı var. Cumhuriyet’teyim, benim sokağa çıkma belgem var.
Selim İleri ile konuşuyoruz. Onu Teşvikiye’deki evinden alıp gazeteye geleceğiz.
Gazeteye geldik, çalışıyoruz. Derken aklıma geldi.
Tarık Zafer Tunaya’nın yukarıda içeriğini yazdığım kitabı yeni yayınlanmış.
Hoca’ya telefon ediyorum, kitabının çıktığı haberini veriyorum. Selim’le beni beş çayına davet ediyor.
On-on beş kitabı arabanın bagajına yüklüyorum.
Hoca’nın Gümüşsuyu’ndaki şimdi adı verilen evine gidiyoruz.
Tam Sirkeci Garı’nın önüne geldiğimizde, arabayı durduruyorlar ve bagajı arıyorlar.
Bir askeri yetkili bu kitaplar nedir diye soruyor. Öyle bir inceliyor ki, sanki birinin derisini yüzmüş bu kitabı kaplamış gibi bir duygu sarıyor bizi.
Yarım saati aşkın garın önünde bekledikten sonra, bir yüzbaşı geldi, kitaplara baktı.
Tarık Hoca’nın yeni kitabı demek bu dedi. Beklettikleri için özür diledi ve bizi bıraktı.
Ancak Selim İleri ile ben Taksim’e çıkarken başka kontrollere de uğrayacağımızı düşünerek, Hoca’ya gitmekten vazgeçtik, özür diledik, hikâyeyi sonra anlatırız diyerek telefonu kapattık.
Sonunda Selim’i Teşvikiye’deki evine bırakmaktan vazgeçtik, o da bize geldi. Bizde kaldı. Sonra olayı Tarık Zafer Tunaya’ya anlattığımızda gülmüştü.
* * *
HEM o günlere dair sıradan bir anıyı aktardım. Hem de Tarık Zafer Tunaya hocamı saygıyla andım.
Paylaş