Paylaş
Kuşağımdan biri anılarını yazdı mı, hayatımın filmi hızla belleğimden geçer.
Hilmi Yavuz'un Ceviz Sandıktaki Anılar'ını okurken, bol bol bu duyguyu tattım.
Kantin muhabbetlerinden tutun, 'a dergisi'nin çıkış serüvenine kadar her sayfanın bir satırında ben de oradaydım demek, kimi zaman insanı sevindiriyor, kimi zaman hüzünlendiriyor.
Birlikte edebiyat heyecanını yaşadığımız, bir çok zevklerimizin oluşum sürecini paylaştığımız bazı arkadaşlarımız artık yok.
Anılar'ın ilk bölümü 1950-60 arasını kapsıyor.
Hilmi Yavuz gibi hem edebiyatçı hem gazeteci olan birinin, bu çalkantılı zaman dilimindeki hayatından elbette çok ilgi çekici kesitler var.
Şair, romancı, denemeci Yavuz'u okuyanlar, anılarda bir başka avlakta iz süreceklerdir.
Siirt'ten Kabataş Erkek Lisesi'ne girişin, oradan düzeltmenlik işiyle gazete dünyasına adım atışın ve kendini bir muhabir olarak siyasal kavganın göbeğinde buluşun notları.
Her anı, bir dönemi, o dönemin insanlarını, tavırlarını, tepkilerini, inançlarını, umutlarını, hayal kırıklıklarını yansıtır.
Özellikle 40 yıl öncesine bakışın bugün da izdüşümleri vardır.
Babasının işi dolayısıyla ordan oraya giden bir çocuğun notları:
‘‘Ben, bütün çocukluğum boyunca, bir ilçeden ötekine, arkasında hüzünler barakarak değil, ama hüzünleri kitaplarımın konulduğu eski bir ceviz sandık gibi taşıyarak dolaştığım için, alışkındım ayrılıklara...’’
Bir öğrencinin İstanbul'u nasıl değerlendirdiğini, sokakların, mahallelerin, insanların onda bıraktığı izleri bu anılardan okuyabilirsiniz.
Böylece de tramvaylı, kendine özgü, bozulmamış sokağıyla bir İstanbul tablosu çıkar karşınıza.
Tablonun içinde insan renkleri vardır, tramvayda ona buna fazla yanaşan, Dayamacı Feti Abi'yi de tanırsınız.
Ceviz Sandıktaki Anılar'ın arasına Okuma Parçaları serpiştirilmiş. Yazar bu göndermeli yazış biçimini şöyle açıklıyor:
‘‘Anıları herhangi bir anı kitabından farklı kılabilmek amacıyla, okuma paraçaları ile destekledim. Okuma parçaları, benim o yıllarda yazdığım ve bir bölümünü, yine o yıllarda yayımlamama karşın hiçbir kitabıma almadığım yeniyetmelik dönemine ait şiir, öykü ve roman girişi denemeleridir. Metnin kendisi, benim 1950-1960 yılları arasındaki İstanbul yaşamının, deyiş yerindeyse, kamusal alanıdır; okuma parçaları'ysa, özel alanı!’’
Benim ve kuşağım için çok önemli olan 'a dergisi'nin ilk idarehanesi - yeni deyişle yönetim yeri -onların Fatih'teki apartmanlarının adresiydi, öyle gösterilmişti.
Harçlıklarımızla çıkardığımız derginin herhalde idarehanesi olacak değildi.
Kabataş'lı Hilmi Yavuz'un edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil'dir.
Şair Özdemir Asaf'ın matbaasında Behçet Necatigil'in nezaretinde çıkardıkları Dönüm dergisinin teknik sekreteri de Hasan (Nejat)Pulur'dur.
Gazetelerin sanat-edebiyat eklerinden söz eder.
Vatan, Dünya bu konuda öncüdür.
Gazetedeki tefrika romanlar, en parlak dönemini yaşar.
Edebiyat Matineleri, edebiyat-edebiyatçı-okur ya da seyirci arasındaki üçgenin dorukta olduğu günleri anlatmış Hilmi Yavuz.
Gerçekten de matinelerin iki yıldızını hoş tanımlıyor:
‘‘Attilá İlhan ve Özdemir Asaf! Bu iki şair, kendiliğinden bir iş bölümünü gerçekleştirmiş gibiydiler. İlki, bir gösterinin dramatik olanaklarını kullanıyordu, ikincisi, komedi olanaklarını...’’
Bizim kuşak için - 1950 Kuşağı - aşağıdaki saptamasına sanırım çoğumuz katılırız:
‘‘Hep söylemişimdir: Bizim kuşak sol'a edebiyattan gelmiştir. Yanlış anlaşılmasın; sol edebiyattan kuşkusuz!
Kısaca, Marx'ı, Engels'i, Lenin'i okuyarak değil, size tuhaf gelebilir, Tolstoy'u, Balzac'ı, Dostoyevski'yi okuyarak solcu olmuştuk. (Ya da en azından ben öyleydim!)’’
Edebiyatçılar Derneği kuruldu, başına da Yakup Kadri Karaosmanoğlu'yu getirdiler ve Tepebaşı Dram Tiyatrosu'nda bir Edebiyat Gecesi düzenlendi. (şimdi TÜYAP'ın yeri)
Behçet Kemal Çağlar kürsüdeyken 'Yuh!' seslerinden salon inliyor, borazan sesleri de salonda çınlıyordu.
O gece polisler Hasan Pulur ile Demirtaş Ceyhun'u götürdüler.
Kaçılır mı, ertesi gün onu da evden aldılar, Emniyet'e geldiğinde ilk soru şuydu:
‘‘Söyle bakalım, ne zaman ve kimler vasıtasıyla komünist oldun?’’
Genç edebiyatçıların protestosu ertesi gün İstanbul Ekspres gazetesinde manşetti:
'Komünistler Dün Gece Dram Tiyatrosu'nu Bastılar...'
O yılları ben Hilmi Yavuz'dan okuyunca zaman zaman güldüm, bazan da haksızlıklara isyan ettim.
Sadece Hilmi Yavuz'un değil, 1950 kuşağının sandığı bu.
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Ben Gidiyorum Jean Echenoz Doğan
Yeni ve Sert Öyküler Orhan Duru İş Bankası
Ben Öykülere İnanırım Habib Bektaş Can
Eksik Taşlar Yiğit Bener Om
Nar Ağacının Gölgesi Tarık Ali Everest
Paylaş