RIFAT ILGAZ adı çoğunluğa Habam Sınıfı'nı çağrıştırır.
Oysa Rıfat Ilgaz, benim için 1940 Toplumcu Gerçekçi kuşağın doruklarından biridir.
Bütün Şirler'ini (1927-1991) okurken, onun pek öne çıkarılamayan değişimini de algılayabildim.
Bir şairin Bütün Şiirleri'ni bir arada okumanın yararlarından sık sık söz ederim, çünkü bir şairin gelişimini saptayabilmek ancak bu tür okumalarla mümkün olmaktadır.
Ilgaz, her zaman mizah yazarı kimliğiyle okurun önünde olmuştur, hele şiirini okuyan diyemem ama ilgilenen, hakkında yazı yazanların sayısı azalmıştır.
Oysa şiir tarihimizde, şiirden fire vermeden, üstelik ona mizahın güleryüzünü katıp ama kıvamını bozmadan iyi şiirler yazmıştır.
Toplumcu Gerçekçi Şiir, Türkiye'de eskimez. Çünkü birçok kuşak, onu elden ele devretmiştir. Koşulları değişmeyen, yoksulluğun ve yoksunluğun daima gündem maddesi olduğu bir ülkede, onun şiiri bir edebi gereksinimimizi karşılar.
Bütün Şiirleri'nin başında yer alan, ilk kitabı Yarenlik'ten önceki şiirlere bakarsanız, duygulu, hatta toplumsal gerçekçiliğe gidişin belirtilerine pek rastlayamazsınız.
O şiirler, iyi bir şairin müjdecisidirler. Şairin serüveninde, o şiirler benim için bir başka Rıfat Ilgaz tavrı taşıdığı için diğerleri oranında önemlidir.
Son şiiri onun insancıllığını gösteriyor. Kendi el yazısıyla yazdığı şiirin başına Son Şiirim diye adını koymuş:
‘Elim birine değsin,
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!’
Şiir Anlayışım yazısı belki bugün birçok genç kuşak şairi için geçerliliği tartışılabilen bir açıklamadır.
Ancak, onun şiirini anlamak için tutarlı bir şiir kuramının göstergesidir.
Şiirini, edebiyat tarihi içindeki konumunu, gerçekçilik anlayışını en özet biçimde anlatıyor, o yazıdan aldığım şu cümle:
‘Şair, coşku ve hayranlık yaratan kişidir. Bu coşku ve hayranlık, benzer koşullar içinde yaşayanlar arasında mümkündür. Bir şiirin etkileyici ödevi, bu koşulların içindekilerle yüz yüze geldi mi başlar.’
Şairle okurunun birbiriyle buluşmasının tanımı.
Ilgaz'ın şiirinin farkı, toplumcu gerçekçilikle mizahı bireşime kavuşturmasıdır. Diğerlerine göre, daha çok okunurluk kazanmasında bu özelliğinin büyük oranda etkisi vardır.
Gerçekçilik, belli bir dünya görüşünü benimsemek, başka şairlerde olduğu gibi, yaşama sevincinden uzaklaştırmaz onu.
İlk kitaba adını veren Yarenlik, hálá İstanbul'un eski semtlerinden birinde rastlayacağımız mahalle yarenliğinin şiiridir, üstelik son iki dizesiyle hangi dönemde yazıldığını da belgelemektedir:
‘Hele sen garsona seslen
bir şişe daha getirsin,
sonra kapatsın şu radyoyu
sırası mı şimdi ajansın!’
İstanbul şehrini dolaşıyorsanız, merkezin görkeminden ve parıltısından uzak semtlere giden akşam minibüslerine biniyorsanız, karşınızda, yanınızda oturan insanların şiirini Rıfat Ilgaz'da bulacaksınız.
Şiirinin devam eden de eskiyen yanı da budur. Oysa genç kuşak, bir şehrin renkli insan görüntülerinin yazılışını hálá ondan öğrenebilir.
Bir öğretmenin öğrencileri için yazdığı en yürek burkan Çocuklarım'dan birkaç dize:
‘Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,
benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını
bir sinema dönüşü tanıdım,
koltuğunda satılmamış gazeteler...’
Öğrencilerini sadece katı kurallar içinde değerlendirmeyen, hepsinin yüreğine, ruhuna inen bir şiir.
Şiirlerindeki kişiler, imge ile somutluk arasındaki bağlantıdır. O kişiyi öylesine şiire getirir ki, gerçekten de o kişiyi tanırken, onun ekseninde bir şiir dünyasını kavrarız.
İkinci Dünya Savaşı, insanımızı ne hale getirdi, vurguncular nasıl palazlandı... Bütün bu serüveni, onun şiirinden izleyebilirsiniz.
Şiir öyle bir tür ki yıpranmıyor, toplumun, siyasetin değişen bütün unsurları, insana hizmet ettiği sürece.
Şiirleri okuduktan sonra, yaşadıklarınızı, yaşayacaklarınızı düşüneceksiniz, semtleri gezeceksiniz, buradaki insanların yüzündeki haritayı okuyacaksınız.
O zaman Rıfat Ilgaz'ın şiirlerini anlayıp seveceksiniz.
Her şairin bir okunma ortamı, okunma şartı vardır. Onu yerine getirmeden tam algılayamazsınız.