Kürşat Başar’ın dergilerde, gazetelerde yayımlanan yazıları bir araya gelince, günlük yaşamımızın ironik bir öyküsü çıkmış ortaya.
İyi bir romancı ve öykücü olan Kürşat’ın yazılarını okurken güldüm, zaman zaman ben de bunları yapıyor muyum, diye düşündüm, çok az hasarla çıktım bu sorudan.
Gazetelerin İkitelli’ye taşınmasından bilgisayar kullanımına, sağlıklı yaşamdan pazar gezmelerine kadar her şeyimizi, tatlı tatlı, ince kıyım bir alayla yazmış.
Kitabın adı toplumsal bir görüşümüzü özetliyor: "Çok güldük, ağlamayalım"
Nedense genetik bir alışkanlıkla, her gülüşün ardından bir ağlama geleceği kanısı yaygındır.
Çok arkadaşımda rastlamışımdır, kahkahalarla güldükten sonra, yahu ağlamayalım, derler.
Çünkü çoğumuz için gülmek günahtır, günah işleyen de elbet cezasını çekecektir.
Kendi kendimizle dalga geçmeyi beceremeyiz, başkasıyla dalga geçmeye başladık mı da dozunu kaçırırız, işi kavgaya dökeriz.
"Bir dikili kitabınız yok mu?" yazısındaki kanaate ben de katılıyorum: "Ne zaman ki ’korsan kitap’ diye bir şey gördüm, işte o gün kitap işinin endüstrileşmeye başladığını, kitaptan para kazanılacağını anladım. Çünkü yeraltı dünyası bir işe el atmışsa orada para vardır."
Yazarların, yayıncıların çoğu bilir, bazı yazarlar da kitabının satış sayısına bir de korsanı eklerler, böylece tiraj birden artar. Oysa her kitabın da korsanı basılmaz ki!
Şimdi Reklámlar’ı okuyun, televizyonda gördüğünüz reklámları anımsayın, ne kadar çok güleceksiniz, şaşkınlığınıza, birçok lüzumsuz şeyi satın almanıza.
Az Şekerli Domates’te, sağlık konusundaki değişken haberleri, tavsiyeleri sarakaya alıyor.
Gerçekten bugün yumurtanın aleyhinde, yarın lehinde, bu gün kırmızı eti sakın yemeyin diye bir haber, ertesi gün kırmızı et hücre yeniliyor, diye başka bir haber.
Çinliler, Almanlar, İtalyanlar, dışarıda yemek yiyenlerin başına gelen gündelik olayları anlatıyor. Bildiğimiz yemekler ama başka adlarla, başka sunumlarla geliyor önümüze. Ben de çok gülüyorum buna.
Bilgisayar Çağı’nı mutlaka okuyun, hepimizin yaşadığı bir dert, anlatılan sahneleri hepimiz yaşıyoruz. Bunu ben bilgisayarcı dostlarımın özellikle okumasını isterim.
Kürşat Başar’ın deneme tadındaki yazıları, gülümseten, insanı kendine döndüren hoş yazılar.
Eleştiri oklarının bir bölümünü de kendinize saplayın.
KİTAPTAN
Tabaktaki Manzara
Tabii benim gibi yemek zevki olmayan birinin dünya kültürlerinin bir parçası olan mutfaklara böyle yaklaşması gourmet’leri kızdıracak ama elimde değil.
En son moda birtakım mutfaklarda bizim büyük baklava tepsisi kadar tabakların ortasına Reşat altını kadar bir bonfile, yanına da manzara resmi gibi düzenlenmiş asla yenmeyen birtakım garip sebzeler gelince insanın siniri bozuluyor. Aşçıların da sanatçı olma hakları var tabii, ama bu haklarını mutfak dışında kalan saatlerinde kullansalar olmaz mı?
En İyi Diyet Formülü
Evde olmuyor diyen salona gidiyor. Ben de bir kere gittim. Bisikletler var, karşısına da ayna koymuşlar. Bir saat kendi suratıma baka baka pedal çevirdim. İnanılmaz bir efor sarf ettiğim halde yerimde sayıyorum. Acayip moralim bozuldu. Bu kadar çabalıyorsun, bir arpa boyu yol alamıyorsun. İnsanın hayattaki başarısızlığını simgeleyen bir durum. Resmen modern Sisyphos olayı.
Sağlıklı beslenme konusunda yıllar önce 70’li yaşlarındaki bir milli boksörümüzün söylediklerini hiç unutmuyorum: "Acıktın mı yiyecen, yoruldun mu duracan..."
Herkes Herkesi Gözetliyor
Bazı insanlar hayatı yaşar, bazılarıysa seyreder.
Bir toplumda seyredenlerin sayısı azalmadıkça orada ciddi bir değişim olacağına inanmam.
Biz yaşamaktan çok seyretmeyi seven bir toplumuz.
Mahallede evin, dükkánın, kahvenin önüne bir sandalye atıp geleni geçeni boş boş seyretmekten sıkılmayan çok.
Bir plajda, cehennem güneşinin altında, önümüzden geçen herkesi uzaklaşıp yok olana ya da yerini bir başkası alana kadar izleyen de...
Otoyol kenarlarındaki çimenlerde oturup gün boyu gelen geçen arabaları seyretmek gibi zevklerimiz var.
Kalabalık bir yere gittiğimiz zaman bakın, yanındakilerle ilgilenmekten çok herkes başkalarıyla ilgileniyor, başkalarını seyrediyor.
Bilgisayar İnsanları
Bilgisayardan anlayan tipler de ayrı bir konu. Bunlar genellikle gözlüklü, bezgin tipler. Gelip ekranın karşısına oturuyor ve sürekli birtakım deneme yanılma işlemleri yapıyorlar. Size de anlamakta zorlandığınız sorular soruyorlar. Yüzlerinde hiçbir ifade yok. Bilgisayar tamir olacak mı, olmayacak mı bilmiyorsunuz. Muhtemelen o da bilmiyor.
Bilgisayarın yanında gelen kullanma kılavuzları neredeyse Hasan İzzettin Dinamo’nun Kutsal İsyan adlı on iki ciltlik eseriyle aynı boyuta ulaştı. Bu kitapların "Sorunları Çözün" adını taşıyan bölümünü okudukça sorunlarımız artıyor. Hele bir de Türkçe’ye çevrilmemişlerse durum iyice vahimleşiyor. Kullanım kılavuzunu yazanlar gerçekten Türk mü merak ediyorum. Çünkü bu yazdıklarından hiçbir şey anlamadığım için her defasında açıp İngilizcesiyle karşılaştırmam gerekiyor.
GİZLİ ÖRGÜTLERİ MERAK EDİYORSANIZ...
Larousse dizisinden çıkan Gizli Örgütler, meraklısı için ideal bir kitap.
Hele komplo teorilerine inanıyorsanız, ayrıca kendiniz de bir teorisyenseniz, bu kitabı çok beğeneceksiniz.
Gizli örgütlere pek de düşkün olmayan benim gibi biri bile, kitabı eline aldığında bırakamamışsa, konuya ilgi duyanların neler yapacağını siz düşünün.
Çünkü sadece bugünün gizli örgütlerini değil, tarih içindeki birçok gizli örgütleri de öğrendim. O örgütlerin dünya siyasi tarihini nasıl değiştirdiğini öğrendiğinizde vakit çok geç diyeceksiniz. Şimdi için de durum aynı değil mi?
Gizli Örgütler’in tarihi çok eskiymiş, Neolitik Çağ toplumlarında bile varmış. Şamanlar, büyücüler.
Önsöz’de kitabın niteliği kısaca anlatılıyor ve deniyor ki, "Tarih sahnesinde bir görünüp bir kaybolmak gizli örgütlerin doğasında vardır ve şüphesiz işlevlerinde de vardır."
Şöyle ana dört bölümü yazsak, kitabın çekiciliğini özetlemiş oluruz:
Gizli dini örgütler, gizli inisiyatik örgütler, gizli siyasi örgütler, gizli suç örgütleri.
Gizli siyasi örgütlerin siyaset dünyasını belirlemede, iktidarları tayinde başarılı ya da başarısız girişimlerinin tarihini okuduğunuzda, yüzyıllar öncesinden bunların etkisini göreceksiniz.
Çoğu özgürlük adına özgürlüğü kısıtladılar, terör estirdiler, savaş çıkardılar.
Gizli suç örgütleri, dünün olduğu kadar bugünün tarihinin de karanlık yüzü.
Mafya’nın gölgesi, Türk mafyasının babaları bizim için ilgi çekici bölümlerdir.
Uyuşturucu trafiği konusunda da bilgiyi bu kitaptan alabilirsiniz.
Gizli Örgütler, bunların tarih içindeki değiştirici, etkileyici güçlerini, bugüne yansıyışlarını anlatıyor.
Açık bir dille azılmış kitapta çok güzel fotoğraflar ve gravürler bulunuyor.
KİTAPTAN
Gizli Siyasi Örgütler
Gizli Örgütler, Larousse
Jean-François Signier’in yönetiminde Renaud Thomazo’nun işbirliğiyle
Oğlak Yayınları
Bu örgütler eskidir. Ne zaman azınlıkta kalmış bir düşünce akımı meşru iktidarla mücadeleye girse ve kendi bakış açısını benimsetmek için yeraltından çalışmayı tercih etse bu tür örgütlerle karşılaşıyoruz. Orta Çağ’da yaşamış Haşşaşin Fedaileri’ni, 19. yüzyıl sonunun nihilistlerini ve yine günümüzün terörist gruplarını bu bağlamda ele alabiliriz. Bunlardan her biri, tam kontrol altında bir yeraltı örgütü olarak hareket ederek, karşıt güçleri temelinden çökertebilecekleri her yola başvurmuştur.
Bu örgütler reddettikleri bir iktidar karşısında, gölgede olmanın avantajını kullanmış, bu durumu bir silaha dönüştürmüştür. Beklenmedik saldırı ve suikastlar, yöntemleri arasındadır. Bu durumda sır etkili olmalarının mutlak koşuludur. Üyelerinin kimliği ya da projeleriyle ilgili bilgilerin dışarı sızması anlamına gelir. Bununla birlikte, sır bu noktada sona erer.
Gizli Suç Örgütleri
Antik Çağ’dan beri var olan ve karşılarına tesadüfen çıkanları soyan yağmacı ya da hırsız çetelerinin bile birer gizli örgüt olduğu söylenebilir. Ama bu biraz hızlı gitmek ve suç örgütlerinin çoğunlukla birkaç adamdan oluşan basit bir çeteden öte gerçek birer şebeke oluşturduklarını unutmak anlamına gelebilir. Suç örgütleri arasında en iyi bilinen örnek niteliğindeki Sicilya Mafyası, bu örgütlerin dört bir yana dağılan kollarla gerçek bir "ahtapot"a nasıl dönüşebildiğini ortaya koymaktadır. Daha yakın zamanlara tarihlenen ama hepsi bir o kadar tehlikeli çok sayıda uluslararası suç örgütüyle Cosa Nostra da bu alana dahildir.
Bu örgütler içinde sırrı her koşulda korumak temel değerdir. Ama nasıl bir sır söz konusudur? Üyelerin kimliklerinin sır olarak saklanması düşünülebilir çünkü suç örgütleri doğaları gereği kınanması gereken yapılardır. İşte bu nedenle mafya babaları her zaman, adamları kanlı olaylara imza atarken, kendi doğdukları köylerin dekorunda kaybolup gitmeye, basit ve göze çarpmayan bir hayat sürmeye özen göstermiştir. Başka bir kaynağa göre, Hint Thug mezhebi ya da Gine Körfezi’nin panter adamları gizlenme konusunda usta olarak görülmektedir. Thuglar gelecekteki kurbanlarının daha az dikkatini çekmek için başka bir kılığa girerken, panter adamlar maskelerin ardına gizlenmektedir.
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
James MonacoYeni Dalga+1 kitap
M. Kayhan ÖzgülDivan Yolu’ndan Pera’ya SelámetleHece