Paylaş
Minareler arasına asılan mahyalarda dinî ve lâdinî sözler çok hoşuma gider. Kutsal ayda, insana, dostluğa, barışa dair nice güzel öğütler vardır.
Göklere Yazı Yazma Sanatı Mahya kitabında, bu konuda uzmanların yazıları yer alıyor.
İsmail Kara; “Mahya, Eyle Ramazan-ı Şerif’i İhya” yazısından bir bölümü okuyalım:
Mahya yahut Mahiyye
Mahya kelimesinin kökü ve anlamı üzerine küçük fakat anlamlı tartışmalar var. Osmanlıca kaynaklarda ve arşiv belgelerinde ‘mahiyye’ (gözlü ha ile) şeklinde yazıldığına bakılırsa Farsçada ay mânasına gelen mâh kelimesinden türediğini ve aylık, ramazan ayına mahsus şey manasına geldiğini kabul etmek gerekecek. Hayy, hayat, ihya kelimeleriyle aynı kökten olan Arapça ‘mahya’ ise zikir meclisi, zikir ve ibadetle meclisi / geceyi ihya etmek manasına geliyor. Nitekim bazı tarihi kayıtlardan İslâm dünyasında mübarek gecelere ‘leyletü’l - mahya’ dendiğini, Hz. Peygamber’e toplu olarak salat ü selâm getirilen meclislerin mahya olarak adlandırıldığını, bu tür zikirlerin Mısır bölgesinde öncülüğünü yapan Nureddin eş-Şûnî’nin ‘Mahyavî’ lakabıyla anıldığını ve bu zamanlarda camilerin aydınlatıldığını, mahyayı andırırcasına dikilen direkler arasına gerilen iplere kandiller asıldığını öğreniyoruz.
Bu kayıtlardan ve bilgilerden yola çıkarak mahyanın, kökü itibariyle farklı kaynakları olsa da mübarek bir geceyi veya bir ânı, ışık ve nur yağmuru altında ibadet ve zikirle yahut coşku ve neşe ile bayram havası içinde geçirmek, ihya etmek manasına geldiğini söylemek yanlış olmaz.”
İsmail Kara’nın yazısında mahya çeşitleri de var.
İçlerinde siyasal, toplumsal mesajlı olanları da var. Birkaçını saymak gerekirse; “Para Biriktir”, “Faiz Malı Eritir”, Türk Hava Kurumu Logosu, “Edirne’nin Bekçisi Sinandır”, “Varol İnönü” ve “Atatürk” yazıları ilk dikkati çekenler.
‘Semih Balcıoğlu’nun not defterinden’ köşesinde, sevgili dostum, iyi karikatürist Balcıoğlu, dönemin gündemine değinerek, iki minare arasında “Susurluk” mahyası çizmiş.
Beşir Ayvazoğlu; “Kandiller, Mahyalar ve Türk Kimliği” yazısında, bir anıdan yola çıkarak bu kimliği anlatır:
“Yahya Kemal, Mütareke’nin ilk Ramazan’ıyla ilgili bir hâtırasını anlatır: Bir gece, Türkleri çok seven, Rumları da yakından tanıyan bir yabancıyla, Moda’da oturmuş, İstanbul’u seyretmektedirler. Yabancı, mahyalar ve minarelerin şerefelerindeki kandillerle büyülü bir güzelliğe bürünen İstanbul’a uzun uzun baktıktan sonra der ki: ‘Bu şehir Türk’tür, Türk olmasa insaniyet güzelliğinden bir âlem kaybederdi!’ Yunanlıların İstanbul’u dünyaya bir Yunan şehri olarak göstermek için her türlü yola başvurdukları acılı günlerdir. Yabancı dost, İstanbul’u büyük bir hayranlıkla bir süre daha seyrettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: ‘Rumlar bir senedir bu şehri bize Yunanlı göstermek için ne çarelere başvurmadılar, kendi evlerinden sonra Beyoğlu’nda Türk emlâkini de mavi-beyaza gark ettiler, siz ses çıkarmadınız. Lâkin bu akşam ne sizin, ne de hükümetinin tertibi eseri olarak minareler kendiliğinden böyle bir nümayiş yaptı ki, bu şehrin milliyetini tamamiyle gösterir.”
Bu yazıları Ömer Faruk Şerifoğlu’nun “Ressam Hüsnü Tengüz ve Mahya Işığında Hatıralar”, A. Süheyl Ünver’in “Mahya ve Mahyacılık” yazıları izliyor. Ünver, Türklerin İslâmiyete estetik katkısını, mahya ve mahyacılık üzerinden oldukça lezzetli bir üslupla anlatıyor.
İlgi çekici yazıladan biri de, H. Necdet İşli’nin Süleymaniye Camii Mahyacı Odası ve Mahyacılık yazısı. Bu tarz çalışmalarda olmasını beklediğim ve bu kez, beklentimi cevaplayan bir bölüm var kitabın sonunda. Halihazırda mahyacılık yapan bir ustayla yapılmış röportaj ilginizi çekecektir.
Kitaplığınızı süsleyecek bir çalışma.
Göklere Yazı Yazma Sanatı Mahya
Editör: Yusuf Çağlar
İstanbul 2010 Kültür Başkenti Yayınları
KİTAPTAN
Mahyacı Kahraman Yıldız ile konuşma.
Normalde iki minareli iki şerefeli camilere mahya kurmak, tek şerefeli minarelerden daha mı zahmetsiz?
İkisinin de zahmeti çok. Tek şerefeli camilerde çatıya (kurşunluğa) çıkıp, uzun iplerle mahyayı bağlamaya çalıştığımızdan, zahmeti daha çok oluyor. Mahyanın diğer minareye, ortalı bir şekilde asılması açısından zorluk yaşanıyor. Bir de rüzgâr varsa, vay halimize... Karlı günlerde ise ellerimiz tutmaz olur, parmaklarımız buz keser.
(...)
Neden birer birer, her caminin mahya takımı ayrı mıdır?
Mahya kurulan camilerin iki minaresi arasındaki mesafe farklı olduğu için, her caminin mahya takımları da ayrı ayrı olurdu. Meselâ Süleymaniye Camii merkezde olması ve yüksek bir mevkide bulunması sebebiyle harflerinin diğer camilere göre daha büyük yazılması gerekiyor. Harfler büyük olunca, mahya uzaklardan çok daha güzel okunuyor.
Süleymaniye dışında mahya kurulan camiler hangileriydi?
O yıllarda mahya kurulan camiler arasında, Fatih, Eyüp Sultan, Üsküdar Valide-i Cedid, Yenicami, Sultanahmet, Laleli, Aksaray Valide ve Şehzadebaşı vardı hatırladıklarım. Şehzadebaşı Camii’ne ‘Anadolu’da Bin Yıl’, ‘Osmanlı’nın 700. Yılı’ mahyalarını kurduk geçen yıllarda. Tophane’de Nusretiye Camii de vardı ama mahya takımları yıpranınca 1980’li yıllardan itibaren bu camide mahya kuramaz olduk.
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
Özdemir Asaf Sana Mektuplar Doğan Kitap
Vladimir Nabokov Saydam Şeyler İletişim Yayınları
Ataol Behramoğlu Başka Gökler ALtında Cumhuriyet Kitap
Marc Levy Birbirimize Söylemediğimiz Onca Şey Can
Adnan Gerger Faili Meçhul Öfke İmge Kitabevi
Paylaş