Paylaş
Deniz, yılın bir bölümünü bu adada geçiriyor. Uzun zamandır, Gökçeada’da yaşayanlardan biri de gene sevgili arkadaşım Yüksel Pazarkaya.
Gökçeada’ya gitmek üzere yola çıktığımızda ilk durağımız Kabatepe’ydi. Feribota binmek için oluşan uzun otomobil kuyruğunu görünce çok bekleyeceğimiz için üzüldüm, ama adaya olan ilgiyi görünce de sevindim.
Dereköy’e gittiğimde içimi bir hüzün kapladı, yerini yurdunu terk edip gidenlerin arkasından ortaya çıkan görüntüler bir insan trajedisidir.
Terk edilmiş Rum evleri yerle bir olmak üzere.
Bu adaya ilginin turistik bir bozulmaya dönmemesini dilerim.
Çünkü Bodrum’un, Alaçatı’nın başına gelen felaketlerden Tanrı bu adayı korusun diye düşünmeden edemiyor insan. Bunun için de yapılacak tek şey Ortodokslarla Müslümanların birlikte dua etmesi.
Yeni yeni evler yapılıyor, insanlar geliyor. Ama az evvel andığım diğer turistik yerler gibi birer eğlence merkezine dönüşürse yazık olur Gökçeada’ya.
Şimdi burada yaşayanlar birbirleriyle güzel bir dostluğu sürdürüyorlar, kimse geçmişin hesabı üzerinden bir yaşam kurmuyor, diğerine hesap sormuyor.
* * *
KALEKÖY’ün kahvesine gittiğimde Türklerle Rumların aynı kahvede birbirleriyle dost sohbetleri yapması çok hoşuma gitti.
İnsanlar, çarşıya giderken birbirlerine ihtiyaçlarının olup olmadığını soruyorlar.
Birçok genç insanın merakla buraya geldiklerini, adayı gezip çok sevdiklerini gördüm. Hepsi de tarihteki olaylardan çok rahatsızlar ve neden bir arada yaşanmadığını sorguluyorlar.
Genç kuşak ırkları, dinleri, dilleri aşan bir insancıllığı savunuyor. Bunu görmemek mümkün değil!
Türk plakalı otomobiller kadar, Yunan plakalı olanlarına da rastladım. Yunanistan’da yaşayan eski adasakinleri, yazın mutlaka buraya geliyorlar.
Adaların kalabalık, bıktırıcı turizm merkezleri olmasını asla istemiyorum.
Ama buna karşılık sinema, tiyatro festivalleri, kitap günleri yapılmasını öneriyorum. Böyle etkinlikler, adanın tanınmasını sağladığı kadar nitelikli bir kültür merkezine dönüştürür.
Etkinliklerin, festivallerin asıl amacı burada Türk-Yunan dostluğunu kurmak olmalıdır. Geçmişin acılarını, alınganlıklarını, haksızlıklarını giderecek en doğru unsur, kültürün yapıştırıcı, birleştirici özelliğini doğru bir şekilde kullanmaktır.
* * *
KÜÇÜK yerlerin bir aile havası taşıması çok hoşuma gider. İnsan kendini bir dostluk halesi içinde bulur. Mustafa’nın Kayfesi’ne gittim. Bahçeye girer girmez, incir kokusu beni sardı. Duvarda bir tambur asılıydı, bir de kabak kemane. Tamburun üzerinde Zeynel Abidin Cümbüş yazıyordu, kahvenin sahibi arada bir bunları çalarmış, o da müzisyen Melih Altınel’den öğrenmiş bunları. Güzel bir Türk kahvesi içtim. Dar sokaklardan geçen otomobilleri seyrettim.
Şimdi bunları yaşadım gördüm ama evveliyata da değineceğim.
Gökçeada izlenimlerim devam edecek...
Paylaş