TÜYAP Kitap Fuarı’nın 30. yılı Beylikdüzü’ndeki fuar alanında pazartesi akşamı düzenlenen yemekli törenle kutlandı.
Kazananlara ödülleri verildi. Konuklara yemekten çıkarken bez bir torba içinde -artık kurumlar bu konuya özen gösteriyorlar, plastik torbalardan kaçınıyorlar- beş kitap armağan edildi. Kitapların adını vereceğim, sırasıyla onları tanıtacağım: Ferit Edgü - Seçmeler, Yurdaer Altıntaş - Grafik Tasarım Çalışmaları 1952 - 2011, Yüreğimdeki Çiçekler - Mahmut Turgut’un Objektifinden Kaybettiklerimiz, Artist 2011 - Kamusal Alan ve Sanat. Bu yılın Onur Yazarı seçilen Ferit Edgü’yle yapılan bir konuşma ve onunu yapıtlarından seçmelerin yer aldığı kitap, Seçmeler adını taşıyordu. Kitapta onunla ilgili yazanlar aşağıdaki adlardan oluşuyor: Ahmet Oktay, Demir Özlü, Doğan Hızlan, Fethi Naci, Füsun (Altıok) Akatlı, Gürsel Aytaç, Mehmet Rifat, Melih Cevdet Anday, Onat Kutlar, Orhan Duru, Samih Rifat, Tahsin Yücel, Yıldız Ecevit. * * * FARUK ŞÜYÜN’ün hazırladığı kitabın başında, tasarlanan söyleşinin ipuçları veriliyor ki, okuyanı konuşmaya hazırlıyor. Edgü, bu söyleşide, bir yazar, zaman zaman da bir ressam olarak edebiyat ile resmin kesiştiği bölgeyi de anlatıyor. O yazışmalardan bir bölümü, yazarın oluşum sürecini yansıttığından okumanızı istedim: “Beni yazmaya iten okuma oldu. Okumaya itense yalnızlık, mutsuzluk. Yalnızlığın en korkuncu çocuk yalnızlığı, çocuk mutsuzluğu. Yaşadığım dünyadan kaçmak, kurtulmak istiyordum. Böylece, nasıl oldu bilmiyorum, yavaş yavaş, kendi kendime okuma yazma ve hesap(dört işlem) öğrendim. Okula gitmeden okuyor, yazıyor ve hesap yapabiliyordum. Hiç bir şeyi anlamadan, eve gelen gazeteyi (yanılmıyorsam TAN) okuyordum. Savaş yıllarıydı. Savaş haberlerini okuyordum. Babam okumaya meraklı olduğumu görünce kitap almam için para verdi, ama beni bir kitapçıya götürüp kitap seçmedi. Onu da kendim yaptım. Bu uzun ve acıklı bir öyküdür. Bir şansım oldu, hiç kötü kitap, yani piyasa romanları okumadım. Hemen hemen hiç.” Yazarın, sanatçının kimliğinin oluşmasında toplumun, dönemin belirleyiciliğini tespit açısından aşağıda söyledikleri de ayrı bir öneme sahip: “Yukarıdaki satırları yazdıktan sonra dün akşam şunları düşündüm: Her yazar, her sanatçı gibi ben de nesnel koşulların, içinde yaşadığım toplumun ve dönemin ürünüyüm. Belki bu saydıklarım içinde dönem ağır basıyor. Çünkü bende, kuşak kavramı, bugün bile, ağır basar. Hatta diyebilirim ki, eğer bir ‘aidiyet’ duygum varsa, bu kuşağımla ilgilidir. Ama dönem, kuşak (1950 kuşağı, malum) dediğimizde, o günün Türk toplumunu, siyasal koşulları göz önünde tutmak gerektir.” * * * YARIN diğer kitapları ve albümleri yazacağım.