Frankfurt'ta küçük bir gece müziği

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Frankfurt Kitap Fuarı'nın çıkış kapısında dursanız, insan yüzlerinden günün ruh grafiğini okuyabilirsiniz. Sabahki telaşların yerini durgunluk ve tedirginlik almıştır.

Yorgun yüzler, belki hüzünlü bir kitabın kapağı olabilir.

Perşembe akşamı Fuar yorgunluğunu müzik giderdi.

Palmiye Bahçesi'nde Saim Akçıl yönetimindeki Borusan Oda Orkestrası'nı dinledik. Genç flütçü Bülent Evcil, geleceğin önemli bir sanatçısı.

Orkestra, Anadolu'yu, Avrupa'yı dolaşıyor. Müziğin sponsorlarına bir kere daha teşekkür, beni Frankfurt'ta müziksiz bırakmadıkları için.

Olayın, Cumhuriyetin 75. yılı kapsamında olmasının bizden çok, yabancılar açısından önem taşıdığını burada anladım.

Güzel bir mekanda, başarılı bir Türk orkestrasını dinlemekten büyük haz duyduklarını defalarca belirttiler.

Frankfurt Başkonsolosu Şafak Göktürk, aylar önceden bu salonu hazırlamış. Diplomasinin genç, modern kimliğini onda görüyorum. İki ülkenin insanlarının sanatla anlaşacağını biliyor, bunu da uygulama alanına koyuyor.

Gecenin en mutlu insanı kimdi biliyor musunuz, orkestra şefi Saim Akçıl.

Orkestrayı başarıyla yönettiği, bu orkestrayı uluslararası bir mekanda başarılı çaldırdığı için değil.

Hayır, artık bunca yılın profesyonel müzikçisi başarıyı kanıksamıştır.

O konserdeki bir dinleyici onu çok heyecanlandırdı. O gece, onun için çok daha fazla şey ifade ediyordu.

Çünkü bir buçuk yaşından beri görmediği kızı Selen, ilk kez babasını dinliyordu.

Selen, yemekte karşımdaydı, yirmi beş yaşında güzel bir kız. Babasıyla elele, yılların hayatlarında bıraktıkları aralığı kapatacaklar.

Ne konuştular acaba? İlk cümle kimin ağzından çıkmıştı?

Karşımda sessiz bir film karesi gibi duruyorlardı. Konuşmalarını duymadım.

Mutluluk saridir bilirsiniz, belki de gecenin neşesini bu buluşma ateşledi.

*Ê*Ê*

FRANKFURT'ta saat sekize vardı mı, gece devriye gezmeye başlar. Pahalı vitrinlerin önünden geçerken, o şık kıyafetleri birilerine yakıştırırım.

Hayalimdeki bir şair bunu giyer miydi, diye düşünürüm.

Frapan bir kravatı, isyanın giyimde yansıyan bir simgesi olarak yorumlayabilirim.

Yemyeşil bir kravat. Sait Faik'in zehir yeşili dediği.

Yakası kürklü paltoları hâlâ giyen var mı?

Caddelerin sessizliğinde Nedim'in mısraını hatırladım:

‘‘Rah ola hemdemin amma o da habide gerek.’’

Evet, arkadaşınız yol olacak ama o da susmuş, uyumuş bir halde olmalı.

Sessizliğin böylesine ürkütücü güzelliğini divanda bulmak, Frankfurt'ta Türkiye'yi yaşatıyor bana.

Goethe'nin şehridir Frankfurt. Nasıl sevmem?

Goethe Caddesi'nde gezerken, bir galeride Marc Chagal'ın özgün baskıları yolumu kesiyor.

Mozart'ın Sihirli Flüt operasının renk yorumunu ondan seyretmek bir Frankfurt gecesinde benim için armağanların en unutulmazı.

Gecem birdenbire sesssizlikten çıkıp sese dönüşüyor.

*Ê*Ê*

FRANKFURT'ta yaşayan vatandaşlarımı seviyorum. Onlar Türkiye'nin coğrafyasına burayı kattılar. Türkleri onlar sevdirmiş Almanlara ve yabancılara.

Hep bunun için çabalıyorlar, yabancı bir ülkede yabancılaşmanın bencilliğine düşmemişler.

Kitap Fuarı, yarın kapanıyor. Herkes birbirine Alman Yayıncılar Birliği Başkanı'nın sözüyle hitap ediyor:

‘‘Frankfurt'ta görüşürüz.’’

Yayıncıların, yazarların Buluşma Noktası'nda veda ile vaad buluşuyor.

Nice Frankfurtlara, nice kitaplara...



Yazarın Tüm Yazıları