Şener Türkmenoğlu’nun hazırladığı Eyüp kitabının yöntem ve anlayış olarak oluşumunu doğrusu benimsedim.
Kitabın kapağındaki ad biraz uzun, ama anlamlı: Fotoğraflar Biriktirir Anıları- Eyüp- Bir Semte Gönül Vermek.
Bu tür kitaplar genellikle oranın tarihi, semtler üzerine bilgi verilerek bitirilir. Hiç kuşkusuz bir de iyi bir fotoğraf albümü eklenir.
Türkmenoğlu böyle bir kitaba babasından, dostlarından, ailelerden aldığı fotoğrafları koymuş. 1890’lardan başlayan fotoğraflar, Eyüp’ün insan coğrafyasını bütün ayrıntısıyla veriyor.
Semtleri insansız düşünemediğimden, Eyüp kitabını belki de biraz bu gerekçeyle sevdim.
Baştaki Sunuş’ta Şener Türkmenoğlu’nun yazdıkları, kitabın özelliğini, amacını anlatması yönünden ilgi çekici geldi bana:
‘Aile albümlerini açarak içindeki hayatı anlattılar. Fotoğrafın görüntüsünü sözün anlatımıyla buluşturmak istedim.’
F. Benden’in Tarihçe’sini okuyun, Eyüp’ü tanımak için.
Ziya Osman Saba’sız bir Eyüp yazısı edebi hata olur.
Toprağım’dan birkaç dize:
‘Ne kadar istiyorum, akşamleyin, ezanda,
Eski bir evde olmak, orda, Eyüpsultanda;
Bir yanda ölmüşlerim, bir yanda kalanlarım.’
Bazı semtlerin değişmez çağrışımları vardır. Eyüp’ünkiler nelerdir?..
Eyüp oyuncakları, güvercinler, leylekler...
Mimari değerlerimizi önemsemiyoruz. Eyüp kitabında; Sivil Mimari Yok Olan Yapılar sayfasındaki fotoğrafları gördüğümde, koruma kavramını ne kadar geç kavradığımızı yeniden fark ediyorum.
Ya kahvehaneler...
Buluşma, konuşma, danışma kültürümüzün şimdi kenar mahallerde kalmış mahzun mekánları.
Kahvehaneler bölümü, o semtin yaşantısının alçakgönüllü tarihi. 1921 tarihli fotoğrafta İbrahim Sarım Bey ve arkadaşlarını görüyorum. Dönemin kıyafeti ve yüzlerdeki ciddi ifadeyle.
Piyer Loti kahvehanesinin geçirdiği değişimleri fotoğraflardan, yazılardan izleyebilirsiniz. Dünden bugüne orayı tanıyanlar için ilgi çekici bir tarihçe.
Hasan Pala’nın Kahvehanesi’ne dikkat edin, sahibinin fotoğrafına baktığınızda (1943) dönemin Türk filmlerinden bir jönle karşılaştığınızı sanabilirsiniz.
Yıkılan yerleri, mesire yerlerini, karakolları gördükten, öğrendikten sonra, bence kitabın en ilgi çekici sayfalarına geliyorsunuz.
Aileler...
Bir semte kök salan ailelerin İstanbul’un rengi niteliği taşıdığını, Kargı Ailesi’ni okuduğunuzda fark edersiniz.
400 yıllık bu aile nice hukuki mücadelelerden sonra ecdat yadigárı Ümmi Sinan Külliyesi’ne kavuşmuşlardır.
Portreler bölümü Eyüp’te gömülü Sultan Reşat (Mehmet V. Reşat) portresiyle başlıyor.
Ünlü Eyüplülerden biri de besteci Mustafa Sunar.
Meydan, cadde ve sokaklar’dan sonra Eyüp’te Sosyal, kültürel ve ekonomik yaşam bölümünü okumalısınız.
Mahalle tulumbacıları da eski bir meslekten görüntüler, eski İstanbul’un insan renklerinden biri.
Çarşı esnafı, benim çocukluğumun anıları arasında kalmış bir söz. Hálá orada bu usul, bu yakınlık sürüyor.
Taksiciler bölümünü de ihmal etmeyin, kıyafetlerine, fotoğraftaki duruşlarına dikkat ederseniz, İstanbul’da bazı görgü kurallarının, inceliklerin, yaşama adabının eriyip gittiğine hayıflanabilirsiniz.
Eski İstanbul’u tanıyorsanız elbette!
Eyüp ve kültür, özellikle musikide birlikte anılır. Türk müziğinin birçok ünlü bestecisi bu semtten yetişmiştir, orada yaşayanlar da onlara vefalarını musikiyi yaşatarak gösteriyorlar.
Halkevlerine nasıl bakarsınız?
Eğer 1937’de Eyüp Halkevi Bandosu olduğunu fotoğrafla ispat edersem, Halkevleri’nin işlevini kabul ederseniz.
Eyüp’ü okuduktan sonra, oraya gitmek istedim. Gideceğim de. Yok olanlarla kalanların hüzün verici karşılaştırmasını yapmak için.
GÜNLÜK YAŞAMDAN KESİTLER
Kış günlerinde kapalı sinemalarda, yaz akşamlarında ise kuruyemişçi Hakkı Baba’ya uğrayarak bahçe sinemalarında toplanan Eyüplüler; sinema çıkışında Rıza Pastanesi’nde sohbet ederler, Şıracı Eyüp Usta’nın nefis şıra ve turşularından alırlar, el arabalarında satılan enfes dondurma, káğıt helva ve badem (Şam) tatlısından yerlerdi. İşte bütün bunlar; paylaşımcı, samimi, sevgi dolu ve engin yaratıcılıkları olan, şimdilerdeyse yaşı ortanın üstüne çıkmış bir grup Eyüplü insanımızın yaşamlarından küçük birer anekdot.
EYÜP’TE SOSYAL VE EKONOMİK YAŞAM
Önceleri dinsel ve dinlenme amaçlı bir yaşamı barındıran Eyüp bahçecilik, çiçekçilik, seramik (çini, çömlek) ve oyuncak yapımı atölyelerini kurmuş, giderek sanayi kuruluşlarıyla Osmanlı ve Cumhuriyet devrinin ticaret ve ekonomik yaşamında önemli bir işlev görmüştür.
Fetihten sonra İstanbul’a gelen ve erenlerden Çoban Baba’yı tanır mıydınız acaba? Mesleği miri kasaplıktır. Devlet tarafından Kağıthane taraflarında kendisine büyük meralar verilmiş, önceleri sarayın daha sonra İstanbul’un et, süt, yoğurt ve kurbanlık ihtiyaçlarından sorumlu tutulan ‘Saya Ocağı’nı kurmuştur. Bu ocak 1908 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.
Eyüp’ün bir diğer ekonomik değeri Feshane Fabrikası’dır. Yine Altınyıldız Fabrikası ile Bahariye Mensucat’ın bu yörede olduğunu unutmamalıyız geçmişte kalan izlerde. Silahtarağa’da kurulan termik santral, sanayinin gelişmesinde motor işlevi üstlenmiş; Feshane, Sümerbank Dokuma Fabrikası adı altında 1986 yılına kadar yaşamını sürdürmüştür.
1950 sonrası sanayinin gelişmesiyle Haliç ve Eyüp’ün kıyı çevresindeki yapılaşma kıyı şeridindeki yalıları, köşkleri birer birer ortadan kaldırmış, eskinin nostaljik dokusu sislenmiş, peşinde bizi sürükleyen şiir neredeyse kaybolmuş.
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Barış Köprüleri Toktamış Ateş-Eser Karakaş-İlber Ortaylı Ufuk Kitapları