Bütün boyutlarıyla, bütün yönleriyle ve bütün özellikleriyle bırakın yazmayı, imada bulunulsa bile, hakkında dava açılır, bıçağın sırtında günler geçirir. Cinsellikte iki kavramı karıştırıyoruz. Pornografik ile erotik arasındaki ayrım, edebiyatla kaba metni ayırt edemeyen herkesin başına gelir. Bir arkadaşımla bu konuşu tartışırken, romancının, öykücünün cinselliği yazmasındaki bir bilinçaltı sansüründen söz etti. Bazı okurlar, sevişme sahnelerini yazarın biyografisine gelip yapıştırıyorlar, kadın yazarların her şeyi yazamama korkusu belki bundan kaynaklanıyor. Edebiyatımızda cinsellik korkusu çok eski zamanlardan beri, yazarı, çevirmeni gölge gibi takip etmiştir. Anımsatmam gereken örneklerden biri, Pierre Louys’un Afrodit’i dilimize çevrildi, metin ve içindeki nü illüstrasyonlar sebebi ile uzun süren bir dava konusu oldu. Hatta Afrodit Davası kitabı çıktı. * * * TÜRK ve dünya edebiyatının seçkin kitapları da böyle bir soruşturmaya uğramışlardır. D. H. Lawrence’ın ünlü kitabı Lady Chatterley’in Sevgilisi, kendi ülkesinde bile tam metin olarak yayımlanamadı. Yanlış anımsamıyorsam ancak 1960’larda mahkeme yayınlanabilir kararını verdi. Kendi dillerinde, ülkelerinde cinselliğin katı algılanması yüzünden yayınlanmayan başka kitaplar da var. Yıllar önce birçok İngilizce ve Fransızca kitabın tam metnini yayınlayan bir yayınevi vardı: Olympia Press. Yakın tarihimizde usta, iyi yazarların kitapları kovuşturma geçirdi. Enis Batur’un sevdiğim kitabı Elma’ya Courbet’nin bir resmi yüzünden dava açılmıştı. Kitabın başına Batur, Orhan Veli’nin bir dizesini koymuştu: “İçinde kötülüğü yok, biliyorum.” Sel Yayıncılık’ın yayımladığı Cinsel Kitaplar dizisinin bazı kitapları hakkında da yakın zamanda dava açılmış ve bundan birkaç ay önce aklanmıştı. Mehmet Ergüven’in beğendiğim deneme kitabı Pusudaki Ten de bir hukuk savaşı vermişti. Elbette bu listeye Sudaki İz konulmazsa liste eksik kalır. * * * YAZARLARIN kahramanlarını aynı özgürlükte yazmalarını diliyorum. Her zaman bu özgürlüğü savunurum.