Batılı ve Doğulu gezginler İstanbul’u nasıl görüyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
İstanbul hakkında yazılan her yazı, bu kentin değişik güzelliklerini ortaya çıkarır.
Batılı gezginler İstanbul’u nasıl görüyor, peki Doğulu yazarlar bu şehri nasıl anlatıyor? İki ayrı cilt, bu şehir için ilgi çekici saptamaları, tasvirleri içeriyor. Batılı Gezginlerin Gözüyle İstanbul’u hazırlayan Sefa Kaplan, Önsöz Yerine’de kitabın özelliğini tanıtıyor: “Bu kitabın amacı, Busbecq’den başlayarak Cumhuriyet dönemine uzanan bir zaman dilimi içerisinde Batılı gezgin ve devlet adamlarının İstanbul’u ve geldikleri dönemdeki İstanbul halkını nasıl algıladıklarını ortaya koymak. Bunu yaparken de, yaklaşık 500 yıllık bir tarihsel perspektif oluşturmak. Böylece, kentimizde hangi sorunların 500 yıldır sürdüğünü, hangilerinin zaman içinde gündemden kalktığını, hangi gelenekler muhafaza edilirken, ne tür geleneklerin tarihe karıştığını toplu halde görmenin mümkün olabileceği kanaatindeyiz. Hiç şüphesiz, İstanbul’u anlatan yazarların önemli bir kısmının ‘oryantalist’ bir zihniyetin gerisinden kente ve kentte yaşayanlara baktıklarını göz ardı etmiyoruz. Yeri geldiğinde bu tür ayrıntılara da dikkat çekmeye çalıştık.” Bu kitapta ünlü yazarların İstanbul hakkındaki görüşlerinin önemi, İstanbul odağında bir imparatorluk değerlendirmesi yapmalarıdır. Böylece, günlük yaşamın izini sürerek birçok şeyi anlamak, algılamak mümkündür. Söz konusu isimleri bir sıralamak, İstanbul’un etkisiyle büyülenen ünlü isimleri gösterecektir: Ogier Ghiselin de Busbecq, Salomon Schweigger, Antoine Galland, Tournefort, Lady Montegu, Baron de Tott, D’ohsson, F.Rene de Cheteaubriand, Alphonse de Lamartine, Miss Julie Pardoe, Hans Christian Andersen, Gerard de Nerval, Dr. Phlipp Anton Dethier, Teophile Gauthier, Herman Melville, Edmondo de Amicis, Knut Hamsun, Claude Ferrere, Pierre Loti, Ernest Hemingway. Sözgelimi, bizde Açlık romanıyla tanınan Knut Hamsun’un yazısı, ilgi çekici bir kurumun yerini irdeliyor: “Daha işin başında Rum benim güzergâhı değiştiriyor ve balık pazarını atlıyor. Bugün balık pazarı açılmazmış. Beni balık pazarının her gün açık olmadığına mı inandırmaya çalışıyor? Ekseriyetle her gün açıktır. Ama bakın bugün cumartesi ve cumartesi açık olmayan pek çok yer var. Bugün Yahudilerin tatilidir, deyiveriyor. Konstantinopel’in balıkçıları Türkler değil mi, diye itiraz ediyorum. Rum şöyle cevap veriyor: Sözüme itimat edin, bugün açık olmayan pek çok yer var. Meselâ eski kıyafetlerin satıldığı dükkânların sahibi Yahudilerdir, bugün de onların tatilleri olduğundan o dükkanlar kapalıdır. Balık pazarı ile eski kıyafetlerin satıldığı dükkanların ne alakası var şimdi? Bizim Rum’la konuşup anlaşmak imkansız. Daha şimdiden beni gezip görülmeye değer iki yeri görmekten mahrum etti. Tütüncü dükkanlarını es geçerken, beni refakatçimden dolayı oraya götüremeyeceği yalanını uydurdu. Uzun lafın kısası bizi büyük bir zevkle tütün çubukları pazarına götürdü. İşin aslı şudur ki, bütün otel rehberleri Kapalıçarşı’da dolaştırdıkları kurbanlarının sırtından para kazanmakta, her alışverişten komisyon almaktadırlar. Bizim balık pazarında ne alışverişimiz olabilirdi ki? Yahudilere gidip de, birkaç eski kıyafet satın almış olsaydık bile, bunun komisyonu ne kadar tutardı? Halbuki çubukların satıldığı pazardaki imkânlar bambaşkaydı.”
ŞARK PENCERESİNDEN İSTANBUL
Doğulu Yazarlar Gözüyle İstanbul kitabında ise, Hareket Halinde Bir Şehir üzerine yazarlar saptamalarını, yorumlarını yazmışlar. Bu ciltte, Türk okurunun yakından tanıdığı, kitaplarını okuduğu, Jamal Mahjoub, Adonis gibi isimlerin yanı sıra İran Araştırmaları ve Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü Hamid Dabashi, Hintli yazar ve eleştirmen Shamsur Rahman Faruqi ve Mısırlı yazar Gamal Gitani gibi önemli isimler yer alıyor. İstanbul’u yakından tanıyan ünlü şair Adonis, bu kenti ustaca tasvir ediyor: “...İstanbul, adeta tek bir toprak parçası veya tek bir ‘ev’ gibi, Doğu ile Batı’nın her adımda iç içe girdiği, açık bir ufuk olarak görünür. Tektanrı öncesi dönemi, Bizans’ın Hıristiyan tektanrıcılığını ve Avrupa tarih ve kültürünü bütün boyutlarıyla kucaklar İstanbul. Türk İslam’ını nesnel olarak Batı modernitesi ile bağlar ve onu İslam Dünyası’nın en kendine özel modeli haline getirir. (...) Yürüdüm, dikkat ettim, gözlemledim, konuştum. Bir an, zaman duygusunu nasıl yitirdiğimi anlamadım. Zamanın yorgun düşürdüğü ve uykusuz bıraktığı, zamanda ve zamandan yorulan ve uykusuz kalan ben! Etrafımdaki her şey, uğradığım her yer şaşırtıcı, kışkırtıcı, heyecanlandırıcı ve iştah açıcı. İşte böyle, sürekliliği unuttum ya da bütünleştim onunla. Bir anın sonsuzluk, bir günün de bir andan daha kısa olduğunu düşündüm. Kendimi bu şehir gibi hissettim. Bir yanağım Doğu’ya, diğeri Batı’ya yönelmiş olarak evrene bakıyorum. Adeta önümde bir kıta açılıyor ‘ne Doğu, ne Batı.’ İnsan coğrafyasıyla ilgisi yeryüzü coğrafyasından fazla olan bir başka âlem daha var bu şehirde. Bu, ilk öğretmenlerimizden birinin dediği gibi içinde büyük bir âlem barındıran ‘küçük bir gezegen’dir.” İstanbul’u bu yazılardan sonra tarihi içinde yeniden seveceksiniz, gözden kaçırdığınız özellikleri, güzellikleri yeniden keşfedeceksiniz.
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
Selim İleri Ayışığı Everest Maxim Chattam Gaia Teorisi Doğan Kitap Ergun Kocabıyık Dolaylı Hayvan Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi John Covel Bir Papazın Osmanlı Günlüğü Dergâh Yayınları Ahmet İsvan Köprüler, Gelip Geçmeye İş Bankası Kültür Yayınları