Anne Türkler geliyor! Hayal mi? Gerçek mi?

BİZ kendimize nasıl bakıyoruz, yabancılar bize nasıl bakıyor ve bizi nasıl görüyor?

Bu ne zaman sorulmaya başlandı? Batılılar, bizim hakkımızda nesnel bir değerlendirme mi yapıyorlar, yoksa kafalarındaki, hayallerindeki önyargılarla doldurulmuş bir bilinçaltının ürünü mü yazdıkları.

Özlem Kumrular’ın yayına hazırladığı Dünyada Türk İmgesi, bu sorulara yanıt getiren yazıların toplamı.

Değişik yazarlar, araştırmacılar Osmanlı’dan beri Türklerin kimlikleri hakkında kafa yormuşlar. Kimi bilimin soğukkanlılığı ile kimileri duygularının yönlendirdiği düşüncelerle. Kimileri de Batı’yı günahlardan arındırıp hepsini Doğu’ya yüklemenin iç huzuruyla(!).

Türk imgesi ile yazılar, araştırmalar, izlenimlerin geniş bir coğrafyası var. Her coğrafyadaki insanların bakışı arasındaki fark, imgenin ülke insanlarına göre değişimini de simgeliyor.

Ne var ki dışarıda yaşayanların saptadıkları imge/imgelem ile içeride yaşayan yabancıların imge kavramları arasındaki farklılık da başka bir çeşitlemeyi getiriyor.

Dünyada Türk İmgesi’ne baktığınızda, yabancı yazarlar ile Türk incelemecilerin, araştırmacıların çalışmaları, bizim bir yargıya varmamız konusunda değişik, bazen karşıt bir malzeme yığınını oluşturuyor.

Buna karşılık, Türk yazarlar arasındaki karşıtlık da başka bir zenginlik açısı olarak yorumlanabilir.

Özlem Kumrular, Sunuş’ta yazıların genel havası konusunda bilgilendiriyor bizi:

‘Bugün İspanya’da ardında elli yıllık bir yaşam bırakan pek çok insan çocukluğunda, Türkler geliyor diye korkutulduğunu ve bu tehditle kendilerine her şeyin yaptırılabildiğini belirtir. Büyük bir ihtimalle kökü 16. yüzyıla kadar uzanan, Mama i Turchi, yani Anneciğim Türkler! ünlemi, İtalya’da olduğu gibi Franco dönemi İspanyası’nda da tüm tazeliğini koruyan bir korkunun ifadesiydi. Türk adının coco (umacı) ile eş anlamlı tutulması son yirmi-otuz yıla kadar yaşayan trajik bir gerçektir.’

Türk imgesine sadece yabancılar açısından bakan yazıların bir toplamı değil kitap.

Acaba Osmanlı buna nasıl bakıyordu. Hakan Erdem’in Osmanlı Kaynaklarından Yansıyan Türk İmaj(lar)ı konuya, imgeye dahilden bir bakış olarak ilginizi çekecektir.

Alain Servantie’nin Batılıların Gözünde Türk İmajının Getirdiği Değişimler, tarihi süreç içinde bir imajın değişmesinin nasıl ağır bir algılama geçirdiğini de göstermektedir.

Yazıdan bir örnek verelim:

Avrupa Komisyonu, 1976’da birliğin o zamanki dokuz üye ülkesinde yaptığı bir araştırmada, ‘Avrupa Birliği’ne yakın gelecekte girmesini istediğiniz başka ülkeler var mı? Varsa hangileri sorusuna, ankete katılanların % 50’si hiç tereddütsüz İsviçre, % 44’ü İspanya, % 39’u Avusturya yanıtını verirken, Türkiye yanıtını verenlerin oranı yalnızca % 10’du’

Yazar, bugünkü sonuçla bu sayıları karşılaştırdığında imajın değişim grafiğini vermiş oluyor.

Buradaki bir takım incelemelere baktığınızda, ‘Batı pornografisinin vebali Doğu’nun sırtına yüklenmektedir.’

Göbek dansını yabancıların bir anlatışı vardır ki, bunu fuhuşa davet olarak yorumlamaktadırlar. Onun ötesinde batılı birçok yazar da çizgi romanlardan esinlenerek bu kitapları yazdığı iddiasını ortaya atmakta, bu konuda Doğu’dan yararlanıldığını iddia etmektedir.

Batılıların ikiyüzlü oldukları ortadadır.

Karagöz gösterilerini iğrenç, utanç verici, müstehcen diye kötüledikleri halde bu gösterileri hiç kaçırmadıkları biliniyor.

Şimdi bütün bu Türk, yani daha geniş deyimiyle ‘Türk’ imgesi, doğu imgesi nasıl bir anlayışın sonunda ortaya çıkmış, kabul görmüştür.

Bunlar gerçeğe yakın gözlemler midir, yoksa kendi kişisel fantezilerinin süslediği bir dışavurum mu? Bunu tam anlamıyla yanıtlamak mümkün değil, çünkü ikisi de birbirine karışmış, birbirini etkilemiş durumda.

Bir başka açıdan bakıldığında, bu gerçeklerin sanat eserine nakledilmiş hali olabilir.

Türk imgesi üzerine ileri sürülen düşünceler, çok farklı ve birbirine karşıttır, bir yazara göre, arşive dayanmayan, farklı ideolojik ve dini kaynaklara dayandığından elbette birbirine karşıt tezler de bulunacaktır.

Dünyada Türk İmgesi kitabında iki makaleyi arka arkaya okursanız, iki ayrı düşüncenin, iki karşıt görüşün odağında kendi tarafınızı seçebilirsiniz.

Bu yazılardan birisi Bozkurt Güvenç’in Kimlik, İmaj ve Türk İmajı yazısı, diğeri de Halil Berktay’ın Birinci Lig ile Üçüncü Lig Arasında Yüksek Uygarlıklar: Küme Düşme Korkusuna Osmanlı-Türk Reaksiyonu.

Bu tür bir eksen çevresinde hazırlanmış kitapların, benim için en önemli özelliği, okuru bir düşüncenin esiri etmemesi, ona kendi fikrini oluşturma fırsatını tanımasıdır.

Dünyada Türk İmgesi, gerçekten okunup, üzerinde düşünülmesi gereken yazılardan oluşan bir kitap.

Biz Türkler neyiz, tarih sürecindeki bize bakışlar neydi, biz kendimize nasıl baktık, nasıl bakıyoruz, nasıl bakmalıyız sorularına cevap olacak çok iyi malzeme var.

Doğrusu düşüncelerinizi yeniden gözden geçirmenize sebep olacak güçte çalışmalar toplamı.

KİTAPTAN

Üç filmde Türk imajı

Arabistanlı Lawrence

1962 yapımı, David Lean’in yönettiği film, en iyi film Oscar’ını kazanmasının yanı sıra, yedi Oscar ödülünden altısını almıştır. Bunun neticesinde filmin geniş bir kitleye ulaşmasından dolayı, görüntülenen Türk imajının aktarılması ve etki bırakması açısından önemli olmuştur. 1. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz casus T. H. Lawrence’ın Arap Yarımadası’ndaki halkları Osmanlılara karşı kışkırtmak ve ayaklandırmak için buraya gelmesinin ardından gelişen olaylar filmin ana konusudur. Olay örgüsü içerisindeki söylem Türklerin düşman, istilacı, özgürlük düşmanı hatta tecavüzcü olduğu yönündedir.

Topkapı

Topkapı’da oryantalist tavır özellikle mekán üzerinden işlenir. Filmde aktarılan mekánlar Türkiye’nin turistik yüzü ve Batı’nın algıladığı çehresidir. Turistik yansımalar hamamlar, cumbalı evler, çarşaflı ve köylü kadınlar, arnavut kaldırımlı sokaklar, Hilton Oteli, Boğaziçi ve tabii ki Topkapı Sarayı’nı içeren görüntülerde yer alır. Bunun yanı sıra, Batı’nın Türklerle ilgili düşüncelerini aktarma anlamında, filmin başrol oyuncusu aktrist Melina Mercouri’nin sözlerine yer vermekte yarar vardır:

İstanbul beni büyülüyordu. Bir kez daha uluslararası nefretin temelinde olan boşluğu gördüm. Evvelden beri Yunan ve Bulgar çocuklara Türklerin düşman olduğu öğretilir. Oysa İstanbul’da bunun çok saçma olduğunu ve onlarla dost olunabildiğini gördüm.

Geceyarısı Ekspresi

Filmde tehlikeli bir mekán olarak yansıtılan Türkiye’nin gerçeklere ve yoruma açık bir sunumu, Hayes’in cezaevinde maruz kaldığı işkence ve tecavüzlerin anlatımı, sürekli Hayes ile uğraşan ve ona tecavüz eden başgardiyan Hamit, sinemanın ilk dönemlerindeki kötü Doğulu tiplemesinin bir versiyonu olarak aktarılır. Geceyarısı Ekspresi, Türk imajını olumsuz yönde yapılandıran başyapıtlar arasındadır. Filmin olay örgüsünde suçlu karakter Billy Hayes kahramana dönüşürken ‘barbar Türk’ imajı yıllar boyu belleklerde yerleşecek şekliyle öne çıkmıştır. Dahası, filmin senaryo yazarının ünlü yönetmen Oliver Stone ve yönetmeninin Alan Parker gibi sinemacılar olması ne yazık ki bu filmin sinema tarihindeki önemini hep korumasını sağlamaktadır. Filmde oryantalist bakış açısıyla dar sokakların, hamamların, kara çarşaflı kadınların, Doğu tiplemesini içeren insan ve mekán manzaralarının görüntülere sızdırılması ihmal edilmez.


DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ


İlhan BerkKuşların Doğum Gününde Olacağım YKY

Emine Gürsoy Naskali/Halil Oytun AltunHapishane Kitabı Kitabevi

Selim İleriKar Yağıyor Hayatıma Doğan Kitap

Gore VidalYaratılış Literatür

Pelin ÖzerLatife Tekin Kitabı Everest
Yazarın Tüm Yazıları