İşlem genel anestezi altında uygulanır. Göbek içinden 1 cm’lik kesi yapılarak karın boşluğu, 3–4 litre karbon dioksit gazı verilerek şişirilir. Ardından göbekten girilerek karın içerisine kamera sistemine bağlı bir optik sistem yerleştirilir. Daha sonra kasık bölgelerinden açılan iki delik yardımıyla operasyon gerçekleştirilir.
Laparoskopi ameliyatı kimlere yapılır?
Genel durumu operasyona elverişli olan herkese laparoskopi yapılabilir. Ağır solunum veya kalp problemleri olanlarda işlem sırasında baş aşağı pozisyon kullanıldığından laparoskopi operasyonu tercih edilmez.
Laparoskopi ameliyatı açık ameliyata göre avantajlı mıdır?
Bu tekniğin, klasik açık cerrahiye göre pek çok avantajı vardır. Laparoskopi ile ilgili en sık sorulan sorulardan birisi kozmetik bir problem oluşturup oluşturmayacağıdır. Operasyonlar geniş kesi yapılmadan gerçekleştirilmektedir. Ciltte estetik açıdan rahatsız eden bir iz bırakmaz. Laparoskopi ameliyatları sonrası iyileşme daha kolay ve çabuk, karın içerisinde operasyona bağlı yapışıklıklar daha az olmaktadır. Karın içinde gözlenmesi en zor bölgeler laparoskopi yöntemiyle rahatlıkla görülebilmektedir. Ağrı kesici kullanma ihtiyacı fazla değildir. Ameliyatlar sonrası hastanede kalış süresi oldukça kısa olup hasta 1-2 hafta içerisinde işine dönebilmektedir. Bu süre açık ameliyatlarda 6–7 haftayı bulmaktadır. Kan nakli ihtiyacında azalma olur. Aşırı kilolu hastalarda operasyon açık ameliyata göre daha kolay olmaktadır. Karın açılmadığı için iltihaplanma ve kesi yeri fıtığı görülme riski çok azdır.
Laparoskopi ameliyatı komplikasyonları nelerdir?
Laparoskopide de birtakım komplikasyonlar görülebilir. Cerrah ne kadar tecrübeli ise komplikasyon oranları o kadar azalır. Teleskopun ve trokarların karın içine sokulması sırasında büyük damar ve barsak yaralanmaları olabilir. Cerrahi müdahale esnasında ise barsak, idrar torbası, idrar yoları ve damar yaralanmaları görülebilir. İşlem sırasında her an için açık cerrahiye geçme olasılığı mevcuttur. Bu konularda hasta muhakkak bilgilendirilmeli ve onayı alınmalıdır.
Pandemi hepimize anlattı, şimdi gayet iyi anlıyor ve 7’den 77’ye hepimiz aynı şeyi söylüyoruz: Gerçekten nerde o eski günler, o eski bayramlar?
Bayramlar bize bir araya gelme, senede bir kez olsun uzakta olan yakınlarımızı görme ve beraber vakit geçirme fırsatını sunuyordu. Ama geçen sene olduğu gibi bu sene de sevdiklerimizle bir araya gelme, beraber kutlama, yeme-içme, eğlence, el öpme, harçlık, şeker, çikolata gibi bayram denince akla ilk gelen aktiviteler olmayacak, olamayacak. Küçükler, kendilerini şımartacak büyüklerle bir araya gelemeyecek. Oysa bizler bayramlarda mezardaki sevdiklerimizi bile yalnız bırakmaz, onlara da uğrardık. Meğer ne güzel, ne tatlı ve özgür bir hayatımız varmış.
Elden bir şey gelmeyeceğine ve hepimizin toplum sağlığı için kurallara uymamız gerektiğine göre duygusal değil, gerçekçi davranmalıyız. Pandemi varsa biz de başka yollar ve çareler buluruz. “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” ilkesinden yola çıkarak çözüm üretebiliriz.
Pandeminin bayram coşkusunu ve ruh sağlığımızı bozmasına izin vermeyeceğiz. Peki neler yapabiliriz?
1. Bir arada olmasak da bayram yine bayram. Her bayramda erkenden kalkıp hazırladığımız kahvaltı sofralarımız, el öpme ve harçlık merasimi özellikle çocuk olan evlerde elbette devam edecek.
2. İletişim çağındayız, herkesin elinde akıllı telefon. Bayram görüşmelerini görüntülü olarak yapabilir, sevdiklerimizle bu şekilde bayramlaşabiliriz.
Özellikle kronik hastalığı olan kadınlarda, gebelik öncesi hastalığın kontrol altına alınması ve ilaç tedavisinin ona göre değiştirilmesi veya ayarlanması sağlıklı bir gebelik süreci için şarttır. Aksi takdirde hem annenin hem de bebeğin durumu riske atılmış olur. Bazen de farklı nedenlerle ilaç kullanılırken hamile kalınması durumunda bebekle ilgili olumsuzluklar olabilmektedir.
Plansız gebeliğin en önemli nedeni korunmamak veya etkin bir doğum kontrol yöntemi kullanmamaktır. Çoğu çift geleneksel dediğimiz yeterince etkin olmayan yöntemlerle gebelikten korunmaya çalışmaktadır. Bu yöntemlerde başarı şansı düşük olduğu için plansız gebelikler oluşabilmektedir.
Günümüzde kullanılan ve plansız gebeliği önleyen pek çok modern doğum kontrol yöntemi vardır. Modern doğum kontrol yöntemleriyle ilgili çiftlerin en büyük çekincelerinden biri bunların kısırlığa yol açma korkusudur. Özellikle doğum kontrol hapı kullananlarda bu endişe sıklıkla görülmektedir. Ama bu endişe yersizdir. Çünkü böyle bir durum söz konusu değildir. Çok uzun dönem hap kullanımda adette azalma, sürede kısalma gibi etkilerin olması normaldir, ilaç kesildikten sonra birkaç ay içinde normal düzen geri dönmektedir. Bu tip ilaçlar genelde adet düzenleyici ve hormon bozukluklarının tedavisinde kullanıldığından, ilaç kesildikten sonra tekrarlayan sorunlar ilaçtan kaynaklanıyor gibi algılanmaktadır.
En fazla bilinen modern yöntemler doğum kontrol hapları, prezervatif ve rahim içi spirallerdir. Ancak bunların dışında yeterince bilinmeyen pek çok yöntem mevcuttur. Pek çok alternatif yöntemin olması, kişisel farklılıkların dikkate alınması, kişiye özel planlama yapılması açısından uygundur. Çünkü her yöntemin kendince avantaj ve dezavantajları, yan etkileri vardır, her yöntem herkese uygun olmayabilir. Örneğin sigara içenlerde, ailesinde emboli-pıhtılaşmayla ilgili sorun olanlarda, memede kist/kitle olanlarda doğum kontrol hapları önerilmez. Bu nedenle uygun yöntem için mutlaka bir doktora danışılarak karar verilmelidir.
Haplara benzer şekilde hormon içeren iğneler, kola cilt altına takılan implantlar ve hormon salgılayan vajinal halkalar vardır. Doğum kontrol iğneleri ayda bir veya 3 ayda bir uygulandığından kullanım kolaylığı vardır. Aynı şekilde kola takılan implantlar 3 yıl boyunca korunmada etkilidir. Vajinal hormon salgılayan halkalar da aylık kullanım için uygundur.
Ülkemizde sık kullanılan korunma yöntemlerinden birisi de spiral yani rahim içi araçtır (RİA). Esnek bir materyalden yapılan rahim içi araçlar, rahmin içine yerleştirildiğinde tipine göre bakır veya hormon salgılayarak gebeliği engeller. RİA takıldığı anda etkisi başlar, çıkarılırsa etkisi hemen geçer. %99 oranda gebelik önleyici etkisi vardır. RİA tipine göre koruyuculuk süresi 5-10 yıl arasında değişir.
Bunlardan başka erkeklerin kullandığı prezervatife benzer kadınlar için de kondom vardır. Bunlar ilişki öncesi vajinaya yerleştirilir ve spermlerin geçişine engel olur. Yine diyafram denen çanak şeklinde rahim ağzına takılarak korunmayı sağlayan aletler de vardır. Spermisid denilen, spermleri öldüren fitillerle beraber kullanıldığında bu yöntemlerin etkinliği çok yüksektir.
Gebelik anlamında çok yüksek risk taşıyan, hamile kalması kesinlikle yasak olanlarda sterilizayon (kısırlaştırma) ile ilgili cerrahiler yani tüplerin bağlanması ameliyatı uygulanabilir. Standart yöntemleri kullanamayan ya da bu yöntemlerin uygun olmadığı kadınlarda da tüplerin bağlanması düşünülebilir. Tüplerin yeniden açılması güçtür, bu nedenle karar verirken acele edilmemeli ve emin olunmadıkça yapılmamalıdır. Bağlanmış tüplerin açılması %50 geri dönüşümlüdür, ancak tüplerin açılması için yeniden ameliyat olunması gerekir.
"Gebelikte oruç tutulur mu?"
Öncelikle gebelik süresi boyunca dengeli bir şekilde beslenme ve sıvı alma konusu oldukça önemli bir durumdur. Hamile olduğunu bilen bir kadına doktoru genellikle şu öneride bulunur: Az az ve sık bir şekilde organik beslen, kesinlikle ara öğünlere yer ver ve günde ortalama 1.5 ya da 2 litre kadar su tüket. Çünkü gebelik süresince annenin yükü 1.5 kat artar, hem kendine, hem de bebeğe bakmak durumundadır. Bu nedenle gebelik boyunca kan şekeri ve tansiyon düşmeye oldukça meyilli olur. Oruç tutan bir anne adayı ise bu beslenme önerilere tam olarak uyamaz. Yetersiz kalori ve sıvı alımına bağlı şeker ve tansiyon düşüklüğü oluşabilir.
Yetersiz kalori alınırsa neler olabilir?
Hamileyken yetersiz bir şekilde kalori alınır ise annenin kan şekeri düşebilir, bu durumda vücut yağ yakmaya başlar. Yağ yakılması annede kanda keton seviyelerinde artışa neden olur. Bu erken gebelikte bulantı-kusma şikayeti fazla olan gebelerde de görülebilen bir durumdur. Böyle durumlarda anne adaylarına ilaç ve serum tedavisi uygulanır. Bu nedenle hamilelikte uzun süre aç kalmak önerilen bir durum değildir. Uzun süre aç kalındığı takdirde kan şekerinin düşmesine bağlı halsizlik, baş ağrısı, baş dönmesi, titreme, mide bulantısı ve kusma gibi sorunlar görülebilir. Kanda keton seviyesinin artması bazen bebek gelişimini olumsuz etkileyebilir.
Yeteri kadar sıvı alınmazsa
Yetersiz bir şekilde sıvı alınırsa annenin dolaşım ve kan hacminde azalma görülür. Bu durum sonucunda da düşük tansiyon, halsizlik, baş dönmesi ve çarpıntı meydana gelir. Bebeğe gidecek olan kanda bir miktar azalma ve buna bağlı olarak da bebeğin büyümesinde yavaşlama olabilir. Uzun süre aç ve susuz kalmak bebeğin suyunda azalmaya neden olabilir.
Uzun süre aç kalmanın bebek için ne gibi zararı olur?
Literatürde açlığın gebelik üzerindeki etkilerinin araştırılmasıyla ilgili bilimsel çalışma oldukça kısıtlıdır. Çünkü gebe olan bir kadının çalışma için kasıtlı bir şekilde aç bırakılması etik olarak doğru bir şey değildir. Ancak eskiden yaşanan bazı olaylardan sonuç çıkarılmaktadır. Örneğin 2. Dünya savaşı sırasında 1944-1945 kış döneminde Nazi Almanya'sının Hollanda’yı istila etmesi ve gıda dağıtımını engellemesi sonucu yaşanan 5 aylık bir şiddetli kıtlık ve açlık dönemi (Hunger winter) vardır. Açlık ve kıtlık nedeniyle 22 bin kişinin öldüğü bu dönemde gebe olan ve doğum yapan kadınlar üzerinde yapılan değerlendirmeler ve çıkarılan sonuçlar var. Kıtlık döneminin başlangıcında günlük 1000 kalorinin altında, sonuna doğru günlük ortalama 580 kaloriyle beslenen gebe kadınların çocuklarında belirgin bir sorun saptanmamış, sadece doğum kilosunda yaklaşık 100 gr’lık bir azalma olduğu görülmüştür. Ancak devamında yapılan uzun dönem incelemelerde anne karnında yaşanan malnutrisyonun bu bebeklerin ileriki hayatlarında, 40-50’li yaşlardan sonra diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları riskini artırdığıyla ilgili bulgular elde edilmiştir.
Öncelikle adette pıhtı görülmesi genellikle fazla kanamanın belirtisidir. Regl dönemlerinde kanama bazı aylarda daha az, bazı aylarda daha çok olabilir. Özellikle adet gecikmesinin olduğu aylarda kanama normalden yoğun olabilir. Ancak adet kanamasında genelde pıhtı görülmez veya çok minik pıhtılar olur. Bu şekilde olan kanalarda, ciddi bir sorun düşünülmez. Ama beraberinde ağrı, aşırı, parçalı-pıhtılı kanama varsa, kanama süresi ve miktarı her zamankinden farklıysa doktora başvurulması, nedeninin araştırılması, destek ve bilgi alınması gerekir.
Adet kanının pıhtılı gelmesi bazı kadın hastalıklarının işareti olabilir.
Adet kanının pıhtılı gelmesi, yani yaklaşık demir para büyüklüğünde pıhtıların olması kanamanın çok olduğunun göstergesidir. Her adet döneminin bu şekilde olması yoğun kanama ve buna bağlı kansızlığa yani demir eksikliği anemisine işarettir. Bu şekildeki yoğun kanama genelde hormon bozukluğu, myom, rahim içi polip, iltihap ve adenomyozis gibi kadın hastalıklarından kaynaklanır. Bazen de gebelikten korunma amaçlı takılan spiraller yoğun kanamaya neden olur. Bazı iyi ve kötü huylu hastalıkların ilk bulgusunun aşırı kanama veya pıhtılı kanama olabileceği de akıldan çıkarılmamalıdır.
Fark edilmeyen düşükler pıhtılı kanamaya neden olabilir.
Hamilelik sürecine hazırlık için kadın vücudu, kendini hazırlar ve rahmin duvarları kademeli bir şekilde değişim gösterir, kalınlaşır. Böylece cenini destekleyecek şekilde hazırlık yapmış olur. Ancak gebelik sağlıksızsa erken dönemde düşükle sonuçlanır. Bu gibi durumlarda kısa süreli adet gecikmesi olduğundan hastalar gebe olduğunu fark etmezler ama normalden fazla, pıhtılı kanama yaşayabilirler. Et parçası veya zar şeklinde bir şeyler düşürdüklerini söylerler. Çok erken düşük olduğu için bu gebelikler ultrasonda görülmez, kan testinde çıkar.
Ergenlik dönemindeki pıhtılı kanama, kan hastalıklarının belirtisi olabilir.
Özellikle ailesinde kanama-pıhtılaşma bozukluğu olanların ergenlikte adet durumu kontrol edilmelidir. Bu genç kızlarda kanamayla ilgili benzer genetik sorunlar ve yoğun kanama olabilir. Bazı ilaçlar özellikle kan sulandırıcı ilaçlar ve bitkisel ilaçlar aşırı ve pıhtılı kanamaya neden olabilir. Tüm bunların gözden geçirilmesi gerekir.
Menopoza girmiş bir kadında kanama olması normal değildir.
Genital Siğil Tam Olarak Nedir?
Genital siğiller kadın ya da erkeklerde meydana gelen cinsel yolla bulaşan hastalıklardandır. Bu siğillere neden olan HPV isimli bir virüstür. İşte Genital siğil, HPV denilen bu virüsle oluşan enfeksiyonun bir belirtisidir. HPV’nin farklı alt tipleri vardır. Bunların bazıları genital siğil oluşumuna neden olurken, bazıları da genital kanserlere, özellikle kadınlarda rahim ağzı kanserine neden olabilmektedir.
Genital Siğil Hangi Sebepler ile Meydana Gelmektedir?
Genital siğiller genelde cinsel yolla bulaşır, yani çiftlerden birinde bulunması sebebiyle diğerine geçer. Çoğu kişide herhangi bir bulgu oluşturmadığından, kişi bu hastalığı taşıdığını bilmez ama eşine veya beraber olduğu kişiye bulaştırır. Bağışıklığı iyi olan kişilerde bu virüs birkaç yıl içinde vücuttan temizlenir ve yeniden bulaşma olmazsa hiç geçirmemiş gibi olurlar. Bazı kadınlarda ise virüs vücutta uzun dönem kalıcı olur ve zamanla rahim ağzında anormal hücre gelişmesine neden olur. Bu anlamda en fazla risk taşıyan kadınlar; cinsel yaşama erken yaşlarda başlayanlar, ömür boyu birden fazla partneri olanlar, bağışıklık sisteminde sorun olanlar, bağışıklığı azaltan ilaç, sigara, alkol vb şeyleri kullananlar, HPV dışında diğer cinsel yola bulaşan hastalığa sahip olanlardır.
Genital Siğil Belirtileri Nasıl Oluşur, Belirtileri Nelerdir?
Genital siğilin bazı belirtileri vardır. Bu belirtilere göz atacak olursak bunlar şu şekilde sıralanabilirler;
Genital bölgede karnabahar gibi veya et benine benzeyen lezyonlar yani siğiller,
Kadınlarda vajinal akıntı, kaşınma, yanma, kanamalar,
Adet sancısı genelde kasıklarda hissedilir, kişide halsizlik durumu ortaya çıkar, beraberinde baş ağrısı, mide bulantısı, bacaklarda ağrı ve uyuşma, bele ve sırta vuran ağrılar ve vücutta kramplar olabilir. Bazen o kadar şiddetli olur ki apandisit, kist patlaması gibi karın içi cerrahi sorunlarla karıştırılabilir.
Şiddetli adet sancısı önemli bir hastalığın belirtisi olabilir
Adet sancısı bazı kadınlarda hiç olmaz. Ama çoğu kadında adet zamanında hafif kasık ağrısı tarzında ağrılar olabilir. Bu ağrılar rahmin kasılmasıyla ilgilidir ve normaldir. Adetin hafif ağrılı olması kadında normal yumurtlama olduğunun da göstergesidir. Ancak şiddetli, kişiyi işinden-gücünden alıkoyacak kadar fazla ağrı varsa bu durum genelde altta yatan başka bir sorunun belirtisidir, bu şekilde ağrılı adet gören kadınlarda nedenine yönelik araştırma yapılması gerekir. Genelde şiddetli adet sancısı olan kadınlarda endometriozis, adenomyozis, kronik enfeksiyon, myom, polip, rahim ağzında darlık gibi bir sorun bulunur.
Adet sancısına ne iyi gelir?
Basit adet sancılarında vücudu sıcak tutmak, kasıklara ve karna sıcak su torbası koymak genelde rahatlama sağlar. Sağlıklı ve hafif yemekler yemek, bulantı yoksa bol su içmek ve dinlenmek ağrıyı hafifletecektir. Bazı yiyecek ve içeceklerin düzenli tüketilmesi adet sancısına iyi gelebilir. Süt ve süt ürünleri, balık, ceviz, fındık, yağlı tohum ürünleri, yeşil-kırmızı sebzeler, kırmızı-mor renkli meyveler, rezene, kekik ve papatya çayı gibi bitki çayları, muz, maydanoz gibi yiyecek ve içecekler bunlardandır. Düzenli egzersiz yapanlarda adet sancısı daha az olur. Bu nedenle adet sancısı çeken kadınlar düzenli spor yapmalıdır. Sigara içenlerde de adet sancısı normalden fazla olabilir. Sigarayı bırakmak bu anlamda işe yarayabilir.
Basit önlemlerle adet sancısı geçmeyen hastalarda ilaç tedavileri uygulanır. İlaç tedavisi gerektiren durumlarda doktor önerisiyle uygun ilacı almak gerekir. Bu ilaç tedavileri genelde ağrı kesici özelliği olan ilaçlardır. Bunlar hap, dilaltı hapı, fitil, iğne şeklinde olabilir. Ağrı kesici ilaçların yeterli olmadığı durumlarda hormon dengeleyici ilaçlar, doğum kontrol hapları, hormon iğneleri, uygun hastalarda da hormonlu spiraller kullanılır. Ancak bu kadar fazla adet sancısı olan kadınlarda genelde altta yatan başka bir sorun vardır. Öncelikle o sorunun bulunup tedavi edilmesi gerekir. Bu nedenle adet sancısı olan her kadın, özellikle şiddetliyse mutlaka bir jinekoloğa muayene olmalıdır.
Adet gecikmesi belirtileri
Çoğu kadın adet gecikmesi sorununu arada bir, en az bir kez olsun yaşar. Bu gecikme durumu özellikle gebelik endişesi taşıyan kadınlarda stres, sıkıntı oluşturabilir, psikolojik ve fiziksel olarak rahatsız edici olabilir. Her adet gecikmesinde acaba hamile miyim diyerek gereğinden fazla strese girmek gecikme durumunu ilerletebilir. Fiziksel anlamda da karın-kasık ağrıları, mide bulantısı, baş ağrısı, gerginlik gibi sıkıntılara yol açabilir. Bu belirtiler herkeste meydana gelmez. Bazı kadınlarda adetin gecikmesine rağmen hiçbir rahatsızlık olmaz.
Adet neden gecikir?
Adet dönemi birçok sebepten dolayı gecikebilir. Bunların en başında geleni ve en bilineni gebelik durumudur. Gebelik durumu aslında bir adet gecikmesi sayılmaz, gebelik olduktan sonra artık doğuma kadar adet görülmez. Bu yüzden gebelik şüphesi olanların adet gecikmesi halinde ilk yapması gereken test gebelik testidir. Öte yandan stres, yoğun egzersiz, kronik hastalıklar, yumurtlama bozuklukları, hormon bozuklukları (polikistik over sendromu gibi), ilaçlar, bitkisel tedaviler, hızlı kilo değişiklikleri, yaşlanma ve menopoza yaklaşma gibi pek çok nedenden kaynaklanan adet gecikmeleri olabilir.
Adet gecikmesinin sebebinin belirlenmesi
Adet gecikmesi durumunda evli kadınlarda ilk yapılacak şey gebelik testidir. Kişi gebelikten korunsa bile cinsel olarak aktifse gebelik şüphesi her zaman vardır ve test yapılmalıdır. Bu test evde idrar testi şeklinde olan kitlerle yapılabilir. Ancak bazen idrar testleri hassas olmadığından yanlış negatif sonuç verir. Bu nedenle bir sağlık kuruluşuna başvurarak kanda gebelik testi baktırmak daha güvenilir olur. Gebelik durumu mevcutsa gebeliğin başından itibaren bir doktorun kontrolüne girmek gerekir.
Adet gecikmesi gebelik dışı bir nedenden kaynaklanıyorsa bunun araştırılması lazımdır. Bununla ilgili detaylar yani adetin kaç günde bir olduğu, kaç gün sürdüğü, ayın kaçında olduğu, kaç gün geciktiği ve bu gecikmelerin sürekli olup olmadığı, cinsel aktivite durumu, kullanılan korunma yöntemleri, ilaçlar, bitkisel tedaviler, beraberinde başka sorunların olup olmadığı gibi sorular sorulur. Ultrason yapılarak adet gecikmesine neden olabilecek kist vb bir sorun olup olmadığı kontrol edilir. Uygun hastalardan kan ve hormon testleri istenir.
Adet gecikmesin bitkisel tedavisi var mıdır?