Paylaş
Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler (BM), dünya nüfusunun 8 milyara ulaştığını açıkladı. Küresel nüfusa sadece son 11 yılda 1 milyar insan eklendiği belirtiliyor. BM’nin nüfus projeksiyonlarına göre, dünya nüfusu 2037’ye kadar 9 milyara çıkacak; 2080’lerde yaklaşık 10,4 milyar insanla zirveye ulaşacak ve 2100’e kadar bu seviyelerde kalacak. İnsanlık için başarı mı bilmem ama gelecek için büyük bir risk… “Neden risk dedin?” derseniz insanlıktan uzakta insan olmak dünya için pek iç açıcı değil de ondan..
Çünkü şu anda bile dünyanın kaynaklarını sanki 1.7 dünya varmış gibi harcıyoruz. İklim değişikliği nedeniyle kaynak kıtlığıyla karşı karşıya kalma riski nüfus artışı daha büyümüş olacak. Ekonomi ve Barış Enstitüsü›ne göre, halen yaklaşık 738 milyon insanın yeterli gıda kaynağına ulaşamadan yaşamaya çalışıyor. Bu gelişmelerin yanında, Mısır’daki COP27 iklim zirvesi de 2.haftasını tamamladı. Yaklaşık 200 ülke, dünyayı gezegeni ısıtan emisyonları azaltmaya ve iklim değişikliği için finansmanı artırmaya yönelik bir anlaşma yapmak için çalıştı.
Ülkemiz açısından bu hafta zirvede önemli bir açıklama vardı. Merakla beklediğimiz Türkiye’nin yeni iklim hedefi oranı zirvede duyuruldu. Peki “eski hedefimiz neydi, yenisi ne oldu derseniz?” Kısa bir hatırlatma yapalım.
*
Türkiye, 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryasına (BMİDÇS) Ulusal Katkı Niyet Beyanı’nı sunmuştu. Buna göre 2030’a kadar mevcut politikalar senaryosuna kıyasla emisyonlar için en az yüzde 21 artıştan azaltım hedefi vermişti.
Artıştan azaltım yaklaşımı ile yapılan bu hesaplamaya göre Türkiye’nin sera gazı salımı, hiçbir önlem alınmadığı durumda 2030 yılında ulaşacağı 1.175 MtCO2e’den, iklim eylemleri ile alınacak önlemler sayesinde 2030 yılına gelindiğinde 929 MtCO2e düşürülecekti. Bir başka deyişle, önce iki katı artacak*, sonrasında yüzde 21 azalacaktı. Türkiye, Paris Anlaşması’nı onayladığı için Ekim 2021’de bu hedefini Ulusal Katkı Beyanı olarak tekrar sunmuştu. 2015 yılında verilen hedefin referans yılı olan 2012’de sera gazı emisyonu 430 MtCO2e’ydi ve 2030 yılında 1.175 MtCO2e’ye çıkması öngörüldü.
*
Yeni hedefimiz ne oldu? Türkiye, 2015’de verilen baz senaryo uyarınca 2030’da 1175 milyon ton CO2e olması beklenen emisyonlardan yüzde 41 azaltım yapacağını taahhüt etti. Sayın Bakan Türkiye emisyonlarının 2038 yılında zirve yapacağını da açıkladı. 2020 yılında 524 milyon ton CO2e emisyonunun 8 yıl içinde 1175 milyon tona yükseleceğini öngörmek ve yüzde 41 azaltım hedefi koymak, 693,25 milyon ton CO2e salım olacağını anlamına geldiği için açıklanan yeni hedef beklenen azaltım hedefini karşılamadı. 2030 yılı için açıklanan yüzde 41 emisyon azaltım hedefi ile emisyonlarını bugüne göre yüzde 30’dan fazla artırmayı öngörüyor. Bu duruma ilişkin pek çok sivil toplum örgütü konuya ilişkin tepkilerini yaptıkları açıklamalarla dile getirdi.
*
STK temsilcileri, 2053 yılı net sıfır hedefinin bu hedeflerle yakalanmasının çok zor ve maliyetli olduğunu, azaltımın bugünden itibaren hedeflenmesi gerektiği vurguladılar. Elbette gelişmekte olan bir ülkeyiz emisyonlarımız gelişmeye bağlı olarak artış gösterecek ancak bugünden önlem alınmazsa ve yaptırımlar devreye girmezse bugün harcanacak kaynaklardan daha fazlasını sonradan harcamak zorunda kalacağız ki bu da ne kadar yeterli olacak orası da belli değil. Durumu, sadece büyüme katsayıları ile açıklamak, iklim krizinin etkilerinin böylesine yaşandığı dönemde hâlâ ekonomik kaygılarla hareket etmek, iklim krizi ile mücadeleyi zorlaştıracağı yönde etki yapacaktır. Yapılan çalışmaları ve çabayı takdir ediyoruz ancak tüm paydaşların elini taşın altına koyması gerektiği de unutulmamalıdır.
*
İstanbul Politikalar Merkezi’nin yeni hazırladığı Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası: Sektörel Fayda Maliyet Analizi başlıklı raporda; enerji, ulaşım, binalar, sanayi ve diğer üretici sektörlerde bu dönemde 101 milyar dolar yatırım maliyetiyle Türkiye’nin 2050’de net sıfır emisyona ulaşabileceğini belirtiliyor. Yatırımlarla fosil yakıt tüketiminin düşmesi sonucu sağlık maliyetlerinin de 42,1 milyar dolar azalacağı ayrıca ölü yatırımlar nedeniyle yaklaşık 10 milyar dolar daha tasarruf edilebileceği öngörülüyor.
Bunun yanı sıra, zirvede açıklanan 2023 İklim Değişikliği Performans Endeksi (CCPI) raporuna göre ülkemizin endekste altı sıra gerileyerek 47. sıraya yerleştiğini ve düşük performans gösteren ülkeler arasında yer aldığını da üzülerek not düşmek isterim.
*
Şimdi bu kadar rakamlar size çok karmaşık gelmiş olabilir. Hatta bu zirvede ne olduğu sizi hiç ilgilendirmiyor da olabilir. İlgilenseniz bile bu konuda umudunuzu ve güveninizi de yitirmiş olduğunuzdan artık umursamıyor da olabilirsiniz. Ülkenin gündemi, günü kurtarma ve hayatta kalma çabası gibi pek çok öncelik varken, iklim değişikliği de neymiş diyebilirsiniz. Ama haklı olmak mutlu olmak için yeterli değil. Mutluluk içimizde o ayrı konu, ama dünyamız için bu büyük tehlikeyi görmezden gelemeyiz. Olayın ciddiyeti ve artık yeterli zamanın kalmaması insanlık için kırmızı alarm seviyesinde. Değişmezsek çocuklarımız ne haklı ne mutlu olabilecekler. Dönüşüm birey bazında başlar ve domino etkisiyle toplum kültürü haline dönüşür. Türkiye, Akdeniz Havzası’nda yer almasından dolayı iklim krizinin etkilerine açık, kırılgan bir ülke konumundadır. Dirençli toplumlar ve kentler oluşturmak durumundayız.
Özetle, tekrar COP27 İklim zirvesine döneceksek olursak, kayıp ve hasarlar için iklim krize sebep olan emisyonlardan en çok sorumlu ülkelerin yan çizme çabasında olduğunu söylemek sanırım yanlış olmayacaktır, maalesef bu konuda ülkeler birbirlerinden çok uzaklar… Zirvede yeni taahhütler, sözler, ülkelerin beyanları, temennileri, protestoları dile getirildi. Çok somut bir başarı var mı derseniz benim kanaatim; NET SIFIR…
Paylaş