Paylaş
Yaralarımızı sarmaya çalışırken, kayıpların yeri hiçbir zaman dolmayacak. Bilimsel ilkeleri gözardı ederek kentleşme ve yapılaşma politikaları ile yetersiz denetim ve yasaya uygun olmayan uygulamalar nedeniyle doğal bir afet bir kez daha toplumsal bir felakete yol açmış durumda. Ama bir taraftan da geride kalanların, hayata devam etmek durumunda olanların yeniden hayata tutunabilmeleri için yaşam koşullarının uygun hale getirilmesi ve ikincil felaketlerin meydana gelme riskinin göz önüne alınması gerekiyor. Dolayısıyla depremin yol açtığı çevresel etkileri doğru planlama ile ele almak gerekiyor.
*
Birçok ilde ağır hasar yaratan ve bazılarını da yerle bir eden bu afet, hava ve su kaynakları üzerinde ciddi bir kirliliğe sebep olmuş durumda. Diğer bir çevresel sorun da önlem alınmadığı takdirde kısa zamanda ciddi sorunlar doğuracak olan atık problemi ile baş gösteriyor. Depremin yaban hayatı üzerindeki etkileri henüz bilinmiyorken, bölgedeki madenler ve sanayi bölgelerinde depremin yol açmış olabileceği hasar, yaban hayatının da tehlikede olabileceğini akıllara getiriyor.
*
Deprem sırasında ve sonrasında yaşanabilecek ikincil afetler; petrol ürünleri depolama ve dağıtım tesisleri, petrol rafinerisi, petro-kimya sanayi, azot, gübre, soda, demir-çelik ve krom sanayileri, Kerkük-Yumurtalık, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatları, doğalgaz hatları ile Afşin-Elbistan, İSKEN-Sugözü, Tufanbeyli, Hunutlu Termik Santralları gibi yanma, patlama ve kimyasal çevre kirliliğine yol açma riski bulunan pek çok tesisi barındıran deprem bölgesinde, özellikle İskenderun Körfezi’nde çoklu bir kriz riski oluşturmaktadır. Yangın, patlama ve sızıntı ile havaya salınan kimyasal maddelerin ve dumanın solunum yolu ile alınmasıyla bölgede pek çok akut ve kronik sağlık sorununun oluşması riski söz konusu olabilecektir.
*
Bölgede devam eden artçı ve birincil depremler nedeniyle tehlikeli gazların ve yanıcı/patlayıcı maddelerin bulunduğu diğer sanayi tesislerinde güvenlik kontrolleri yapılmalı, herhangi bir sızıntı, atmosfere yayılım ve yangın riskine karşı gerekli önlemler alınmalı; kamuoyu yapılan çalışmalarla ilgili şeffaf biçimde bilgilendirilmelidir.
MASKE KULLANILMASI SAĞLIK İÇİN ŞART
Diğer bir ciddi problem ise moloz atıkları...
Enkazlar nedeniyle çok fazla partikül madde ve toz kirliliği meydana gelmiş durumda. Bunun yanı sıra, aynı zamanda da binaların önemli bir kısmında yalıtım için kullanılan asbestten kaynaklanan ciddi bir kirlilik sıkıntısı da söz konusu. Partikül madde olarak asbest ve tozun insanlarda kansere neden olan maddeler olduğu biliniyor. Dolayısıyla enkazın başında yakınlarına ulaşmaya çalışan insanlar, arama kurtarma ekipleri ve enkaz kaldırma ekipleri için de ciddi bir sağlık sorunu oluşturduğundan maskeler kullanılması gerekiyor.
*
Asbest, sadece hava için değil, su kaynakları için de bir tehdit oluşturuyor. Deprem nedeniyle bölgedeki toprak katmanlarının birbirine karışması nedeniyle başka kimyasalların da yer altı ve üstü su kaynaklarını karışma riski bulunuyor. Su kaynakları için diğer bir sorunda moloz ve enkaz atıklarının sulak alanlara karışması riski. Bu atıkların nerede, nasıl depolanacağı konusu çok önemli. Bu kadar atığı taşımak için ne kadar kamyona ihtiyaç olacak, taşıma kaç gün/ay sürecek gibi konuların planlaması ve koordinasyonun doğru yapılması gerekiyor.
Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yapılan hesaplamalara göre yaklaşık 1 milyar metreküp olarak tahmin edilen yıkıntı atığının, 18 metreküplük damperli kamyon ile depolama sahasına götürülmesi planlanırsa yaklaşık 56 milyon defa sefer gerçekleştirmesi gerekeceği belirtilmiş. (Bu sayı bilinmeyen arıza vb. durumlar nedeniyle sefer sayısında %30 artış olması durumunda 73 milyon sefere çıkıyor).
*
Günlük 8 saat çalışma saati ve depolama sahasının yerleşimlerden 30 km uzaklıkta olduğu, gidiş geliş süresinin ortalama 40 dk olması, bir günde 10 sefer gerçekleştirmesi ve bir yılda 300 iş günü olduğu kabulü ile yıkıntı atıklarının toplanması ve taşınması çok uzun süreleri gerektirdiği ortaya çıkıyor. Bu sebeple bölgede çok sayıda damperli kamyona ihtiyaç olacak. Sonuç olarak, bir kamyon 1 yılda 54 bin metreküplük atığı taşıyacaktır. Bu hesaba göre 1 milyar metreküplük atığı 1 yılda taşımak için deprem bölgesinde yaklaşık 20 bin adet 18 metreküplük damperli kamyona ihtiyaç olacaktır.
Bu da temiz suya ulaşım ve hijyen konusunun ne kadar kritik olduğunu ortaya çıkarıyor.
*
Suyun kirlenmesinden kaynaklı ciddi salgınlar yaşamamak için bu tehdide karşı önlemlerin ivedilikle alınması gerekiyor. Aynı zamanda depremlerden etkilenen şehirlerde, yer altında bulunan altyapı ciddi hasar görmüş durumda. Dolayısıyla atık su ve içme suyu altyapılarının zarar görmesiyle birlikte, atık suyun içme suyuna karışma riski oldukça yüksek. Şebekelere sağlanan su sistemlerinde ciddi kirlilik tehlikesini bulunduğundan analizlerin yapılmadan kullanılmaması gerekiyor.
Daha fazla can kaybı yaşamadan güzel günlerimize hep birlikte geri dönebilmek dileğiyle...
Paylaş