HÜCRESEL GENÇLİK

Depresyona dayalı kişilik yapıları incelendiğinde mutlaka altta genetik bir yatkınlık ortaya çıkar. Özellikle çocukluk travmaları olup onları üzerinden atamayan ve genetik olarak psikolojisi rahat olmayan kişilerde sürekli bir endişe ve mutlu olamama hali gelişir. Tüm vücutları gergin, yüzler asık ve bakışlar mat görünür.

Oysaki hayata daha yumuşak tutunan, fiziki ve ruhsal sağlığı iyi olan anne babaların çocukları tüm yaşantıları boyunca hem daha sağlıklı hem de daha mutlu yaşadıkları bilinir.

Estetik dediğimiz dış görünüm ise tüm vücudumuzun bedensel ve psikolojik olarak dışa yansıması olur. Ruhsal olarak rahat olan bir insanın altta başka bir sebep yoksa kan basıncı kolay kolay yükselmez. Gece rahat uyur, yeme bozuklukları görülmez, vücut dengesi yerinde ve hormonal yapısı da düzenlidir.

“Cilt yapım anneme hatta anneanneme benziyor” gibi söylemleri yakın çevremizdeki kişilerden de duyarız. Zaman içinde ve yaşanılan dönemlere bağlı olarak güzellik algısı da değişir. Bundan 40-50 yıl önce 35-40 yaşındaki insanlara yaşlı denilirken; 25-30 yıl önce bu yaş grubuna orta yaşlı denmeye başlandı.

Günümüzde ise orta yaş 65’li yaşlarda başlıyor. Kişiler kendilerine dikkat etmeye başlamalarıyla düşünce yapıları, yeme alışkanlıkları yanı sıra fiziki aktiviteleri de değişti ve daha sağlıklı yaş alınmaya başlandı. Bununla birlikte, güzellik algısı da değişti. Bir kişiye güzel demek için önce ondaki ruh ışığını sonra gözlerdeki parlaklığı ve ciltteki kaliteyi arar olduk. Tüm bunları bütün olarak gördüğümüzde de güzellik tanımı doğru ifade edilmiş oluruz.

Genetik miras yaş almayı etkilediği gibi yaş alma sırasında ortaya çıkan deformasyonların da belirleyicisi olabilir. Örneğin, annenizin cildi çok incedir ve sigara kullanmadığı halde üst dudak çizgileri çok belirgindir. Sizin de böyle bir sıkıntınız olacağını erken yaşta fark ederseniz.

Genetik mirasın değiştirilmesi mümkün değilse de bazı durumlarda yönlendirilmesi mümkündür. Genetik mirasla birlikte beslenme şekli, hayat görüşleri, yaşanan bölge, yapılan meslek, yaşadığımız sosyal çevre de yaş almada etkili birer faktör diyebiliriz.

Yaşlanma hücresel düzeyde başlar. Hücre yaşlandıkça bütünlüğünü koruyamaz. Suyunu kaybeder ve kendini onarmada eksik kalır. Cildimizde ilk yaşlanma belirtilerini görmeye başlarız.

Çok güneşte kalındığında eskiden yaşlılık lekesi denilen güneş lekeleri ortaya çıkar. Güneşe en fazla maruz kalınan ellerde, yüzde, dekoltede kahverengi pigmentleri görürüz. Ardından cilt kurulukları başlar. Zamanla eller çabuk kurur ve yüzde de ince ince kırışıklar meydana gelebilir. Uygun tedavilerle iç organların ve cilt yapısının yaşlanması geciktirilebilir.

Hücresel tedavi iç organların korunması ile başlar

Başta dengeli beslenmek gerekir. Çiğ sebzelerin yoğun tüketilip kırmızı et tüketiminin azaltılarak yerine balık yanı sıra bitkisel proteinlerin girdiği bol su içerikli beslenme tarzı olan Akdeniz diyet tipi önem taşır. Akdeniz tipi beslenme yanında bol hareketli ve spora yönelik bir yaşam tarzı da kişinin yaş almasında olumlu etkileri olur.

Hareketli yapı ise hem yumuşak dokunun hem de kemik yapısının sağlam olmasını sağlar.

Kemikler güçlü kaldığı için postür bozulmaz. Bu nedenle vücut postürü için pilates, yoga, yüzme, yürüme ve ağırlık çalışmaları önemli bir etken haline gelir.

Tüm bu bütünlüğü mutlaka ruhsal yönden de desteklemek gerekir. İş stresini azaltabilmek, aileye değer vermek, sosyal çevreyi sınırlı ve güvende tutup hayata olumlu bakmak da yaş almada en az yapılan tıbbi destekler kadar etkilidir. Hatta belki tıbbi desteklerden daha değerlidir.

Hücresel onarım için yapılan estetik destekler

İçten başlayan hücresel onarıma dışarıdan verilen desteklere estetik uygulama diyoruz. Günümüzde yerçekiminin etkisi ile kişinin yüz cildi veya kilo alıp vermelerde kol içleri sarkabilir, doğumlara bağlı karın deformesi ortaya çıkabilir. Tüm bunların ameliyatlı ya da ameliyatsız tedavileri yapılabilir.

Ancak ne yapılırsa yapılsın eksik kalan şey çoğu zaman hücre düzeyindeki tedavidir. Bu tamamlanmazsa yapılan uygulamalar hep gençleştirme işlemi yapılmış olarak kalır.

Ciltte yapılacak hücresel tedavi önce cildin nemlenmesini sağlar. Cilt gergin, parlak ve canlı kalır. Yapılan vitamin enjeksiyonları dediğimiz mezoterapi uygulamalarının da hedef ciltteki nemi kazandırır.

Bol su içmek çok önemlidir. Ancak zamanla cilt suyunu kaybeder ve dışarıdan desteklenmek ister. Mezoterapi ürünlerinin için de bağsız hyalüronik asit vardır. Bu da volüm vermeden cildin su tutmasını sağlar. Aynı zamanda amino asitler ve peptitler gibi birçok hücresel ara dokuda cildi destekleyecek maddelerde bulunur. Scarlet, Viva gibi radyofrekans uygulanan tedavilerde hücresel uyarı yapılarak hücrelerin sıkılaşması sağlanır. Böylece cilt uyarılar karşısında sıkılaşır ve sarkması azalır.

Lazer ve ultrasonik tedavilerde hem yüzeysel hem de derin dokularda cildin yenilenmesi yanı sıra gergin kalması sağlanır. Bazı lazer tedavileri ile de ciltteki lekeler azaltılarak tedavi edilir. İşte tüm bu tedaviler bir bütün olarak yapıldığında hücresel gençlik sağlanmış olur. Hücresel tedaviler süreklilik arz eder; yaşlanma kaçınılmaz bir süreç olduğu için zaman zaman tekrarı yapılan tedaviler daha sağlıklı ve estetik görünümlü kalmayı sağlar.

Günümüzde hareketin olduğu, Akdeniz mutfağının tercih edildiği ve daha ılık iklimlerde yaşayan kişilerin de daha estetik görünümlü ve mutlu olduğunu biliyoruz.

Hücresel iyiliğin anne karnında başlayıp, tüm yaşantımızda ne kadar önemle olduğunu bildiğimiz bu günlerde daha iyi yaşamak için yaşamı bir sanat olarak görmenin ve ona tutkuyla bağlanmanın önemi de bir kez daha gözüküyor.

Ne kadar çok güler ne kadar çok şükredersek ve ne kadar sağlıklı beslenip hareket edersek bir de teknolojinin bize sunduklarını zaman zaman düzenli olarak kullanırsak güzel yaş alır, yaşlanmayız.