Ne günlerdi onlar.. Yarısı otobüs, yarısı uçakla yapılan seyahatler.. Birkaç yılı zorunluluktan ötürü, çoğunlukla otobüs tercih edilirdi.
Beşiktaş'ın uçağı küçük piste değil de tarlaya inince, havaalanı hemen kapatılmış ve büyütülme çalışmalarına başlanmıştı. 2-3 yıl herkes otobüsle gelmek zorunda kalmıştı Trabzon'a..
Efsane olmuş bir takıma sahipti.. Öyle ekipler vardır ki, bir türlü unutulmaz. Aradan 30-40 yıl da geçse de, o onbirleri hafızanızdan silemezsiniz. Göztepe'nin; Ali- K.Mehmet, Çağlayan- Hüseyin, B.Mehmet, Nevzat- Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Halil onbirini.. Ya da Eskişehirspor'un, Mümin- İlhan, Faik- Kamuran, İsmail, Nuri- Nihat, Vahap, Fethi, B.Burhan, Ender'ini.. Beşiktaş'ın, Necmi- Bahattin, Münir- Tuncay, Sebahattin, Kaya- Arif, Nazmi, Şenol, Birol, K.Ahmet dizilişini.. Trabzonspor'un efsane onbiri, bunlardan çok yeni.. Yaşı 40'a yakın olanlar, hele hele Trabzonlular mutlaka unutmamıştır bu onbiri, daha doğrusu 12'yi.. 12 Dev Adam'dı onlar.. Şenol- Turgay, Necati, Kadir, Cemil- Tuncay, Bekir, Ali Yavuz- Ali Kemal, Necmi, Ahmet.. Bir de Hüseyin Tok.. Savunma hariç, herkesin yerinde oynardı o.. Gol atar, attırırdı. Biz de Trabzon'a bu takımı seyretmek için ne keyif duyarak giderdik, bir bilseniz.. Gün geldi, bu onbirden bazıları yavaş yavaş ayrıldı. Yerlerine yeni isimler, yeni onbirler bulundu. Serdar, Hüsnü, Tuncay Soyak,Osman, İskender Günen,Güngör,Kemal ve diğerleri, o formanın sahipleriydi artık..
GİTTİLER GELMEDİLER
Onlar da gitti, yerlerine yenileri geldi. Ama, örneğin bir Süha Akçay hem de ebediyen gitti, yerine ona benzeyen biri gelmedi. Birileri gelmedi.. Hayatta da olsalar, o eski yöneticilerin yerleri bir türlü doldurulamadı. 80'li yıllarda ‘‘erozyon’’ başladı. Öyle bir yönetici erozyonu ki, Trabzon'u buralara kadar getirdi. Yeni profesyonellik anlayışı, bozulan ‘‘önce tam, sonra yarı amatör’’ ruh, ellerin ceplere, o uzvu yakacak şekilde girmesi gerekliliği, Trabzon'u İstanbul'a taşıdı.. İstanbul Trabzon'a değil, Trabzon İstanbul'a gitti. Ve bu güzelim kentin anlayışı, ne yazık ki İstanbullulaştı..
Delikli demir icat olmuş, televizyon Türkiye'nin her tarafında seyredilir hale gelmişti. Bizler gibi, Trabzon'da televizyon yayınları alınamadığı için, maç sonrası hayali görüntüler izlemek amacıyla taa Beşikdüzü'ne gidilmiyordu. Ekranlar, yeni şöhretler, para babası yeni işadamlarını rahatlıkla lanse edebiliyordu artık.. Trabzon İstanbul'dan idare ediliyor, gün geçtikçe kulübün üzerine kara bulutlar çöküyordu. Trabzonspor ne acıdır ki, sadece eski başarılarıyla anılan bir kulüp olmuştu. Hesapsız kitapsız harcamalar, yöneticilik vasfı olmayan yöneticiler, Trabzonspor'u ‘‘bir zamanlar’’ diye cümleye başlanan konuma getirdi, yavaş yavaş.. Önce medya desteği azaldı, sonra oranın insanı da bu bezginlik ortamına ayak uydurdu.
ONLARI ARIYORUM...
Eski Trabzon'umu arıyorum ben şimdi.. Rahmetli Süha Akçay, Ruhan Öngür ağabeylerimi, beyefendilik timsali Ahmet Celal Ataman, Şamil Ekinci, Salih Erdem, Utku Bozoğlu, Ergin Kulaçoğlu gibi yöneticileri arıyorum.. 25 yıl önceki Özkan Sümer, Ahmet Suat Özyazıcı hocalarımı.. Boztepe'yi; rahmetli Örsan Öymen'le orada kafa çektiğim zamanları.. Meydandaki çay bahçesinde çayımı yudumlarken, Trabzonspor'un başarısıyla gurur duyduğum yılları.. Özgür ve Usta otelleri.. Sevdiğim Trabzon halkının gururla coştuğu, yüzünün çiçek açtığı günleri.. Orhan Kaynar'ı, Ziyad Nemli'yi özlüyorum.. Ömer Güner'i, tabutçu Ali Sait'i, balıkçı Cahit'i arıyorum..
Trabzon'u dinliyorum, gözlerim kapalı.. Tıpkı, Orhan Veli'nin İstanbul'u dinlediği gibi...