Paylaş
Büyük Britanya Krallığı’nın Çanakkale’yi geçemeyince, Avustralya ve Yeni Zelanda ordusu (ANZAC) ile birlikte Gelibolu Yarımadası’na çıkarak tarihin en kanlı kara savaşlarını başlattığı gündür 25 Nisan...
Bu yüzden her yıl 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece ANZAC askerlerinin torunları Gelibolu’da şafak ayini yaparlar.
CHURCHILL’İN AHMAKLIĞI DEĞİL MUSTAFA KEMAL’İN BAŞARISI
2015 yılında, yani savaşın 100. yıldönümünde Britanya’da “Gelibolu: Sadece Churchill’in ahmaklığı mı yoksa başkaları da var mıydı?” tartışması yaşanıyordu. Tartışma sırasında ortaya atılan en önemli soru Gelibolu’da akılsızca bir iş yapan Churchill’in 2. Dünya Savaşı sırasında nasıl başbakan olduğu ve kahramana dönüştüğü sorusu idi.
İngiliz kaynaklarda bu soruya verilmiş yüzlerce yanıt var ama benim açımdan en dikkat çekici yanıt, Churchill’in “Benim planımda ve stratejimde sorun yoktu. Sorun Türklerin beklenmedik bir direnç göstermesiydi” mealindeki sözleriydi. Zira Churchill 1909’da tanıştığı Enver ve Talat paşalar ile yakın bir dostluk kurmuş ve bu dostluk sayesinde elde ettiği izlenimle bu işi kolaylıkla halledeceğine inanmıştır. Ancak, Çanakkale’de karşısına Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının efsanevi direnişi çıkmıştır ve kaybetmiştir.
BÜYÜKELÇİ, ATATÜRK’ÜN ANNELERE MEKTUBUNU OKURKEN
Bütün bu yazdığım detayları bana düşündüren, Londra’da Cadogan Hall’de aralarında İngiliz Kraliyet ailesinden Kent Dükü Prens Edward’ın da olduğu bir topluluğa seslenen Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Abdurrahman Bilgiç oldu.
Yunus Emre Enstitüsü, Londra’da çok önemli bir etkinliğe imza atıyordu ve Can Atilla’nın dünyaya barış çağrısı yaptığı “Gelibolu, 57. Alay” isimli 2. Senfonisi şef Burak Tüzün yönetiminde Kraliyet Filarmoni Orkestrası tarafından seslendiriliyordu.
Konser öncesinde sahneye çıkan Büyükelçi Bilgiç, Çanakkale kara savaşlarının 20. yüzyılın son centilmen savaşı olduğuna vurgu yaptığı konuşmasında Atatürk’ün ANZAK askerlerinin annelerine yazdığı mektubu da okuyordu:
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar!
Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Ata’nın bu mektubu, Gelibolu Senfonisi’nin 3. bölümünde de yer alıyordu ve soprano Angela Ahıskal tarafından seslendirildi.
Hem Büyükelçi Bilgiç’in konuşmasından hem de Ahıskal’ın performansından sonra salondaki alkışı görmenizi isterdim. Alkışlayanlardan biri olan Prens Edward’a bakarken kendi kendime “Düşmanının torunları tarafından böylesine alkışlanmak kaç dünya liderine nasip olmuştur ki?” sorusunu soruyordum. Etkinlikte daha çok “Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini” kitabıyla bildiğimiz ünlü İngiliz yazar Louis de Bernieres de “Kanatsız Kuşlar” kitabından bir bölüm okudu. O da 1915’teki bir cehennem gecesinde çatışmanın ortasında ölülerini gömen düşman askerler arasındaki centilmenliği ön plana çıkaran bir bölüm seçmişti.
YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ DOĞRU YOLDA
Salondan çıkarken Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Şeref Ateş’i özellikle tebrik ettim. Türk kültürü denince ebru, hat, ney ve klarnet ile lale ve nar desenlerinin hatırlandığı bir ortamda Londra’nın göbeğinde böyle bir etkinlik yapmalarını çok anlamlı bulmuştum.
İngilizlerin British Council’ı, Almanların Goethe Enstitüsü, İspanyolların Cervantes Enstitüsü, Amerikalıların Amerikan Kültür’ü ile yarışabilmek ancak bu vizyonla mümkün olabilir. Son bir notu da sanatçılarımız için yazmalıyım.
Can Atilla’nın bestesi, şef Burak Tüzün’ün, soprano Angela Ahıskal’ın ve viyolonsel sanatçısı Onur Şenler’in Kraliyet Filarmoni Orkestrası’yla sergiledikleri performans da göğsümüzü kabarttı, gurur duyduk.
Paylaş