Paylaş
Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde Japon Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı açılış töreninde protokol konuşmaları bitmiş, Japon dilini ve kültürünü öğrenen gençlerin gösterileri sürüyordu.
“Ney” ile Japonların geleneksel müzik enstrümanı “koto”nun Barış Manço’nun “Gülpembe” şarkısını çalarkenki uyumunu size anlatamam, kulaklarınızla duymanız gerekir.
Ne yalan söyleyeyim, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Mazhar Bağlı, törene davet ettiğinde ilk başta 3 saatlik karayolu gözümde büyümüştü. Ancak, sonbaharda en güzel halini alan Kapadokya’yı da görmek için fırsat olur düşüncesiyle Nevşehir’e geldim.
Bu topraklara ilk kez ODTÜ’de öğrenci iken gelmiştim. Ürgüp, Göreme, Avanos, Uçhisar, Ortahisar, Ihlara Vadisi benim için her zaman büyüleyici yerler.
Her gelişimde aynı heyecanı duyuyorum. Yeraltı kentleriyle, Ihlara Vadisi’ndeki gizli kiliseleriyle, mağaralarıyla, peribacalarıyla, butik otelleriyle, gün doğumunda birer birer havalanan rengârenk balonlarıyla, güzel şaraplarıyla insanı çeken bir coğrafya.
JAPONLAR YENİDEN GELMELİ
Buraya ilk gelişimde en çok Japon turistler dikkatimi çekmişti. Uzun bir süre her geldiğimde bu detayı gözlemledim.
Ancak, zamanla Türkiye ile Japonya arasındaki “sahte ipek halı krizi” haberleri okumaya başladık. Diplomasi muhabiriyken, ben bile Hindistan’dan ucuza alınan halıların astronomik fiyatlara Japon turistlere satıldığı, ülkelerine döndüklerinde bunu anlayan Japonların halıları Tokyo’daki Türk Büyükelçiliği’nin önüne bıraktıkları gibi haberleri de yazmak durumunda kaldım. Suriye krizi, sınır bölgesinde bir Japon gazetecinin ölümü de sayının iyice azalmasına neden oldu.
Şimdilerde, Kapadokya turizmcilerinin en büyük şikâyeti Japon turist sayısının düşüklüğü.
Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nin Japon dili ve edebiyatı bölümü açtığını öğrenince, aklıma ilk gelen de Kapadokya’nın yeniden Japon turistlerle dolup taşması ihtimali oldu.
“Çok akıllıca bir karar” dedim. Rektör Prof. Mazhar Bağlı çok doğru bir adım atmıştı. Japon dilini ve kültürünü öğrenen gençleri, anadili gibi Türkçe konuşan Japon profesör Suzuki karşısında, defalarca bir Japon ciddiyetiyle selam veren Prof. Bağlı’yı sahnede görünce umutlandım.
Bölge insanının, kültürlerinin en önemli unsuru “doğruluk” olan Japonları daha iyi tanıması, Japonları uzaklaştıran eski hataların tekrarlanmasının önüne geçebilir.
ANİ’NİN TÜNELLERİ
Yeraltı tünelleriyle ünlü Kapadokya’nın ardından bugün Mektebim Okulları’nın yaptıracağı iki okulun temel atma töreni için Kars’a gideceğiz. Gitmişken de Ani antik kentini ziyaret edeceğiz.
Defalarca gezdiğim Ani’ye bu kez araştırmacı-yazar Sezai Yazıcı’nın Serhat Kalkınma Ajansı’nın desteği ile hazırladığı “Ani’nin Sırları” kitabını okuduktan sonra gidiyorum.
Yazıcı, antik kentin altındaki tüneller, bu tünellere ilişkin yörede anlatılan öyküler ve görkemli yeraltı şehirleri ile ilgili çok kapsamlı bir araştırma yapmış ve sonuçlarını bizlerle paylaşmış.
Efes gibi, Ege Bölgesi antik kentlerinde görmeye alışık olduğumuz karmaşık su ve kanalizasyon sistemlerinin Ani’de de bulunduğunu biliyor muydunuz? Peki ya “Gizli Kapılar Yeraltı Geçidi”ni, “Gider Gelmez” tünelleri hiç duydunuz mu? Kitapta dikkatimi çeken bir başka detay da Ani fotoğraflarının vazgeçilmezi olan, Ermenistan’ı, hatta İpekyolu’nu Türkiye’ye bağlayan o ünlü yıkık köprünün hikâyesi oldu. Köprünün ne zaman, kimler tarafından yıkıldığı bir muamma olarak bilinir. Biz “Ruslar yıktı” deyip geçiyorduk. Ancak Sezai Yazıcı, karşılaştırmalı bir tarih çalışmasıyla köprünün ne zaman, nasıl yıkıldığına dair tutarlı bir iddia ortaya koymuş.
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş ile yardımcısı Hüseyin Yayman’ın Anadolu’nun antik kentlerini ayağa kaldırma çabasından Ani’nin de yararlanması gerekiyor. İngilizce yazılmış “Secrets of Ani” kitabını dünyanın önemli üniversitelerinin kütüphanelerine, turizm organizasyonlarına göndermeleri bile etkili bir “ilk adım” olacaktır.
Paylaş