Paylaş
“İyilik hareketi başlatıyoruz” dedi.
Ve devam etti.
“Toplumsal ve Çevresel Duyarlılık Projeleri dersini Türkiye’de ilk defa üniversitemizde başlatıyoruz. Gençlerimizin yaşadığı topluma ve çevresine daha duyarlı olmasını istiyoruz. Etkin bir sivil toplumun gelişimine katkıda bulunmayı, dünyayı daha yaşanılası kılmayı hedefliyoruz. Bu bilinçle, bu farkındalıkla mezun olan gençlerimizin hayatta daha başarılı olacaklarına inanıyoruz. Öğrencilerimiz meslekleri kadar sosyal sorumluluk projeleriyle ilgilensinler...”
Kuruluşundan beri İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Danışma Kurulu’ndayım.
Baltacıoğlu; bu yeni projeleri için de bir danışma kurulu oluşturduklarını söyledi; bu görevi de büyük bir memnuniyetle kabul ettim.
İlk danışma kurulunu perşembe akşamı üniversitede yaptık; elbette bu dersi seçen öğrencilerle birlikte...
Şu hoşuma gidiyor.
Türkiye’de vakıflar devlet üniversitelerinin bugüne kadar ilgilenmedikleri, tercih etmedikleri birçok alana el attılar.
Örneğin İzmir Ekonomi, İstanbul’daki birkaç üniversiteyle aynı anda Mutfak Sanatları gibi farklı alanlarda öğrenci almaya başladı.
Tıp, mühendislik, hukuk gibi temel eğitimlerin yanında gençlerimize alternatifler yarattılar.
Sevinerek görüyorum ki; birçok kişi bu yeni meslek alanlarını tercih etmeye başladı.
Mezun olur olmaz da; hayata iyi başlangıçlar yapmaya başladılar.
Sosyal sorumluluk da işte böyle...
Bu tür kavramlarla birçok kişi üniversitelerden mezun olduktan çok sonra tanıştı.
Tabii çalıştıkları kurumlar, şirketler böyle projelere inanmışlarsa; sosyal sorumluluğu bir amaç olarak edinmişlerse...
***
Şunu çok net görüyorum.
Küresel oyunun kuralları çoktan değişti. İtibarlı kurumlar artık ayakta kalıyor.
Oysa üzerimizden bir silindir geçmeden bunun önemini anlayamıyoruz.
İlla ki bir kriz çıkacak, illa ki bir yanlış yapılacak; işte o zaman aklımız başımıza geliveriyor.
Soruyorum...
İtibarımızı yönetmekten daha önemli bir işimiz var mı?
Bunu sadece çalıştığınız şirketiniz olarak düşünmeyin.
Hepsi birbirine paralel gider; kendi itibarınız ve aynı zamanda şirketinizin itibarı, ikisini de beraber yönetmelisiniz.
Yönetilemeyen itibarı da ne yazık ki rakipleriniz yönetiyor.
O zaman da işler zorlaşıyor.
Bir şey daha hatırlatayım.
Kurumsal sosyal sorumluluk, kurumsal itibar anlamına da gelmiyor.
Peki Türkiye’de bu işler genellikle nasıl oluyor.
Şirketlerimiz şöyle düşünüyor.
“Önce para kazanalım, sonra itibarlı olalım...”
Asıl itibarla para kazanılmaz mı?
İtibarla iyi şeyler yapılmaz mı?
İtibarla yoku var edemez misiniz?
İtibarla herşeye yeniden ve daha güçlü başlayamaz mısınız?
***
İtibar yönetimi denilince Türkiye’de ilk akla gelen isimlerden biri olan Salim Kadıbeşegil’in bir sözü var.
“Yaşamda ya iz bırakırsınız ya is...” diyor.
Beğenilen şirket, takdir edilen birey olmak hem zor, hem de kolaydır.
Beğenilmek istiyorsanız; bugün “Toplum için ne yaptınız, ne yapacaksınız?” sorularına tatmin edici cevaplar vermeniz gerekiyor.
Sorumluluklarımızı sorumsuzluğa dönüştürmeden karar verelim.
İz mi bırakacağız, is mi?
Danışma Kurulu’nda kimler var?
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde bu dersi alacaklar çok şanslı. Çünkü çok farklı sektörlerden, deneyimli bir danışma kadrosu var.
Kimler mi?
Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, İKSEV Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen, İzmir Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Aytül Büyüksaraç, ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Akgerman, Ogilvy & Mather Türkiye Başkanı Aytül Özkan, UN Global Compact Türkiye’den Deniz Öztürk ve Yılmaz Argüden, İskenderun Enerji’den Sırrı Uyanık, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nden Güneşin Aydemir, Deloitte Türkiye Yönetici Ortağı Hüseyin Gürer, Deniz Yatırım’dan Hüseyin Sami Çelik, TAV’dan Mehmet Necdet Büyükbay, Tomurcuk Eğitim Kültür ve Dayanışma Vakfı Mehmet Turgut Karagöz, TÜSİAD’tan Metin Akman.
Medyadan da Ertuğrul Özkök, Zeynep Oral, Abbas Güçlü bulunuyor.
Bu gençler çok farklı
Dersi alan gençlerle bir araya gelince bir kez daha anladım ki; çok farklı bir nesil var. Ben Türkiye’nin geleceği konusunda hep umutluyum. Bu gençleri dinledikçe, yapmak istediklerini öğrendikçe bu hissim daha da güçlendi. Gençlerimiz artık sadece kendilerini değil; yaşadıkları çevreyle de, ait oldukları toplumla da ve dünyayla da çok ilgili... Bugün sosyal sorumluluğun suyunu çıkaranlar, yarın bu gençlerle nasıl hatalar yaptıklarını anlayacaklar. Bu gençler is değil, iz bırakacaklar. Bundan çok eminim.
Paylaş