Üç kitap tavsiyesi

GEÇEN gün yazmıştım. Bende son dönemde bir alışkanlık oldu. Bir kitabı alıp baştan sona bitiremiyorum. Otuz, otuz beş sayfa okuyup ikincisine geçiyorum, bir o kadar da ikincisiyle oyalanıyorum, sonra üçüncüsüne...

Haberin Devamı

Ne yapayım böyle...
Aslında size de tavsiye ederim. İnanın daha çok kitap okuyorsunuz.
Ben kendi kendime test ettim.
Son günlerde elimde olan üç kitabı da öneriyorum.
Birincisi Ertuğrul Özkök’ün “Yedi Büyük Günah”ı, ikincisi Soner Yalçın’ın “Samizdat”ı, üçüncüsü de Kenize Murad’ın “Bir Devrimin Ruhu
- Begüm”ü...
Üçü de, müthiş kitaplar... Soner Yalçın’ın gözaltına alınıp evinden alınmasından cezaevinde yaşadığı günleri anlatan Samizdat’ı altını çize çize okudum, Ertuğrul Özkök’ün yeni kitabını da... Kenize Murad’ın Begüm’ü ise Türkiye’nin o ağır siyasi gündeminden beni biraz olsun uzaklaştıran bir kitap oldu. Tarihi olaylar ve kahramanların gerçek olduğu bu roman, Kuzey Hindistan’da geçiyor. Begüm fazla tanınmayan, ama cesareti ve kahramanlığıyla Hindistan’ın bağımsızlık savaşında ilk adımı atan bir genç kadının romanı...
Tavsiye edilir...

“Azınlıkçı olma” hakkı

Haberin Devamı

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ün, “Yedi Büyük Günah”ını alın ve altını çize çize okuyun.
Özkök’ün tezi şu...
“21’inci yüzyıl için bir demokrasi düşünüyorsak, bu mümkünsüzün demokrasisi olmalı...”
Bunun için haklı bir gerekçesi var Özkök’ün...
Bu yüzyılda demokrasi, çoğunluğun değil, azınlığın rejimi olmalı.
Çoğunluğu temsil edenlerin “çoğunlukçuluk” hakkının olmadığı, ama azınlıkların “azınlıkçı olma” haklarının bulunduğu gibi tehlikeli bir inancı var çünkü...
O yüzden Ertuğrul Özkök, Türkiye’nin bundan sonraki elli yılında olabilecek hayallerini sıralarken, demokrasi için “Azınlığın çoğunluk olabileceği rejim” tarifini şöyle değiştiriyor:
“Mümkünsüzün mümkün olabileceği bir rejim...”
Son dönemde ağzımızdan düşürmediğimiz bir söz var.
“İleri demokrasi” diye...
“İleri demokrasi” dedikçe galiba toleransımız azalıyor, toplumsal hoşgörümüz kısıtlanıyor.
“Biz öyle düşündük” diyenlerin sayısı artıyor.
O yüzden ben bu tarifi çok önemsiyorum.
“Azınlıkçı olma” hakkını...
Bazen şeytanının avukatlığını yapabilme hakkını...
İnsanın hissettiklerini, düşündüklerini korkusuzca, gelebilecek tepki ne kadar ağır olursa olsun çekinmeme hakkını...
Konuşabilme hakkını...

Sivil toplum ne kadar sivil

Haberin Devamı

Ertuğrul Özkök’ün kitabında beğendiğim bir de sivil toplum örgütü tarifi var. Şöyle diyor...
“Sesi sahip olduğu sayısal güçten çok daha gür ve güçlü çıkan örgütler... Hele hele bu örgüt yükselen bir duygu trendi üzerine bina ediliyorsa, bazen dört kişinin yan yana gelip kurduğu bir örgüt bile muazzam bir güç kazanabiliyor. 21’inci yüzyılın sorusu şu... “Kazandığın gücü nasıl kullanacaksın...”
Bir başka soru ve verilen cevapla bu tarif genişletiliyor.
“Onlar için pozitif vuvuzela etkisi yaratabilecek örgütler diyebilir miyiz?”
“Diyebiliriz... Sağlam ve iyi tarif edilmiş, sınırları iyi çizilmiş demokratik ve modern temalar etrafında bir vuvuzela etkisi yaratabilirse çok yararlı işler gerçekleştirebilirler...”
Elbette kilit cümle “kazandığın gücü nasıl kullanacaksın” bana göre...
Çünkü, son dönemde ben de çok sık düşünüyor ve eleştiriyorum.
Güç kazanmış, eskiye göre çok daha öne çıkmış, parlamakta olan, siyasete de pek meraklı sivil toplum örgütleri artık ne kadar sivil...
Demokrasinin tarifini yaparken buna da bir bakmak gerekir diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

Gerçek kültür garibanizme emanet edilemez

Bir demokrasi yorumu daha... Yine kitaptan...
“Demokrasinin en büyük düşmanı popülizmdir. Nasıl ki, ekonominin en büyük düşmanı garibanizm ise, demokrasinin en büyük düşmanı da bizzat kendisidir. Yani avam olan her şeyi, iyidir kötüdür ayırmadan yüceltmektir. 20’inci yüzyılı böyle ilkel bir popülizmle kaybettik. O popülizmden ilahi güç gibi bir milli irade kavramı imal ederek demokrasinin temeline dinamit koyduk.
Gerçek kültür popüler bir garibanizme emanet edilemez. 21’inci yüzyılda bunu söylemekten hiç korkmamalıyız...”


 

Yazarın Tüm Yazıları