Paylaş
SOMA’nın etkisinden hala kurtulabilmiş değilim.
Hele kazadan birkaç saat sonra gittiğimde gördüğüm manzarayı, yaşadığım anları hayatım boyunca unutamam.
O panik, o koşuşturma, o çaresizlik...
Siren sesleri, arka arkaya sıralanmış ucu bucağı olmayan ambulanslar...
Her ambulans hareket ettiğinde madenden çıkarılan bir işçi kardeşimiz...
Ve kulakları çınlatan isyan, ağlama sesleri...
Üzerimize sinen o toz ve ortamı daha da ağırlaştıran o koku...
Kriz otobüsünün önüne asılmış listelere bakan işçilerin akrabalarının yaşadıkları şoklar ya da olmayan umudun bir süre daha korunması...
Sanki dün gibi ve hepsinin yüzleri hafızama kazınmış gibi...
Birçoğunun evine gittik.
Sessizce taziyeleri kabul ettiler; boş gözlerle, uzaklara bakarak...
Ne diyeceğimizi bilemedik, teselli edemedik.
Babasız çocuklar, eşsiz kadınlar; çocuklarına doyamayan anneler, babalar...
Soma, gazetecilik hayatımın en önemli olaylarından biriydi, tıpkı körfez depremi gibi...
***
Soma’da insanlığımdan utanmıştım.
Kurtulan ve yan madende çalışmak zorunda olan işçilerle konuştukça “zor diye bildiğim şartların” aslında bir kölelik düzeninden farksız olduğunu gördüm.
Ne yemek, ne mola, ne tuvalet, ne de doğru düzgün izin bile yoktu.
Sabahın karanlığında girip gecenin karanlığında madenden çıkıyorlardı.
Üstelik madene inmek için sabah 45 dakika, akşam bir saat 15 dakika yürüyorlardı.
Başka bir yol yoktu, merdiven çalıştırılmıyordu.
Suyunu evden getirirsen içebilirdin, yemek yanına alırsan yiyebilirdin.
Tuvalet zaten yoktu.
Haftanın bir günü izin vardı, tabii o gün de elini kaldıracak halin kalmışsa...
***
Benim o günlerde dinlediklerimi, bildiklerimi bürokratların, bakanların ve bütün siyasilerin dinlememiş olmaları mümkün değil...
Soma’nın acısıyla torbaya giren yasal düzenlemeler yapıldı.
Bazı yaptırımlar getirildi, yeni şartlar ortaya kondu.
O zaman da eleştirdik, yasanın çıktığı ilk günlerde de uyardık, “Türkiye’de Soma gibi çok işletme var” diye...
“Olmaz” sandık, birçok bahanenin arkasına sığındık.
Oysa düzen devam ediyordu, yasalara rağmen şartlar iyileşmemişti.
Soma’da da iş güvenliği yoktu Ermenek’te de... Soma’da da yemek yoktu Ermenek’te de... Soma’da da kölelik vardı Ermenek’te de...
Denetleme sembolikti, kontrol kağıt üstündeydi.
Zihniyet aynıydı, sadece madeni işleten firmanın ismi farklıydı.
***
Ben insanlığımdan utanıyorum.
Kahroluyorum.
İsyan ediyorum.
Ama bakıyorum.
Yasaları geliştirmesi, yasaları işletmesi, kontrolü yapıp yaptırımları uygulaması gerekenler de isyan ediyor.
“Bu acı çekilecek gibi değil. Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor” deniyor.
Ben buna da kahroluyorum.
Bir an önce gündemi değiştirmeliyiz
BU pazar ve her pazar; hayatın farklı renklerini yazmaya çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki, hayat siyasetten uzaklaştığında çok daha güzel. Ama gelin görün, öyle günler yaşıyoruz ki, her sabah bir başka gündeme uyanıyoruz. Ermenek’taki maden kazası, Bingöl, Diyarbakır’daki hain saldırılar, Isparta’daki işçilerimizi taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybedenler... Her biri toplumsal travmalar yaratan olaylar bir yandan yaşarken, bir yandan da Türkiye’de umut verici gelişmeler de oluyor. Bazılarını yakından takip ediyorum. Öyle şirketlerimiz var ki, başarı hikayeleri yazıyorlar. Öyle gençlerimiz var ki, gururumuz oluyorlar. Öyle insanlar var ki, bizlere hayal kurduruyorlar. Türkiye’nin öteki gündeminden kurtulabilsek, umut veren olaylara döneceğiz. Ama nasıl...
Paylaş